Doğan Akın'ın konu hakkındaki T24 internet sitesinde yazdığı köşe yazısı:
"Kaplan’ın, Gülen’den aktardığı görüşler iki açıdan önem taşıyor. Bu iki noktayı irdelemeden önce, Kaplan’ın, Fethullah Gülen’in Kürt sorununa ilişkin hükümete serzenişini naklettiği satırları hatırlayalım:
“5 yıl önce, Kürt meselesi konusunda bölge halkıyla bütünleşmeyi, hemdert olmayı, insanlarımızın gönüllerini fethetmeyi sağlayacak bir öneride bulunduk hükümetimize. Bu öneriler dikkate alınmış olsaydı, mesele, Allah-u a'lem, bu noktalara gelmeyebilirdi."
Kaplan’ın Gülen’in bu sözlerini “Ramazan el-Bûtî’ye referansla” naklettiğinin altını çizelim. Bu sözler Kürt sorununun çözümüne ilişkin yaklaşımda AKP ile Gülen cemaatinin pozisyonlarının konjonktürel olarak değiştiğini de gösteriyor. Zira cemaat, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın özel yetkili savcılıkça, PKK temsilcileri ile aynı masaya oturduğu Oslo görüşmelerine ilişkin olarak ifadeye çağrılması sırasında AKP hükümeti ile ters düşmüştü. Başbakan Tayyip Erdoğan, “Devlet içinde başka bir devlet” benzetmesi yaparak Fidan’ı, yasa değişikliği de yaparak, savcılığa göndermezken cemaat bünyesindeki yayınlarda özel yetkili savcılığın girişimi desteklenmişti.
Ancak Kaplan’ın Gülen’den yansıttığı son görüşler “Dağda ölen teröriste ağlamayan insan değildir” sözleri üzerinde CHP ve MHP’nin yanı sıra Başbakan Erdoğan’ın da tepkisine neden olan Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in yaklaşımına yakın düşüyor. Gülen’in “Bölge halkıyla bütünleşmeyi, insanların gönüllerini fethetmeyi” tavsiyesinin Kaplan’ın köşesine yansıdığı gün, Güven hakkında İçişleri Bakanlığı’nca inceleme başlatıldığı haberi geldi. Cemaat ve hükümet, Diyarbakır tartışmasında, MİT krizinde aldıkları pozisyonun aksi yönde bir noktada görünüyor.
Gülen’in Kaplan aracılığıyla yansıyan görüşlerinde ikinci önemli nokta ise, Ramazan el-Bûtî’nin referans gösterilmesi. Kaplan’ın ifadesiyle Kürt alim Ramazan el-Bûtî, Suriye’de bir dönem Fethullah Gülen ile birlikte yaşamış, Esad ailesiyle yakın ilişkiler kurmuş önemli bir isim.
HÜKÜMETE İLETİLEN MEKTUP
Gülen hareketinin bünyesindeki isimlerle yaptığım görüşmelerde iki soru yönelttim:
1- Gülen, hükümete “5 yıl önce” Kürt meselesinin çözümü konusunda bir rapor mu sundu?
2- Gülen’in Kürt meselesinin çözümü konusunda Ramazan el-Bûtî’ye referans verilerek görüşlerinin yansıtılması ne anlama geliyor?
İlk soru için aldığım cevap, Gülen’in hükümete herhangi bir rapor sunmadığı bilgisini içeriyor. Cemaat temsilcileri, “Rapor ve dosya verildiği yolunda bir temas bizim bilgimiz dahilinde değil. Ancak Hocaefendi uzun süreden beri Güneydoğu’ya gönderilecek devlet memurlarının özenle seçilmesi, bölgeyi sürgün yeri olarak gören görevlilerin gönderilmemesi, devletin memurunun, polisinin, doktorunun, savcısının, kısaca bütün temsilcilerinin halkı kucaklayacak bir yaklaşıma sahip olması gerektiğini söylüyor” dediler.
Aynı isimlerden, Ramazan el-Bûtî referans gösterilmesinin nedenini sorduğumda ilginç bir cevap aldım. Cemaat temsilcileri bu konuda şu bilgileri verdiler:
“Ramazan el-Bûtî, Hocaefendi ile yakın ilişkileri olan birisi. Arap Baharı diye tırmanan süreçte el-Bûtî, Hocaefendi’ye bir mektup gönderdi. Bu mektupta Arap Baharı diye nitelenen süreç konusunda Arap dünyasının nabzına ilişkin görüşler vardı. Mektup, Arap Baharı karşısında Türkiye’nin aldığı pozisyon ve Arap alemindeki muhtemel sonuçları konusunda bölümler içeriyordu. Hocaefendi, bu mektubu içindeki mülahazalara ilişkin herhangi bir özel kanaat belli etmediği notuyla hükümet ile paylaştı.”
Görüştüğüm isimler, “Gülen’in bu mektubu hükümetten kime ilettiği” sorusuna “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç” cevabını verdiler.
Yeni Şafak’taki yazısına “Hocaefendi’yle görüşme, sorunlar ve sorular?” başlığını koyan Yusuf Kaplan ile ilgili bir noktaya işaret edelim.
Kaplan, Gülen cemaati konusunda rezervlerini hem Yeni Şafak’taki yazılarında, hem de T24editörlerinden Hazal Özvarış’a verdiği söyleşide kayda geçiren, doğru bildiğini söylemekten sakınmayan İslamcı bir entelektüel. Kaplan’ın rezervleri arasında; “Gülen cemaatinin de, AKP’nin de zafer sarhoşluğu içinde olduğu”, “cemaat bünyesindeki Zaman ve STV’nin Ergenekon davalarına ilişkin haberlerinin Siyonist, zorba şebekelerin yayınlarından farksız olduğu, bu yayınlardaki dilin laikçi primitiflerin ürpertici ve Pravdavari dil ile örtüştüğü”, “Türkçe Olimpiyatları’nda bir aşağılık kompleksi bulunduğu” iddiaları da yer alıyor.
PROF. KARAMAN’A GÖRE KURAN’DAKİ SAVAŞ EMRİ
Bu arada Gülen hareketi mahfillerinde hükümetin Suriye politikası bazı soru işaretleri ile ele alınırken “AKP’nin Hocaefendisi” diyebileceğimiz Prof. Hayrettin Karaman’ın aksi yönde Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısını da not edelim.
Karaman, Yeni Şafak’ta yayımlanan (12 Ekim 2012) yazısında Fethullah Gülen’in de zaman zaman dile getirdiği “Sağ yanağına biri tokat atarsa ona karşılık verme, sol yanağını da ona çevir” yaklaşımına itiraz ediyor. Hz. İsa’ya izafe edilen bu sözün Kuran’da yer almadığını vurgulayan Karaman, “iktidar nasıl savaş için tezkere çıkarır” tepkilerine Kuran’dan ifadeler naklederek şöyle karşı çıkıyor:
“(…) Kur'an-ı Kerim böyle demiyor; zulmü ortadan kaldırmak, hakkı yerine getirmek, güçlünün zayıfı sömürmesini engellemek, haksız başkaldırmayı, isyanı, ihtilali önlemek için gerekirse savaşa izin veriyor veya duruma göre emrediyor…”
Velhasıl, hükümetin dersaneleri kapatma projesinde kendilerinin hedef alındığını düşünen Gülen cemaati ile AKP arasındaki Kürt sorunu hattında ilginç gelişmeler yaşanıyor... (Doğan Akın-T24.com)