Bu hafta mübarek iki belde Diyarbakır ile İstanbul'un fetih yıldönümüdür.
İlginçtir bu iki belde de Rumlardan alınmıştır. Rum, Kur'an'ı Kerim'de zikredilen bir kavimdir. Diyar-ı Rum, Anadolu'dur.
Rum ismi belki kendi dilinde farklı bir mana ifade edebilir ama Kur'an-ı Kerim'in lisanıyla Rum'un bir manası kulak memesi, bir manası boyun eğdirmek olan ram, diğer bir manası da meramdır. Meram da “İstek, amaç, gaye, maksat” demektir.
Kulak memesi küpe takılan yerdir. Küpe, hem aşkın hem esaretin nişanıdır. Öyle ya insan aşkının esiridir. Fakat eğer bu, gönülden olmazsa o zaman boyun eğmek, ram olmak suretiyle olur.
“Kulağına küpe olsun” deyimi ders almak manasındadır. İslam aşkla kulak memesinden tutar. Bunu anlayan Rumî İslam'ın meramı olur, anlamayan Rumî ise İslam'a ram olur. Bu, budur. Diyar-ı Rum ve Diyar-ı Bekir hem İslam'ın meramı hem de ramıdır. Kim nasıl anlıyorsa öyledir.
İslam, Anadolu ve Mezopotamya'da fetihler yaparak meramına ulaştı. Meramını dile getirdi. Nankör cahilleri de ram etti.
Fetih, esasen ram etmek değil, meramına ulaşmaktır. Meramını elde etmek için güçlü olmak gerekir. Mağlup olmamak gerekir. Müslümanlar Rumları ram ederek İstanbul'u ve Diyar Bekir'i fethetti. Meramını elde etti. Asla kimseye ram olmayacaklarını gösterdiler. Kur'an-ı Kerim'de, “Rumlar yenildi” “bu yenilgilerinin ardından mutlaka galip geleceklerdir.”(Rum:2-3) buyrulur. Demek ki meramını bilen kimse nihai manada yenilmez. Belki bazı merhalelerde geri çekilir ama asla kimseye ram olmaz.
Kur'an-ı Kerim Rumları yenenlerin ismini zikretmez. Çünkü onların ismi zikre değer bulunmamıştır. Bu nedenle ayette “Rumlar yenildi” buyrulur. Yani fiil edilgen olarak gelmiştir. Öznesi yoktur. Bu da meramını bilen Rumî kimsenin rakibinin kısmetsizliğini, basitliğini ve de acizliğini ifade ediyor. Bu şekilde yeniyor olsa da bu galibiyet, ona nam olmaz. Tarih daha çok galip olanların ismini zikreder ama burada iş farklıdır. Mağlup olan Rumların ismi zikredilir. Çünkü Rum, “meramı olan” kimsedir. Meramı olan kimse de asla ram olmaz.
Müslümanlar Rumları ram ederek onları kendilerine kattılar. İstanbul ve Diyarbakır fetholunduğunda Müslümanların meramı gerçekleşti. Etraflarını ram ettiler. İslam'ın kalbini ebediyen muhafaza altına aldılar. Nitekim daha sonra kim İslam'ın kalbine ve merkezine doğru saldırı yapmaya kalkıştıysa bu topraklarda ram oldu. Meramı boşa gitti.
Müslümanlar Diyarbakır ve İstanbul'un fethiyle birlikte yenilmezlik unvanını elde ettiler. Meçhul kimseler tarafından bazı merhalelerde tökezletilecek olsalar da sonra iş tekrar parlak bir galibiyetle nihayet bulur.
Rum, kulak memesidir. Meramın bir yönü güç(ram) bir yönü de aşktır(meram). İsteyenin kulak memesi sevgiyle isteyenin ki terbiye amacıyla tutulur. Surenin başı “Elif Lam Mim” şeklindedir. Elif, ülfet, mim güç ve kuvvettir. Yani önce sevgi ve muhabbetle kulak memesi yakalanır. Olmadı ona küpe olacak bir söz söylenir. Hani Mim harfi delici bir topuz küpe şeklini andırıyor ya ona dikkat etmek gerekir.
İstanbul ve Diyarbakır fetholunmuştur. Rum suresi biziz. Meramını bilen, ram eden olarak herkesten çok ve herkesten önce Rumî biziz. Meram bizden sorulur. Aşk da mücadele de buradadır. “Yine O'nun ayetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur…”(Rum:21) demek ki Rum ile meramımızı elde ettik, bu da evvela ve mutlaka güçlü aile bağıyla olur. Sonra her şey kendiliğinden gelir.
İstanbul ve Diyarbakır'ın fethi meramımızdır. Bunu anlayan beri gelsin biz ona ram oluruz. Anlamayanı da ram ederiz.
Her iki mübarek beldenin fethi mübarek olsun. Dostlara meram, düşmana ram olsun.