Mısır’da, siyasal İslam’ın toplumsal dokudan tamamen silinmesi ve firavunların iktidarlarının tahkimi adına asrın cinnetine imza atılmak üzere…
Şimdiye kadar yapılan irade gaspı, işkence ve katliamları yeterli görmeyen zalimler, şimdi de toplu idamlara kapı aralayacak bir merhalenin arafesinde…
Eğer İslam Ümmeti ve insanlık, bu nabız yoklamasına karşı ortak ve kararlı bir itiraz sesi yükseltmez ise, Mısırlı Müslümanların kıyımı için yeni bir yöntem devreye konulacak. Asılsız isnatlarla, kara yüzlü cellatlardan oluşan tiyatro mesabesindeki mahkemelerden çıkarılacak toplu idam kararlarıyla hak ve özgürlük talep edenler tasfiye edilecekler.
Bu zulüm değirmeninin daha zalimce çalışmaması ve mazlumları öğütmemesi için, zulüm çarkının dişlileri arasında daha fazla mazlumun ezilmemesi için, karalı adımlar atılmalı. Bu kapı açılırsa, kıyım yolu açılır.
Bilinmelidir ki, bu kapı açılırsa, İslam ümmetinin farklı coğrafyalarında, her askeri darbe yaşandığında böyle toplu kıyımlar sıradanlaşır. Böyle bir kapının açılması, sadece Mısırdaki Müslümanlar için değil, tüm İslam ümmeti için hatta tüm insanlık için facia olur.
İşte tam da ayağa kalkma zamanı. İslam Ümmeti’nin her bir ferdinin bu zulüm karşısında ayağa kalması ve ses vermesi gerekir. Böyle bir duruş; belki de kardeşlerimizi, İslam ümmetinin 529 evladını cellatların elleri arasından alıverecek. Tüm insanlığın gözü önünde, asrımızda “Uhdud Vakasının” yeni bir versiyonu yürürlüğe konulmak üzere…
Çaresizce beklemek ve ellerimizi iki yana açmak büyü bir vebal olur. Her Müslüman’ın mutlaka bu ortak itiraz seline sunacak bir damla yağmuru vardır.
Başta insani duyarlılığa sahip devlet ve hükümetler, parlamentolarından bu zulme karşı ortak karar çıkarmalıdırlar. Bu meyanda olmak üzere, TBMM’den çıkan ortak karar, takdire şayandır. Umulur ki, bu takdire şayan tavır, halkı Müslüman olan başka devletler için de emsal teşkil eder. Tüm uluslararası İslami kuruluşlar, bu durum karşısında gündem oluşturmalıdırlar. Sivil toplum kuruluşları ve teşekküller, çalışma konseptlerine uygun olarak neler yapabileceklerini müzakere etmelidirler. Yazarlar, çizerler ve aydınlar; kalemlerini ve mürekkeplerini, zulme karşı mazlumları koruyan bir kalkan yapmalıdırlar.
Ve birey olarak, kitlesel gösteriler düzenlemeliyiz. İmza kampanyaları ve benzeri etkinliklerle dünyanın dikkati bu soruna çekilebilir. Yine bu konuda duyarlı ve sorumluluk sahibi basına çok iş düşüyor. Bu konu basında yoğun bir şekilde işlenmelidir.
Sosyal medya belki de bu konuda kullanılabilecek en etkili vasıtalardan birisidir. Bu kitle iletişim aracı çok güçlü ve etkili bir şekilde kullanılmalıdır.
İslam Ümmeti dışındakilere gelince, bir daha samimiyet testinden geçiyorlar. Her zaman olduğu gibi yine gerçek yüzleri bir daha meydana çıkıyor. Şimdiye kadar herhangi bir açıklama veya beyanat, bu konuda yapılan samimi bir çağrı göremedik. John Kerry gibi bazıları ise, “dostlar pazarda görsünler” diye ağızlarında bir şeyler gevelemekle yetindiler.
Bazı Batılı devletler, bu karara karşı insani bir tepki yükseltmek yerine, bu süreçte Mısır cuntasına destek kabilinde adımlar atmaktadırlar.
Daha evvel İhvan’ı terörist olarak ilan eden bazı ülkelere, Kanada da katılmak üzere…
Parlamentoya verilen uyduruk bir dilekçe bahanesi ile Kanada parlamentosu, İhwan-ı Müslimin’i terörist ilan etmeyi müzakere etmektedir.
Eğer bu idam kararı, dünyanın başka bir yerinde olsaydı, idam tehdidi ile yüz yüze olan Müslümanlar değil de Batılılar veya onların kullanım tarihi geçmemiş olan maşaları olsaydı, şüphesiz yer yerinden oynardı. Bu konu, dünya gündeminin ilk sırasına otururdu. Bu kararı alan parlamento yaptırımlara maruz kalırdı. O ülkede krizlerin çıkması ve hükümetin geri adım atması için toplum mühendisleri her türlü estürmanı devreye sokardı.
Ama bu gün uluslararası kuruluşlar ve dünya devletleri hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Çünkü; Müslümanların kanı ve canı onların gözünde çok ucuzdur.
Özgürlük havarisi kesilenler, özgürlüğün tank paletleri, postallar ezilmesine ve yağlı urganlarla darağacına çekilmesine sessiz kalıyorlar; üç maymunları oynuyorlar. İnsanlık sağır, insanlık kör, insanlı dilsiz…
Bu vesile ile “özgür dünya” sloganının büyük bir yalan olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu.
Bu kararın, ümmetin her bir ferdinin sırtında ateşten ağır bir vebal ve kıyamete kadar alnından çıkmayacak bir leke olarak kalmaması için, ayağa kalkma ve haykırma zamanıdır. Yarın çok geç olabilir. İş işten geçmeden yapılabilecek her şeyi yapmalıyız.
Ümmet olma şuurunu ve ruhunu şahlandırmalıyız.
İslam Ümmeti’nin bu 529 aziz evladının, kara yüzlü cellatların elinden alınması için ayağa kalkalım ve İslam kardeşliğinin gereğini yapalım.
ümmetinin savrulmuş kalabalık yığınlar değil de, “bünyan-ı mersus” hakikatini kuşanmış şuurlu bireyler topluluğu olduğunu gösterelim.
Unutmayalım ki, bu Ümmetin 529 evladının şahsında İslam Ümmetinin boynuna yağlı urgan geçirilmek isteniyor. Emperyalistler ve Siyonistler, cunta celladının eli ile İslam Ümmeti’ni darağacına çıkarmak istiyor.