Bizler sürekli olarak Allah'ın ayetleri ve Resulullah'ın hadislerini referans göstererek, birlik ve beraberliğin, kısacası vahdetin sağlanmasından bahseder
Eyvah, herhalde biz konuyu yanlış anlattık veya yanlış anlaşıldık. Vahdetten kastımız; ümmetin küfre karşı birlik içinde olması, kendi aralarındaki ihtilafları gidermesi, İslam ülkeleri arasında işbirliğinin arttırılması gibi Müslümanların nefes almalarını sağlayacak gelişmelerdi.
Gelin görün ki Müslüman ülkelerden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Mısır, Yemen ve Libya, Katar'a karşı vahdeti sağlamışa benziyorlar.
Kardeşim herhalde siz Allah ve Resulünü yanlış anladınız. Vahdeti Katar'a karşı değil, Küfre karşı sağlayacaktınız.
Bu uydu ülkelerin Katar'a karşı diplomatik ilişkilerini kesmeleri hamlesi, tabi ki ABD'den ve özellikle de Trump'ın son Suudi ziyaretinden azade değildir.
Bizler kılıç dansına, ABD ile Suudi arasındaki milyar dolarlık anlaşmalara, Trump'ın yanında götürdüğü eşi ve kızının etrafında fır dönen Arap şeyhlerine kafayı yorarken, ziyaretin siyasi sonuçlarının bu kadar ağır olabileceğini hesap edemedik herhalde. Ya da Suudi'nin uşaklıkta bu kadar ileri gidebileceğini tahmin edemedik.Katar, aslında coğrafik olarak küçücük bir ülke. Yani yüzölçümü esas alınırsa, belki de bu adamlar işi abarttılar denecek kadar küçük. Ancak ekonomik olarak büyük. Örneğin Katar'ın dünyada 335, Türkiye'de 18 milyar dolar yatırımı bulunuyor. Buna göre dünyanın en büyük 14. yatırımcısı konumundadır. Aslında bunun da bir sakıncası yok denilebilir.
Olmaz olur mu efendim. Sen kazandığın parayı öyle her istediğin yere harcayamazsın. Örneğin Türkiye'de veya İran'da yatırımlar yapıp, İhvan ve HAMAS'a destek verecek icraatlar yaparsan, ABD bundan rahatsız olur. Sonra da kendi uşaklarına bu tür yaptırımlar için talimat verir.
Bu “Büyük şeytanlık” payesini ABD'ye verenden Allah razı olsun, hakikaten büyük bir öngörüye sahipmiş. Büyük şeytan Ortadoğu'ya geldi, sözde Müslüman ülkeleri etrafına topladı, onlara talimatlarını verdi ve gitti. Bizler vahdetin edebiyatını yapaduralım, büyük şeytan vahdeti sağladı bile.
Aslında durum Birinci Dünya Savaşı öncesi dünyanın bloklaşmasına benziyor. ABD tarafından idare edilen, tek kutuplu düzen olarak tanımlayabileceğimiz dünyada, bu gücün karşısındaki tek düşman, emperyalizm karşıtı İslam ve Müslümanlardır. Büyük şeytan bütün planlarını buna göre yapmakta, antiemperyalist İslam'a destek sunan tüm kurum veya devletleri bir şekilde hizaya getirmeye çalışmaktadır.
Tarihte İslam dünyasının böyle saldırılara maruz kaldığı olmuştur. Örneğin Moğol ve Haçlı saldırılarını zikredebiliriz. Denge politikası güden İslam devletlerinden bazıları, Müslümanlarla aynı safta bulunmak yerine, düşman saflarında yer alıp, onların himayesine girdiler.
Zilletin bu şeklini kabul eden sözüm ona Müslüman devletler, hem Müslümanların lanetini hak ettiler hem de o güvendikleri devletlerin gadrine uğradılar. Yoksa ilişkilerin istediği şekilde gitmediği zaman, ABD'nin 11 Eylül saldırılarını bahane ederek, Suudi Arabistan'ı yargılama kararını kongreden geçirdiğini bilmekteyiz.
Bu tür ülkeler tarihte hep ihanetçi, işbirlikçi, hatta vassal olarak hatırlanmışlar. Bütünüyle kendini ABD'ye teslim eden bu zihniyetin Kâbe gibi bir beldenin sahibi olması, ümmet açısından büyük bir talihsizliktir.
Mekke ve Beytullah'ın hür olması tüm ümmetin hür olması demektir.