Bilindiği üzere miladi yeni bir yıla girdik. 2017 yılını bitirdik. 2018'in başındayız. Bu aynı zamanda Mekke'nin fetih yıl dönümü anlamına da geliyor. Her ne kadar Peygamber'in ordusu 1 Ocak'ta Mekke'den ayrıldı, 11 Ocak'ta fetih gerçekleşti dense de, fetih tarihi içinde bulunduğumuz şu günlere denk geliyor. 1388 yıl önce gerçekleşmiş bir olaydan bahsediyoruz. Bu münasebetle İslam'daki fetih olgusunu irdelemek istiyoruz.
Tarihi süreç içerisinde, İslami devletlerin yöneticileri, elbette ki çevrelerindeki ülkelerde yaşayan ahaliye, son vahyi ulaştırma gayreti içinde olmuşlar. Bunu sağlamak ve yeni kapıların açılması amacıyla ülkeler fethetmişler.
Şu çok barizdir ki, İslami fetihler bir amaç uğruna yapılır. Temel hedef fethedilen belde ahalisinin hidayetine aracı olmaktır. Müslüman, daha çok ülke fethi, daha çok metrekare derdi ile dertlenemez. Beldelerin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri için ele geçirilmeleri, bu günkü emperyalist zihniyetli Batılı devletlerin işgal politikaları ile örtüşür. Kısacası fetihler işgal değildir.
İslam'daki cihadın temel esprisi, davetin yeni yeni halklara ulaştırılmasıdır. Çünkü yöneticiler buna engel olmaya ve ordularıyla daveti engellemeye çalışmaktadırlar. İslam ordularının görevi ise halk ile İslam'ın arasında bulunan düşman kuvvetlerini aradan çıkarmak, halkı İslam ile baş başa bırakmaktır. Sonuçta tercih halkın olmalıdır. İşte fetihlerin amacı halka bu tercihi sunmaktır.
Bilindiği üzere bu yıl Mekke'nin fethedilişinin 1388. yılıdır. Şimdi siyerden hatırlayalım. Allah Resulü (sav) fatih bir komutan olarak Mekke'ye nasıl girmişti? Devesinin üzerinde hemen hemen secde eder vaziyetteydi. Bu kesin bir zaferdi. Üstelik savaş yapılmadan küçük çaplı bir çatışma hariç- fetih gerçekleşmişti. Mekke ve Kâbe putlardan temizlendi. Hz. Peygamber (sav) Beytullah'ı ziyaret etti. Sonra halka dönüp;
“Ey Kureyş topluluğu! Şimdi hakkınızda ne yapacağımı düşünüyorsunuz” dedi.
“Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin. Kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun. Senden iyilik ve hayır bekleriz” dediler.
Bunun üzerine fethin ne anlama geldiğini belirten şu cümleler döküldü o Resulün dilinden:
“Benim halimle sizin haliniz, Yusuf (a.s) ile kardeşlerinin hali gibidir.”
“Bugün sizi kınama yok, başınıza kakma yoktur. Allah sizi affetsin. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf:92)
“Gidiniz! Sizler azad ve serbestsiniz.”
Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'ü fethetmesiyle ne kadar çok benzeşiyor değil mi? Hz. Ömer (ra) burayı silahsız ve kansız bir şekilde fethetmişti. Ancak Haçlılar 1099 yılında Kudüs'ü ele geçirdiler. Avrupa zihniyetli işgal güçleri, binlerce Müslümanı katlettiler.
Bir de 1187'de yapılan Hittin savaşı sonucu, Kudüs'ü tekrar fetheden Selahaddin Eyyubi'nin tutumuna bakmak konumuz açısından önemlidir. Çünkü o günkü şartlarda Hristiyanlar bir katliam beklentisi içerisindeydiler. Halk, Eyyubi'nin ne yapacağını merakla bekliyordu. Eyyubi, Peygamberin sünnetine uyarak, diyetini ödeyen herkesin serbest olduğunu bildirdi. Hıristiyan ahali buna şaşıyordu. Çünkü onlar böyle bir kültüre sahip değillerdi.
Biraz da yakın tarihe bakalım. Fransızların Cezayir'de katlettiği Müslüman sayısını herhalde kendileri de bilmiyordur. Ya da İtalyanların Libya'da işledikleri cinayetlerin hesabı tutulmamıştır herhalde. ABD'nin Irak'a girdiğinden bu yana katledilenlerin sayısı milyonu çoktan geçti. Myanmar, Doğu Türkistan, Çeçenistan, Suriye vb. birçok yer.
İşte aradaki fark…