Bıçak bir âlettir. Hem hayra hem de şerre kullanılabilecek bir âlet… Onunla ekmek ve benzeri ihtiyaçlar kesilirse, insana hizmet eder. Fakat insana saplanırsa bir cinayete âlet edilmiş olur.
Bunun neticesinde ilim de böyle iki türlü:
1. Faydalı ilim
2. Faydasız ilim
Cenâb-ı Hak, insanı yaratmadan önce şöyle buyurdu:
“Ben yeryüzünde (hükümlerimi yerine getirecek, Hakk'ın şahidi olacak) bir halife yaratacağım.” (el-Bakara, 30)
Cenâb-ı Hak, insanı mahlûkattan birçok hususta üstün tuttu. İlim sıfatını, yalnız insana verdi. Mahlûkata sadece rızıklarını temin edebilecekleri, mahdut bir akıl verirken; insana tefekkür ve tezekkür edebilecek bir akıl lütfetti.
“İlim tahsil etmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmizî, İlim, 2/2647)
Fahr-i Kâinât Efendimiz, ilmin fazîletini şöyle beyan buyurmuşlardır:
“Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir:
–Allâh'ın kendisine ihsân ettiği malı Hak yolunda harcayıp tüketen kimse;
–Allâh'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse.” (Buhari, İlim, 15)
Eğer ilmin bâtını, mânâsı, şuuru alınmamışsa; ilmin zâhirini kuru kuru yüklenmek faydasız bir ağırlıktır, hattâ zararlı bir yüktür. İlim öğrenen kişi; Rasûlullah Efendimiz'le kalp ve fiil beraberliği kurmak, O'nun sünnet ve sîretini hayatına nakşetmek, O'nun rûhânî dokusundan hisse almak yolunda mesafe kat ederse işte faydalı ilim budur. İlim, kişiyi hakikate, hayra, takvaya, sâlih amellere sevk ediyorsa faydalı ilimdir. Yoksa İbliste de ilim vardı, Karun da ilim sahibiydi. Fakat onlar, ilmi, benliklerini dehşetli bir gurur ve kibir bataklığına sürüklenmişlerdi. Öte yandan ilmi zihne depolamak da kâfi değildir. Mühim olan, ilmin gerektirdiği olgunlukta bir karakter sergilemektir. Bu takdirde ilim, irfana dönüşerek sâlih amellerin vücut bulmasına vesile olur. Aksi hâlde davranışlara istikâmet vermeyen bir ilim, kuru bir hamallık ve faydasız bir yorgunluktan başka bir şey değildir.
Nitekim Peygamber Efendimiz “Allah'ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul edilmeyen duadan Sana sığınırım.” niyazında bulunmuştur. (Müslim, Zikir, 73)
Gerçek ilim, kulun Halik'ını tanımasıdır. İlim, insanı yaratılış gayesine, ibret ve hikmete, kâinattaki ilâhî sanatı temaşa ile mutlak sanatkâra ulaştırmalıdır. Esas ilim ve bilmek, kâinatta meknuz ilâhî murada, var oluş hikmetimize, yaşayış ve davranışlarımızla, doğru karşılığı verebilmektir. Cenâb-ı Hak, içinde yaşadığımız hikmetler dershanesinden gerekli dersleri alabilmeyi ve aldığımız dersleri hâl ve davranışlarımıza yansıtabilmeyi cümlemize müyesser eylesin. İlmin penceresinden nazar eyleyip cehalet kuruntularından kurtulan kullardan olmak dileğiyle…