Rabbimiz, Kur'an'da adalet, ihsan ve sıla-ı rahimi emretmenin yanında hem bireyi hem de tüm toplumu ifsad eden üç şeyi de yasaklamaktadır. Bunlar fahşa, münker ve bağy'dir. Bu günkü yazımda inşallah bu kavramlardan "fahşa" konusunu irdelemeye çalışacağım.
Fahşa kavramı; sözlükte "gayri ahlâki, müstehcen, kötü, çirkin ve aşırı olmak" anlamını barındırmakla birlikte, İslami literatürde kelimenin sözlük anlamıyla bağlantılı olarak," aşırı derecede çirkin söz ve ahlâka aykırı olup İslam'ın yasakladığı her türlü kötülük ve çirkinlik" anlamında da kullanılmaktadır. Arapçada bu kökten türeyen fahşa, fâhişe ve fevahiş kelimeleri de Kur'an'da yirmi dört yerde geçmektedir.
Birçok ayette fahşa kelimesi doğrudan veya kinaye yoluyla zina, fuhuş, livata, çıplaklık, açıklık, hırsızlık, soygun, içki içme, kumar oynama, faiz, dilencilik, ahlâka aykırı konuşmalar ve benzeri şeylere işaret edilmektedir.
Hiç şüphesiz İslam'ın amaçlarından bir tanesi de neslin korunması ve dengeli bir toplumun inşa edilmesidir. Bunun için fuhuş ve fuhşa götüren bütün davranış ve faaliyetler, İslam'ın hükümferma olduğu bir toplumda yaptırımlarla menedilmiştir. Ayrıca ahlâksızlıkları toplumsallaştırmak ve yaymak, benzeri suçların açıktan işlenmesi, müstehcen hikâye ve yayınların neşredilmesi, diziler ve filmlerde aile mefhumunun zedelenmesi, kadınların toplumda kişiliklerinden ziyade dişilikleriyle boy göstermesi ve ortalıkta açık saçık dolaşması, mevcut sistemce çıplaklık kültürünün teşvik edilmesi, karşı cinslerin karışık halde dolaşıp şehveti tahrik etmeleri ve ısrarla karma eğitim sevdasından vazgeçilmemesi de aynı şekilde "fahşa" kavramının kapsamına girmektedir.
İslam sağlıklı bir neslin yetişmesi için harama götüren yolları kapatmaktadır. Bakışların haramdan sakınılması her iki cinse de emredilmiştir. İslam, fuhuş terörüne ve kadının bir alım satım metaı olarak kullanılıp köleleştirilmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Kadının tahrik edici bir şekilde giyinip topluma karışması ve kırıtarak yürümesi iffet ve edebe aykırı addedilip bu davranışı kınanmıştır.
Doğrusu İslam, zinaya götüren yolları kapatmış; evliliği özendirip kolaylaştırmıştır. Allah Resulü (s.a.v), imkânı olan gençlerin derhal evlenmelerini, imkân bulamayan gençlerin de oruç tutup nefislerini disipline ve terbiye etmesini emretmiştir. Bunu kolaylaştırmak için de gerekli sosyal ve hukuki tedbirler de almıştır.
AK Parti, 2012 yılında sözüm ona "Aileyi Koruma ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi" yasasını çıkardı. Ancak bu yasa yürürlüğe girdiği günden bu yana aile kurumunu kıyımdan geçirmiş bulunmaktadır. Söz konusu yasa, ailede şiddeti durdurup boşanmaları durduracağına tam tersine ailede şiddet ve boşanmaları artırıp aile müessesesini çatırdatmış bulunmaktadır.
Çıkarılan yasa, aileyi korumaktan ziyade parçalanmasına sebebiyet vermektedir. Yasadan dolayı aile içi en ufak bir tartışmanın dahi erkeğin altı ay evden uzaklaştırılması için yeterli sebeptir. Bu yasa, bırakın aileyi koruması, aile değerlerini kıyımdan geçirme yasasına dönüşmüş bulunmaktadır. Yasa, kadına karşı şiddeti durdurmaktan ziyade, erkeği şiddete teşvik etme ve bir çeşit cinnet getirme potansiyelini barındırmaktadır. Bunun için içeriği gözden geçirilmeli ve gerekli düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.
Hâlbuki İslam'a göre eşler, birbirinin gardiyanı değil örtüsü olmalıydılar. İslam, aile ilişkilerinde şiddeti değil, merhameti öne çıkarmıştır. Eşlerimiz bizlere Allah'ın birer emanetidirler. Allah, zina ve iftira korkunçluğuyla sarsılan İslam toplumunun manevi örtüsünü güçlendirmek ve duruluğunu korumak için, Müslümanlara bir takım talimatlar gönderip onlara sorumluluklar yüklemiştir. Bu yolla Müslüman eşlerin, Kur'an'ın ahlâki, manevi ve sosyal ölçülerini benimseyerek yanlış hal ve tavırlarını ıslah etmelerine yardımcı olmuştur.
1. Zinanın sosyal ve ceza gerektirici bir suç olduğunu ve bu suçu işleyenin cezalandırılacağını bildikleri için bu suçu işlemekten uzak durmaya çalışmışlardır.
2. İslam, zina eden erkek ve kadının toplumdan uzaklaşmasını emretmiş ve Müslümanların böyleleriyle evlilik ilişkisi kurmalarını yasaklamıştır.
3. Müslümanlar asılsız haber ve kötü söylentileri yayanların ve kötülüğün propagandasını yapanların yüreklendirilmeye değil, cezalandırılmaya layık oldukları bilinciyle hareket etmişlerdir.
4. İslam ümmetinde ilişkilerin zan ve şüpheye değil, sağlam inanç ve imana dayanması, genel ilke olarak kabul görmüştür.
"...Allah utanmazlıklardan, kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır..." ( Nahl:90)