Bir Ramazan-i Şerif ayına daha girmiş bulunuyoruz. Bu mübarek ay bütün müminlere hayırlı olsun. Bu oruç ayını ibadetle, Kur'an ile duayla, tevbe ve istiğfarla geçirebilmeyi Allah bize nasip etsin. Bu Kur'an ayının, gerçek anlamda Kur'an'ı yeniden anlamayı, tekrardan hayatımıza hâkim kılmayı ve onun yüce mesajını bütün bir insanlığa anlatabilecek bir bilinçle kuşanacağımız bir zaman dilimi olsun.
Peygamber efendimizin bir hadisi şeriflerinde, "Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem azabından kurtulmaktır" buyurarak bu mübarek ayın kıymetini bize ifade etmişlerdir. Yüce Allah'ın rahmetinin üzerimize sağanak sağanak yağacağı böyle sayılı günlerin idrakinde olmak ve cehennem ateşinden kurtulacağımızın ümidiyle, büyük bir aşk ve heyecanla ibadete sarılmalı, duayla acziyetimizi ifade etmeliyiz.
Yine bir hadisi şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır; "Ramazan ayı geldiğinde Cennetin kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır ve şeytanlar zincire vurulur." Bu hadisin müjdesini göz önüne getirdiğimizde, bu kutlu ay da ne kadar da büyük bir rahmet zeminine kavuştuğumuzu görebilmemiz gerekmektedir.
11 ay boyunca yaptığımız hatalarımızdan, içine düştüğümüz zaaflarımızdan ve nefsi azgınlıklarımızın bizi sürüklediği farklı mecralardaki yıpranmışlıklarımızdan dolayı ferdi olarak bu rahmet ayını fırsat bilip, kendimizi bütün bu kirlerden arındırabilmeliyiz. Tövbe ile pişmanlığımızı ortaya koymalı, duayla acizliğimizi ifade etmeli, Kur'an ile kendimizi yeniden bilemeliyiz. Teravih ve nafile ibadetlerle kulluğumuzu idrak etmeli, gece namazlarındaki rükûlarla Yüce Allah'a baş eğmeli ve uzun uzun secdelerle Rabbimize en yakın olduğumuz anı, aciz bir kul olarak doyasıya yaşamalıyız.
Aile fertlerimizi de bu mübarek ayın rahmet iklimine dâhil etmeliyiz. Yuvamız Kur'an halkasıyla şenlenmeli, Kur'an mukabelesi ailemizin en önemli ortak meselesi haline gelmeli ve Kur'ani nağmelerle yuvamız ayet ayet manevi bir atmosfere bürünmelidir. İftarın ve sahurun bereket ve lezzetini bütün aile bireyleri bir arada tadabilmeli ve bu sofrada fakir ve kimsesizlerin de yer alabileceği bir gönül zenginliğini ortaya koyabilmeliyiz.
Camileri bu ayda mesken edinmeli, vakit namazlarımızı cemaatle kılabilecek bir hassasiyete kavuşmalıyız. Akrabalarımızla, dostlarımızla ve komşularımızla bulaşabileceğimiz mekânımız cami olmalıdır. Bu güzel fiili o kadar önemsemeliyiz ki, bu buluşma mekânımıza gelemeyenlerin, aslında çok önemli bir işi kaçırdıklarını, onları arayıp söylemeliyiz. Bu camilere gidişimizi ramazan ayından sonrada devam ettirerek, toplumsal dayanışmanın merkezi ve herkesin birbirini görüp sorduğu kaynaşma ve kardeşlik mekânı haline getirmeliyiz.
Bu mübarek ayda sadakalarımızla, zekâtlarımızla ve fitrelerimizle toplumsal dayanışma örneğini sergilemeli, fakir ve kimsesizlerin kapısını çalmalı onlara yardım elini uzatmalıyız.
Ümmetin içerisinde bulunduğu parçalanmışlığı görmeli, her bir müminin bu konuda sorumlu olduğu ve çözüm noktasında adım atmadığı takdirde vebal altında olduğunu Kur'ani bir bilinçle haykırmalıyız. Tek kurtuluşumuzun yüce kitabımızın rehberliğinde gidilecek yol olduğunu fark etmeli, Kur'an ayı olan bu Ramazan-i Şerifin bize yeni bir fırsat vesilesi olduğu bilinciyle 'Ümmetin Vahdeti' için, bu işe dört elle sarılmalıyız. Rahmet ayı olan bu mübarek ayın ruhuna uygun olarak bir şefkat ve merhamet anlayışıyla bütün müminlere yaklaşım sergilemeli ve ümmetin vahdetine giden yolu bu şefkat ve merhamet duygularıyla sürdürmeliyiz.
Bu duygularla Ramazan-i Şerifinizin, bu sayılı günlerin, bereketli, tövbeli ve dualı geçmesiyle temennisiyle...