Allahu Teâlâ’ya layıkıyla hamd, Efendimiz Muhammed’e, Onun Âl, Ashab ve inanarak Ona teslim olan tüm insanlara salat ve selam olsun.
Değerli okuyucular! Yeni bir üslupla faydalı gördüğüm bazı nasihat ve tavsiyeleri yapmak istiyorum. Ancak nefsimi herkesten daha fazla nasihat ve tavsiyelere muhtaç gördüğüm için ben de zamanın Bedi’i Üstadı gibi nefsimi muhatap alacağım. İsteyen benimle beraber dinlesin.
Ey nefsim!
İtiraz etmeden dinlemen için Allahu Teâlâ’nın son kitabının ayetleri ve son Peygamberinin hadisleri, bazen de akıl ve âlimlerin izahatlarının ışığında sana bazı tavsiye ve nasihatlerde bulunacağım. Dört kulakla beni dinlemeni itiyorum. Zira kabre çok yakınsın.
Ey Nefsim!
Kuşkusuz insan diye bir varlık henüz yokken ve zikri bile geçmeden uzun bir zaman gelip geçti. (İnsan Suresi: 1) Bir zamanlar sen yoktun. Baban ve annen de yoktu. İlk insan da yoktu. Hatta kâinat diye bir şey de yoktu. Bunları inkâr edebilir misin?
Madem inkâr edemiyorsun. O zaman her yönden acizsin ve yoksunsun. Zira sıfırdan gelen ve geçmişi sıfır olan, zati olarak hiçbir şeye sahip olabilir mi?
Veya mazisi yokluk iken kendi kendine var olabilir mi? “Yoksa bir şey olmadan kendi kendilerine mi yaratıldılar?! Yoksa yaratıcılar kendileri midir?!” (Tur 35) Yokluk varlığı var edebilir mi? boş bir testi sana su verebilir mi?! cebinde para olmayan bir baba çocuğuna harçlık verebilir mi?! İlimden yoksun olan biri üniversitede hocalık edebilir mi?! Netice olarak zati ve mutlak güce sahip olmayan, bu muazzam kainatı ve harika insanı var edebilir mi?!
Bir bilgisayar düşün, ustasız var olabilir mi?! İcad edildiği an boş bir kutudan farkı var mıdır?! Bilgileri kabul etme özelliği ve kabiliyeti kendisi kendine yükleye bilir mi?! Veya bilgiyle yüklü ise kendi kendine veya kendisi kendisine yükleyebilir mi? O bilgiler onun zati ve has malı olduğunu iddia edebilir misin?! Yoktan gelen zati bir şeye sahip olabilir mi?
Yüzlerce kabiliyet ve özelliklerle şu anda yüklü olan ve yoktan gelen insan ve kainat verdiğimiz örnekten farkı var mıdır?!
Bütün bu sorulara “evet” diye bilmen için kendini sıfır ve boş bir kutu kabul etmen gerekiyor. O zaman da demek çok değersiz bir varlıksın. Değersiz varlıkların yeri de cehennem ve esfel-i safilin denen bir çöplükten başka bir yer değildir.
Başka bir deyimle mutlak gücün eseri olan bu insanı ve kâinatı mutlak güçsüzlüğe isnad etmek güç sahibine öyle bir saygısızlık ve üstü bulunmayan harika sanat eserlerine öyle bir tahkirdir ki isteyenin cezası kâinat büyüklüğünde bir ceza olması gerekmektedir.
Yok, eğer bu kadar boş değilsen, sen insan isen ve insaniyetin bütün özellikleriyle yüklü isen sorduğumuz soruların cevabında evet yerine bir değil bin defa hayır demen gerekmektedir. Zira ondan daha aşikâr bir hakikat yoktur. Hayır, varlıkların adedince hayır; ne kâinatın küçük örneği olan insan ve ne de insanın büyük örneği olan kâinat sıfır gücün, tesadüf ve tabiat denilen içi boş ve aldatma kavramlarının eseri değildir. Bilakis insan ve kâinat bütün zerre ve en küçük parçalarıyla öyle muazzam ve harika sanat eserleridir ki mutlak bir güce ve bütün Esma-i Hüsna’ya/en güzel isimlere sahip, ezeli ve ebedi olan Allahu Teâlâ’nın icadıyla olmazsa tek bir tanesi bile var olabilmesi imkânsızdır.
Ey nefsim!
Madem hakikat budur, o zaman hiç fırsat kaçırmadan kalk, Allah Teâlâ’nın seni ne için yarattığını ve neyle senden razı olacağını öğrenmeye ve gereğini yapmaya çalış.
Ey nefsim!
Bak Allahu Teâlâ kendi mucizevi kitabında bizi ne için yarattığını bildirmektedir; “Ben cinleri ve insanları yalnız Bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)
Hatta bütün kitaplarının ve peygamberlerinin diliyle insanları ne için yarattığını ve ne ile vazifelendirdiğini açık ve seçik beyan etmiştir Allahu Teâlâ:
“Biz ‘Allah’a ibadet/kulluk edin, tağuttan/şeytandan uzak durun’ diye her topluma bir peygamber gönderdik.” (Nahl: 36)
“Tağutlara/şeytanlara kulluk etmekten uzak durup Allah’a yönelenlere müjdeler olsun. Sen de kullarımı müjdele” (Zümer: 17)
Ey nefsim!
Nasıl ki kâinatın Allahu Teâlâ’nın eseri olduğunda kuşku yoktur. Kur`an da Allahu Teâlâ’nın kitabı ve son kitap olduğunda da kuşku yoktur. Delil istersen bu ayetlere bak!
“Şayet siz, kulumuza indirdiğimiz Kur`an konusunda bir şüphe içerisinde iseniz haydi Onun bir benzerini getirip ortaya koyunuz. Allah’tan başka sizin bunu yapacağınıza tanıklık edeceklerini sandıklarınızı da yardıma çağırınız.
Eğer bunu yapamazsanız –ki kesinlikle yapamayacaksınız – artık yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakınınız. O, inkâr edenler için hazırlanmıştır.” (Bakara 23-24)
“De ki: ‘Bu Kur`an’ın bir benzerini ortaya koymak için eğer insanlar ve cinler bir araya gelseler bir benzerini ortaya koyamazlar. Birbirine yardımcı da olsalar… (bunu yapamazlar.)” (İsra 88)
“Yoksa onu uydurdu mu diyorlar. De ki: ‘Eğer bu iddianızda samimi iseniz, haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin, Allah’tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın.
Eğer çağıracaklarınız size cevap vermezlerse, biliniz ki bu Kur`an yalnız Allah’ın ilmiyle indirilmektedir. O’ndan başka da hiçbir ilah yoktur, artık hala Müslüman olmayacak mısınız?” (Hud 13, 14)
“Yoksa Onu (Kur`an’ı) kendisi uydurdu mu diyorlar?! Hayır, onlar inanmıyorlar. Haydi, onun gibi bir söz getirsinler, eğer doğru söylüyorlarsa.” (Tur 33-34)
Ey Nefsim!
Allahu Teâlâ bu kadar sûre ve ayetlerde bu kadar açık ifadelerle meydan okuduğu halde 14 asırdan fazladır hiç kimse Kur`an’ın tümünün veya bir sûresinin bir benzerini ortaya koyamaması ve getirememesi bu Kur`an’ın Allahu Teâlâ’nın kelamı ve kitabı olduğunda hiçbir şekilde şek, şüphe ve hatta vesvese bile bırakmamaktadır. Güneş gibi her zaman ve mekânda olan bu ilahi mucize Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin öyle bir mucizesidir ki ondan başka hiçbir mucizesi yoksa da (ki yüzlerce daha mucizesi vardır) peygamberliğinin ispatı için kıyamete kadar bütün nesillere yeterlidir ve hep canlı olarak güneş gibi karşımızda durmaktadır. Kur`an’ın taklidi yapılamaz. Zira Allahu Teâlâ’nın hiçbir eserinin taklidi yapılamaz.
İşte Ey Nefsim!
Madem Kur`an Allahu Teâlâ’nın son kitabıdır ve Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem son peygamberidir o zaman Rabbini onlarla tanımalısın ve Rabbinin seni ne ile vazifelendirdiğini ve bu dünya hayatında nasıl bir hayat senden istediğini onlardan öğrenmelisin ve hiç fırsat kaçırmadan hayatını öyle ayarlamalısın.
Zira Ey Nefsim!
Allahu Teâlâ’dan başka mutlak bir şekilde ilah yoktur. Ondan başka zati güce sahip de yoktur. Bu hakikate dair delil istiyorsan Kur`an’a bak ve ayetlerine inceden inceye dikkat et. Nasıl da her yerde tevhidi işliyor. Birliğini ilan ediyor. Her münasebette şirki yasaklıyor ve müşrikleri en ağır cezalarla tehdit ediyor. Hatta sadece Kur`an’da değil ve sadece Kur`an peygamberinin aracılığıyla bu ilanı yapmamıştır. Gönderdiği bütün peygamberler ve indirdiği bütün kitaplarda bu ilanı yapmıştır. Bak bu hususta Kur`an ne diyor:
“De ki: ‘O Allah’tır, birdir. Her şey Allah’a muhtaçtır. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir.”(İhlas 1-4)
“Biliniz ki hepinizin ilahı tek bir ilahtır. Artık O’na samimiyetle teslim olunuz. O’na samimiyetle boyun eğenleri müjdele!” (Hac 34)
“Sizin ilahınız, sadece kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. İlmiyle her şeyi kuşatmıştır.” (Taha 98)
“Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ‘Benden başka ilah yoktur. O halde bana ibadet edin’ diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya 25)
“Eğer gökte ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı her ikisi de bozulup fesada uğrardı. Arşın Rabbi olan Allah, onların niteledikleri sıfatlardan münezzehtir.” (Enbiya 22)
Ey Nefsim!
Haşa eğer Allahu Teâlâ’dan başka ilah olsaydı Allahu Teâlâ’nın böyle açık bir şekilde kendini tek ilah ilan etmesine karşı onlar da kendi varlıklarını ilan edip herhangi bir şekilde bildirirlerdi. Ve kendilerini böyle mutlak nisyana terk etmezlerdi. Kur`an’ın bu nakli ve akli deliller gibi daha birçok nakli ve akli deliller mevcuttur. Ancak Kur`an’ın bu açık ilanına karşı hiçbir muhalif sesin çıkmaması tevhid-i ilahinin öyle açık ve kesin bir delilidir ki başka delile ihtiyaç bırakmamıştır. Tabi eğer sende zerre miktar akıl, ilim ve basiret varsa.
İşte Ey Nefsim!
Madem hakikat böyledir o zaman Allahu Teâlâ’ya külliyen teslim olmaktan ve sadece O’na itaat ve ibadet etmekten başka çaren ve şansın yoktur. İstersen içinde bulunduğun sayılması imkânsız olan nimetlerinden dolayı O’na ibadet ve itaat et… İstersen her an nimetlerinin musluğu kapatabilir korkusundan O’na ibadet et… İstersen cennet ve ebedi saadetin için ibadet et… İstersen cehennemin korkusundan dolayı ibadet et ve masiyetinden sakın… İstersen de O’ndan başka ilah olmadığı, kâinatın tek sahibi ve yaratıcısı olduğundan dolayı ibadet et… İstersen de sadece ibadet edilmesini hakkettiği için O’na ibadet et ve yasaklarından sakın. Zira hepsi de senin için meşrudur. Kur`an ve sünnette hepsine dair ayet ve hadisler mevcuttur. Artık sen kendi yapın ve seviyene göre tercihini yap veya en alttan en üste doğru ubudiyet mertebelerini ibadet merdiveniyle yüksel ve merhale be merhale aşmaya çalış.
Ey Nefsim!
Bak sen sadece Allahu Teâlâ’nın kulusun. Seni yaratan O’dur ve seni sadece ibadeti için yaratmıştır. Diğer bütün yaratık ve mahlûkatlar da tıpkı senin gibi Allahu Teâlâ’nın mahlûkudurlar. Onlar da tıpkı senin gibi kendi yapı ve yaradılış hikmetlerine göre bazı ibadet ve itaatlerle mükelleftirler veya fıtri olarak meşguldürler. Halıkını, sahibini unutup kendin gibi mahlûk, aciz ve kul olanlara yönelme ve kulluk etme! Onların tepki ve kınamalarından korkma! İbadetini halisane Allahu Teâlâ’ya ibadet ve kulluk vazifeni yerine getirmek için yap! Başka amaç ve niyetlerle ibadetini ifsat ve iptal etme. Zira dünyevi menfaatler ve hedefler için veya mahlukların beğenisini kazanmak için yapılan ibadetler sadeliğini, halisliğini ve berraklığını kaybetmiştir. Böyle kirletilmiş ibadetleri Allahu Teâlâ hiç kimseden kabul etmez. Zira o hiçbir şekilde ortak ve şerik kabul etmediği için ibadetin de sadece temiz olanı ve tevhid berraklığını muhafaza edeni sever ve kabul eder.
Ey Nefsim!
Bak sen Allahu Teâlâ’nın kulusun. Haşa O’nun ortağı, dengi ve arkadaşı değilsin. Haddini bilmelisin. Allahu Teâlâ senin işine karışır. Senden hesap sorar. Ancak sen O’nun işine karışamazsın; işine itiraz edemezsin. Sorgulayamazsın. Zira o yaradandır, sen O’nun yaradılanısın. Sen O’nun kulusun. O senin Efendindir. O her şeyin sahibidir ve her şeye sahiptir. Sen ise hiçbir şeye sahip değilsin. Sende ne varsa Allah’ındır ve sende emanettir. Senin zati bir şeyin olmadığı gibi hiçbir şeyi icad edebilecek zati bir gücün de yoktur. Zira sen ademden/yokluktan gelmesin.
Onun için hiçbir şekilde senin bir hakkın yoktur. Tümüyle hak sahibi Allahu Teâlâ’dır. Haddini bil, edep ve kulluk daireni aşma! Sessiz, sedasız kulluk işine bak, haddini bilmeyen şımarıklara aldanma. Zira bu dünya hayatı imtihan hayatı olduğu için imtihan hikmeti gereği Allahu Teâlâ şımarıkları hemen cezalandırmıyor. Ancak şımarıklıktan dönmeyen ve edep dairesine çekilmeyenler için ne korkunç azaplar beklediğini ve ne paha biçilmez kazançlar kaçıracaklarını öğrenmek için Allah’ın kitabına ve son elçisinin öğretilerine bak ve ona göre davran.
Ey Nefsim!
Hiç unutma, “Ben cinleri ve insanları yalnız Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat 56) ayet-i celilesinin nassıyla/kesin hükmüyle sen Allahu Teâlâ için varsın. O seni kendi ibadeti için yaratmıştır. Öyle ise “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”(Hud 112) Allahu Teâlâ seni yaratmakla sonuna kadar senin üzerine hak sahibidir. Hele hele kendi fazlından sana imanı, kendi marifetini ve sayısız nimetlerini sana vermekle de bu sahip olduğu hak kat be kat artmıştır. Ayrıca her şeyiyle özel olarak O’na ait olduğun için O senin hakkında her türlü tasarrufata sahiptir. Zira mutlak ve zati malik mülkünde sınırsız tasarrufat etme hakkı vardır.
Ancak Allahu Teâlâ’nın varlığı senin için değildir. O (tabiri caizse) kendisi için vardır. Her hususta kendini esas almaktadır. Zira o her şeyden müstağni ve hiçbir şeyin faydası O’na dokunmadığı için onlara karşı herhangi bir mesuliyeti, mecburiyeti ve ödemesi gerektiği bir borcu yoktur. O Samedtir. Her şey O’na muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’nun isteği gibi davranmaya mecburdur. O ise hiçbir şeyin isteğine ve maslahatına göre davranmaya mecbur değildir. Zira hiçbir şeyin üzerinde bir hakkı, bir minneti ve iyiliği yoktur. O’na ibadet ve itaat edenler O’nun faydası ve maslahatı için değil kendi maslahat ve faydaları için O’na ibadet ve itaat ediyorlar. Zira hiçbir şekilde kendi ibadetleriyle Allahu Teâlâ’ya bir fayda dokunmuyor. İsyanlarıyla da Allahu Teâlâ’ya herhangi bir zarar dokunmuyor.
Bu hakikat, berraklığıyla ortada olmakla birlikte ey nefsim! Gel gör ki hodgam, azgın ve cahil insan ne kadar haddini aşmaktadır ve kendini ne kadar komik ve acınacak durumlara düşürmektedir.
Bu insan...
Değerli okuyucular! Yeni bir üslupla faydalı gördüğüm bazı nasihat ve tavsiyeleri yapmak istiyorum. Ancak nefsimi herkesten daha fazla nasihat ve tavsiyelere muhtaç gördüğüm için ben de zamanın Bedi’i Üstadı gibi nefsimi muhatap alacağım. İsteyen benimle beraber dinlesin.
Ey nefsim!
İtiraz etmeden dinlemen için Allahu Teâlâ’nın son kitabının ayetleri ve son Peygamberinin hadisleri, bazen de akıl ve âlimlerin izahatlarının ışığında sana bazı tavsiye ve nasihatlerde bulunacağım. Dört kulakla beni dinlemeni itiyorum. Zira kabre çok yakınsın.
Ey Nefsim!
Kuşkusuz insan diye bir varlık henüz yokken ve zikri bile geçmeden uzun bir zaman gelip geçti. (İnsan Suresi: 1) Bir zamanlar sen yoktun. Baban ve annen de yoktu. İlk insan da yoktu. Hatta kâinat diye bir şey de yoktu. Bunları inkâr edebilir misin?
Madem inkâr edemiyorsun. O zaman her yönden acizsin ve yoksunsun. Zira sıfırdan gelen ve geçmişi sıfır olan, zati olarak hiçbir şeye sahip olabilir mi?
Veya mazisi yokluk iken kendi kendine var olabilir mi? “Yoksa bir şey olmadan kendi kendilerine mi yaratıldılar?! Yoksa yaratıcılar kendileri midir?!” (Tur 35) Yokluk varlığı var edebilir mi? boş bir testi sana su verebilir mi?! cebinde para olmayan bir baba çocuğuna harçlık verebilir mi?! İlimden yoksun olan biri üniversitede hocalık edebilir mi?! Netice olarak zati ve mutlak güce sahip olmayan, bu muazzam kainatı ve harika insanı var edebilir mi?!
Bir bilgisayar düşün, ustasız var olabilir mi?! İcad edildiği an boş bir kutudan farkı var mıdır?! Bilgileri kabul etme özelliği ve kabiliyeti kendisi kendine yükleye bilir mi?! Veya bilgiyle yüklü ise kendi kendine veya kendisi kendisine yükleyebilir mi? O bilgiler onun zati ve has malı olduğunu iddia edebilir misin?! Yoktan gelen zati bir şeye sahip olabilir mi?
Yüzlerce kabiliyet ve özelliklerle şu anda yüklü olan ve yoktan gelen insan ve kainat verdiğimiz örnekten farkı var mıdır?!
Bütün bu sorulara “evet” diye bilmen için kendini sıfır ve boş bir kutu kabul etmen gerekiyor. O zaman da demek çok değersiz bir varlıksın. Değersiz varlıkların yeri de cehennem ve esfel-i safilin denen bir çöplükten başka bir yer değildir.
Başka bir deyimle mutlak gücün eseri olan bu insanı ve kâinatı mutlak güçsüzlüğe isnad etmek güç sahibine öyle bir saygısızlık ve üstü bulunmayan harika sanat eserlerine öyle bir tahkirdir ki isteyenin cezası kâinat büyüklüğünde bir ceza olması gerekmektedir.
Yok, eğer bu kadar boş değilsen, sen insan isen ve insaniyetin bütün özellikleriyle yüklü isen sorduğumuz soruların cevabında evet yerine bir değil bin defa hayır demen gerekmektedir. Zira ondan daha aşikâr bir hakikat yoktur. Hayır, varlıkların adedince hayır; ne kâinatın küçük örneği olan insan ve ne de insanın büyük örneği olan kâinat sıfır gücün, tesadüf ve tabiat denilen içi boş ve aldatma kavramlarının eseri değildir. Bilakis insan ve kâinat bütün zerre ve en küçük parçalarıyla öyle muazzam ve harika sanat eserleridir ki mutlak bir güce ve bütün Esma-i Hüsna’ya/en güzel isimlere sahip, ezeli ve ebedi olan Allahu Teâlâ’nın icadıyla olmazsa tek bir tanesi bile var olabilmesi imkânsızdır.
Ey nefsim!
Madem hakikat budur, o zaman hiç fırsat kaçırmadan kalk, Allah Teâlâ’nın seni ne için yarattığını ve neyle senden razı olacağını öğrenmeye ve gereğini yapmaya çalış.
Ey nefsim!
Bak Allahu Teâlâ kendi mucizevi kitabında bizi ne için yarattığını bildirmektedir; “Ben cinleri ve insanları yalnız Bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)
Hatta bütün kitaplarının ve peygamberlerinin diliyle insanları ne için yarattığını ve ne ile vazifelendirdiğini açık ve seçik beyan etmiştir Allahu Teâlâ:
“Biz ‘Allah’a ibadet/kulluk edin, tağuttan/şeytandan uzak durun’ diye her topluma bir peygamber gönderdik.” (Nahl: 36)
“Tağutlara/şeytanlara kulluk etmekten uzak durup Allah’a yönelenlere müjdeler olsun. Sen de kullarımı müjdele” (Zümer: 17)
Ey nefsim!
Nasıl ki kâinatın Allahu Teâlâ’nın eseri olduğunda kuşku yoktur. Kur`an da Allahu Teâlâ’nın kitabı ve son kitap olduğunda da kuşku yoktur. Delil istersen bu ayetlere bak!
“Şayet siz, kulumuza indirdiğimiz Kur`an konusunda bir şüphe içerisinde iseniz haydi Onun bir benzerini getirip ortaya koyunuz. Allah’tan başka sizin bunu yapacağınıza tanıklık edeceklerini sandıklarınızı da yardıma çağırınız.
Eğer bunu yapamazsanız –ki kesinlikle yapamayacaksınız – artık yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakınınız. O, inkâr edenler için hazırlanmıştır.” (Bakara 23-24)
“De ki: ‘Bu Kur`an’ın bir benzerini ortaya koymak için eğer insanlar ve cinler bir araya gelseler bir benzerini ortaya koyamazlar. Birbirine yardımcı da olsalar… (bunu yapamazlar.)” (İsra 88)
“Yoksa onu uydurdu mu diyorlar. De ki: ‘Eğer bu iddianızda samimi iseniz, haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin, Allah’tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın.
Eğer çağıracaklarınız size cevap vermezlerse, biliniz ki bu Kur`an yalnız Allah’ın ilmiyle indirilmektedir. O’ndan başka da hiçbir ilah yoktur, artık hala Müslüman olmayacak mısınız?” (Hud 13, 14)
“Yoksa Onu (Kur`an’ı) kendisi uydurdu mu diyorlar?! Hayır, onlar inanmıyorlar. Haydi, onun gibi bir söz getirsinler, eğer doğru söylüyorlarsa.” (Tur 33-34)
Ey Nefsim!
Allahu Teâlâ bu kadar sûre ve ayetlerde bu kadar açık ifadelerle meydan okuduğu halde 14 asırdan fazladır hiç kimse Kur`an’ın tümünün veya bir sûresinin bir benzerini ortaya koyamaması ve getirememesi bu Kur`an’ın Allahu Teâlâ’nın kelamı ve kitabı olduğunda hiçbir şekilde şek, şüphe ve hatta vesvese bile bırakmamaktadır. Güneş gibi her zaman ve mekânda olan bu ilahi mucize Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin öyle bir mucizesidir ki ondan başka hiçbir mucizesi yoksa da (ki yüzlerce daha mucizesi vardır) peygamberliğinin ispatı için kıyamete kadar bütün nesillere yeterlidir ve hep canlı olarak güneş gibi karşımızda durmaktadır. Kur`an’ın taklidi yapılamaz. Zira Allahu Teâlâ’nın hiçbir eserinin taklidi yapılamaz.
İşte Ey Nefsim!
Madem Kur`an Allahu Teâlâ’nın son kitabıdır ve Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem son peygamberidir o zaman Rabbini onlarla tanımalısın ve Rabbinin seni ne ile vazifelendirdiğini ve bu dünya hayatında nasıl bir hayat senden istediğini onlardan öğrenmelisin ve hiç fırsat kaçırmadan hayatını öyle ayarlamalısın.
Zira Ey Nefsim!
Allahu Teâlâ’dan başka mutlak bir şekilde ilah yoktur. Ondan başka zati güce sahip de yoktur. Bu hakikate dair delil istiyorsan Kur`an’a bak ve ayetlerine inceden inceye dikkat et. Nasıl da her yerde tevhidi işliyor. Birliğini ilan ediyor. Her münasebette şirki yasaklıyor ve müşrikleri en ağır cezalarla tehdit ediyor. Hatta sadece Kur`an’da değil ve sadece Kur`an peygamberinin aracılığıyla bu ilanı yapmamıştır. Gönderdiği bütün peygamberler ve indirdiği bütün kitaplarda bu ilanı yapmıştır. Bak bu hususta Kur`an ne diyor:
“De ki: ‘O Allah’tır, birdir. Her şey Allah’a muhtaçtır. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir.”(İhlas 1-4)
“Biliniz ki hepinizin ilahı tek bir ilahtır. Artık O’na samimiyetle teslim olunuz. O’na samimiyetle boyun eğenleri müjdele!” (Hac 34)
“Sizin ilahınız, sadece kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. İlmiyle her şeyi kuşatmıştır.” (Taha 98)
“Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ‘Benden başka ilah yoktur. O halde bana ibadet edin’ diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya 25)
“Eğer gökte ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı her ikisi de bozulup fesada uğrardı. Arşın Rabbi olan Allah, onların niteledikleri sıfatlardan münezzehtir.” (Enbiya 22)
Ey Nefsim!
Haşa eğer Allahu Teâlâ’dan başka ilah olsaydı Allahu Teâlâ’nın böyle açık bir şekilde kendini tek ilah ilan etmesine karşı onlar da kendi varlıklarını ilan edip herhangi bir şekilde bildirirlerdi. Ve kendilerini böyle mutlak nisyana terk etmezlerdi. Kur`an’ın bu nakli ve akli deliller gibi daha birçok nakli ve akli deliller mevcuttur. Ancak Kur`an’ın bu açık ilanına karşı hiçbir muhalif sesin çıkmaması tevhid-i ilahinin öyle açık ve kesin bir delilidir ki başka delile ihtiyaç bırakmamıştır. Tabi eğer sende zerre miktar akıl, ilim ve basiret varsa.
İşte Ey Nefsim!
Madem hakikat böyledir o zaman Allahu Teâlâ’ya külliyen teslim olmaktan ve sadece O’na itaat ve ibadet etmekten başka çaren ve şansın yoktur. İstersen içinde bulunduğun sayılması imkânsız olan nimetlerinden dolayı O’na ibadet ve itaat et… İstersen her an nimetlerinin musluğu kapatabilir korkusundan O’na ibadet et… İstersen cennet ve ebedi saadetin için ibadet et… İstersen cehennemin korkusundan dolayı ibadet et ve masiyetinden sakın… İstersen de O’ndan başka ilah olmadığı, kâinatın tek sahibi ve yaratıcısı olduğundan dolayı ibadet et… İstersen de sadece ibadet edilmesini hakkettiği için O’na ibadet et ve yasaklarından sakın. Zira hepsi de senin için meşrudur. Kur`an ve sünnette hepsine dair ayet ve hadisler mevcuttur. Artık sen kendi yapın ve seviyene göre tercihini yap veya en alttan en üste doğru ubudiyet mertebelerini ibadet merdiveniyle yüksel ve merhale be merhale aşmaya çalış.
Ey Nefsim!
Bak sen sadece Allahu Teâlâ’nın kulusun. Seni yaratan O’dur ve seni sadece ibadeti için yaratmıştır. Diğer bütün yaratık ve mahlûkatlar da tıpkı senin gibi Allahu Teâlâ’nın mahlûkudurlar. Onlar da tıpkı senin gibi kendi yapı ve yaradılış hikmetlerine göre bazı ibadet ve itaatlerle mükelleftirler veya fıtri olarak meşguldürler. Halıkını, sahibini unutup kendin gibi mahlûk, aciz ve kul olanlara yönelme ve kulluk etme! Onların tepki ve kınamalarından korkma! İbadetini halisane Allahu Teâlâ’ya ibadet ve kulluk vazifeni yerine getirmek için yap! Başka amaç ve niyetlerle ibadetini ifsat ve iptal etme. Zira dünyevi menfaatler ve hedefler için veya mahlukların beğenisini kazanmak için yapılan ibadetler sadeliğini, halisliğini ve berraklığını kaybetmiştir. Böyle kirletilmiş ibadetleri Allahu Teâlâ hiç kimseden kabul etmez. Zira o hiçbir şekilde ortak ve şerik kabul etmediği için ibadetin de sadece temiz olanı ve tevhid berraklığını muhafaza edeni sever ve kabul eder.
Ey Nefsim!
Bak sen Allahu Teâlâ’nın kulusun. Haşa O’nun ortağı, dengi ve arkadaşı değilsin. Haddini bilmelisin. Allahu Teâlâ senin işine karışır. Senden hesap sorar. Ancak sen O’nun işine karışamazsın; işine itiraz edemezsin. Sorgulayamazsın. Zira o yaradandır, sen O’nun yaradılanısın. Sen O’nun kulusun. O senin Efendindir. O her şeyin sahibidir ve her şeye sahiptir. Sen ise hiçbir şeye sahip değilsin. Sende ne varsa Allah’ındır ve sende emanettir. Senin zati bir şeyin olmadığı gibi hiçbir şeyi icad edebilecek zati bir gücün de yoktur. Zira sen ademden/yokluktan gelmesin.
Onun için hiçbir şekilde senin bir hakkın yoktur. Tümüyle hak sahibi Allahu Teâlâ’dır. Haddini bil, edep ve kulluk daireni aşma! Sessiz, sedasız kulluk işine bak, haddini bilmeyen şımarıklara aldanma. Zira bu dünya hayatı imtihan hayatı olduğu için imtihan hikmeti gereği Allahu Teâlâ şımarıkları hemen cezalandırmıyor. Ancak şımarıklıktan dönmeyen ve edep dairesine çekilmeyenler için ne korkunç azaplar beklediğini ve ne paha biçilmez kazançlar kaçıracaklarını öğrenmek için Allah’ın kitabına ve son elçisinin öğretilerine bak ve ona göre davran.
Ey Nefsim!
Hiç unutma, “Ben cinleri ve insanları yalnız Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat 56) ayet-i celilesinin nassıyla/kesin hükmüyle sen Allahu Teâlâ için varsın. O seni kendi ibadeti için yaratmıştır. Öyle ise “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”(Hud 112) Allahu Teâlâ seni yaratmakla sonuna kadar senin üzerine hak sahibidir. Hele hele kendi fazlından sana imanı, kendi marifetini ve sayısız nimetlerini sana vermekle de bu sahip olduğu hak kat be kat artmıştır. Ayrıca her şeyiyle özel olarak O’na ait olduğun için O senin hakkında her türlü tasarrufata sahiptir. Zira mutlak ve zati malik mülkünde sınırsız tasarrufat etme hakkı vardır.
Ancak Allahu Teâlâ’nın varlığı senin için değildir. O (tabiri caizse) kendisi için vardır. Her hususta kendini esas almaktadır. Zira o her şeyden müstağni ve hiçbir şeyin faydası O’na dokunmadığı için onlara karşı herhangi bir mesuliyeti, mecburiyeti ve ödemesi gerektiği bir borcu yoktur. O Samedtir. Her şey O’na muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’nun isteği gibi davranmaya mecburdur. O ise hiçbir şeyin isteğine ve maslahatına göre davranmaya mecbur değildir. Zira hiçbir şeyin üzerinde bir hakkı, bir minneti ve iyiliği yoktur. O’na ibadet ve itaat edenler O’nun faydası ve maslahatı için değil kendi maslahat ve faydaları için O’na ibadet ve itaat ediyorlar. Zira hiçbir şekilde kendi ibadetleriyle Allahu Teâlâ’ya bir fayda dokunmuyor. İsyanlarıyla da Allahu Teâlâ’ya herhangi bir zarar dokunmuyor.
Bu hakikat, berraklığıyla ortada olmakla birlikte ey nefsim! Gel gör ki hodgam, azgın ve cahil insan ne kadar haddini aşmaktadır ve kendini ne kadar komik ve acınacak durumlara düşürmektedir.
Bu insan...