Her hafta farklı bir yerde, farklı kuklalar eliyle ve farklı türden saldırılarla kirli emellerine adım adım yürüme niyetinde olan şer odağı için Türkiye, şu anda bir büyük operasyon laboratuvarı gibi ya da senaryosunu yazdıkları basit bir ‘mission impossible' filminin set alanı.
Bir taşla birkaç kuş vurmak diye masumane kullanılan deyim, onlar için adeta bir tuşla bir medeniyet yıkmak gibi teknik bir komut olarak karşımıza çıkıyor.
Birkaç besleme şebeke ile; içi şöyle, dışı böyle olan şu coğrafyada neler yapılabilir sorusu çok karmaşık bir kombinasyon gibi gözükse de, büyük şeytan için İncirlik kadar ucuz, sosyal medya kadar çekici, NATO kadar güvenli nice bol mesajlı eserler diye cevaplanacaktır..
‘Bu CIA, kesin bir şey yapacak ama dur bakalım, ne halt edecek?' diye beklenilen demde, canımızı her defasında farklı yöntemlerle acıtırlarken ‘hımm, demek ki şunu yapmak istiyorlar' deyişimize mest oldukları kesin.
Kısa ve net olarak şundan emin olmak istiyorlar: “Bizden misiniz?” Bizden iseniz, buna aykırı her adımınızda, kulağınızı çekeriz. Bizden değilseniz, o zaman kendi başınızın çaresine bakarsınız. Şimdi toplum olarak yaşadığımız acı, gerçekte bu iki seçenek arasına sıkıştırılmanın acısıdır.
Bir kere, 15 Temmuz bu ülkenin yılbaşısı idi ve o gece ile ilgili müspet analizlerin hiç biri de abartılı değildir. 16 Temmuz günü, bu memleket insanının derin aklı; “Sizden değiliz” diyerek kahpe emperyalistlerin şımarık aklını başından aldı. Öyle kudurdular ki, şu anda yaptıklarının birçok aktüel nedeni var ama kesinlikle öncelikli gerekçeleri o gecenin intikamıdır.
Evet, tek taraflı bir saldırı gibi gözüküyor ama öyle değil. Ortada çift taraflı açık bir savaş var. ABD, NATO, AB ve İngilizler tüm spesifik unsurlarıyla bir savaştalar. Peki, malum sırtlan sürüsü, bu ülke insanıyla veya ümmetle mi savaşıyorlar? Hayır, Allah'a karşı savaşıyorlar.
Nemrud'un savaşı gerçekte nasıl ki Allah'a karşı idiyse, Firavun'un azgınlığı nasıl ki, Musa ve kavmine karşı gözükse de aslında Allah'a karşı idiyse, bugünkülerin de savaşı Allah ile.
O yüzden 16 Temmuz günü yenilmiş ekine dönmelerini sağlayan bu halk değil, Allah. İki yıldır, kazdıkları çukurlarda boğulmalarını sağlayan Sur'un veya Cizre'nin fakir insanı değil, Allah.
Etnik veya mezhepsel olarak da kardeş kavgasını bir türlü kıvamına getiremiyorlarsa sebebi şu bu değil, Allah.
Tıpkı bünyeyi yılan gibi saran Fetö'ye karşı herkesin çaresiz kıvrandığı bir demde, alınlarından yakalayanın da Allah olması gibi.
Tüm numaralarını deniyorlar. Mesela Mehdi dedirttikleri birine dua filan yaptırıp kitlesine cennet vadettiriyorlar, Halife dedikleri diğerine de biat filan ettirip şehadet müjdesi verdiriyorlar.
“Çok hilekâr şeytan da sizi Allah ile aldatmasın”(Fatır 5) Öyle ki, uzun zamandır, neredeyse ‘Allahü ekber' dedirtmediği hiçbir hilesi yok gibi..
O halde şu evlerin en zayıfında oturanlara, “Sizden değiliz” demeye devam ettiğimiz sürece Allah, kendisini veli edinenlerin Vekil'i, Mevla'sı ve Nasır'ı olup kendilerine yetmeye devam edecektir.
Gavres'i biliyorsunuz. Efendimiz(sav), uyurken, kılıcını çekip hamle yapacağı sırada; “Ey Muhammed, şimdi seni elimden kim kurtaracak” deyince, Resulullah(sav) gayet sakin bir halde, “Allah” deyince, Gavres'in elinden kılıç düşer ve yuvarlanır. Bu defa soruyu sorma sırası Efendimiz'dedir(sav): “Peki şimdi seni kim kurtaracak Gavres?” Gavres, Allah diyemeyeceği için şöyle der: “Ey Muhammed herkes kendine yakışanı yapsın”. Bu zeki cevap karşısında Efendimiz(sav): “Haydi git serbestsin” der. (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe)
Bu mazlum ama sabırlı, mustazaf ama gayretli, acılı ama ümitli coğrafyayı küresel Gavres'lerin ya da Lawrence'lerin elinden de Allah kurtaracaktır.
O zaman herkes kendine yakışanı yapsın.