Babalar, anneler bir bir ölüyor. Gözleri açık, ciğerparelerini, evlatlarını, canlarından çok sevdikleri yavrularını göremeden ölüyorlar. Yürekleri hüzün dolu, özlem dolu gidiyorlar ötelere… Gam yüklü… Son arzularına kavuşamadan…
Ne olurdu sanki evlatlarını doyasıya öpüp okşadıktan, kokularını doyasıya içlerine çekip onlara sımsıkı sarıldıktan, özgürlüklerini bu dünya gözüyle gördükten sonra rahat ve huzurlu bir gönülle Rablerinin huzuruna gitseydiler?
Yusufilerimizin anne ve babalarına çok gördüler bunu. Ve hala da çok görüyorlar. Hastanede ölüm döşeğindeyken gözlerini kapıya dikip evladını son bir defa görme hasretiyle yanıp tutuşan bir Yusufi annesine, diğer oğlunun şu sözleri hepimizin yüreğine tercüman oluyor sanki: “ İzin vermiyorlar ana, bırakmıyorlar! Çalmadığımız kapı kalmadı. Tüm kapılar yüzümüze kapandı ana! Biz dindarız, biz mazlumuz, arkamızda Allah'tan başka bir güç yok, sırtımızı Avrupa'ya, Amerika'ya dayamadık diye bize değer vermiyorlar. Analarımız Ergenekoncuların, solcuların, Kemalistlerin, laikçilerin anaları kadar kıymetli değil. Hükümetimize göre bizim analarımız, babalarımız evlat hasretiyle ölüp gitse de bir şey olmaz. Yeter ki din düşmanı laikçiler üzülmesinler…”
Anne ve babalarımıza bu zulmü reva görenlere ne desem bilmem ki! Her gün bir Yusufimizin anne veya babası ölüyor. Çoğu yaşlı ve yıllarını zindan yollarında geçirdikleri için ömürlerinin sonlarında çile ve üzüntüden, hasret ve özlemden başka bir şey tanımıyorlar, bilmiyorlar. Çoğu hastalıklardan ve yaşlılıktan ötürü yıllarca çocuklarını ziyaret edemiyor. Demir parmaklıklar arasında bile olsa gidip evlatlarını göremiyor.
Bu camianın birçok evladı, özellikle de Yusufilerin anne ve babaları Şubatın o tüyler ürperten soğuğunu hala iliklerine kadar hissediyorlar. Bir 28 Şubat gününde gelen o zulüm sürecini hala capcanlı yaşıyorlar…
Geçen gün 16 yıldır haksız yere, FETÖ ve 28 Şubatçıların kumpasları sonucu zindanda yatan Yusufi kardeşimiz Emin Sabaz'ın babası merhum Hacı Salih Sabaz'ı kaybettik. Mezarı başında, onun gömülüşünü izlerken bütün bu duygular gönlümü viran etti. Onu yakından tanıdığım için oğlundan ötürü çektiği hasret ve özlemi çok iyi biliyorum. Ki diğer Yusufi anne ve babaların da özlem ve hasrette ondan aşağı olmadıkları bilinen bir gerçek.
Yatalak olduğu için 2014 yılından beri oğlunu ziyaret edemiyordu Hacı Salih amca… Yüreği hüzün ve özlem dolu olarak aramızdan ayrıldı. Ne kadar çilekeş, sabırlı, imanlı bir insandı. Doksanlı yılların tüm acılarını, hüzünlerini birebir yaşamıştı. İslami camiayla beraber olan çocuklarının hemen hemen hepsi o dönem zindanlara atılmış, sürgünler yaşamış, mesleklerinden ihraç edilmişlerdi. Ebu Zer'in deyimiyle Musibetoğulları aşiretindendiler. Tüm bunlara rağmen asla isyana kalkışmamıştı Hacı Salih amca… Hep şükrederdi. Sabır ve şükür ehliydi.
Hacı Salih amca gibi salih insanlara evlat hasreti yaşatanlar, hem de haksız yere olduğunu bile bile bunu yapanlar, bir yerlere şirin gözükmek için bu muvahhit camiaya yönelik mağduriyeti devam ettirenler, yarın Allah'ın huzurunda bunun hesabını nasıl verecekler acaba? Hiç düşündüler mi? Allah'ı üzüp gazaplandırmak pahasına bunu yapanlar o günü çok mu uzak görüyorlar?