Daha önce FETÖ hakkında yazmak istemiştim, ama vaz geçmiştim. Çünkü bildiğim kelimelerin hiçbir kutsalı olmayan, daha doğrusu hem kendilerini ve hem kutsallarını emrinde oldukları güçler için feda etmeyi en kutsal görev olarak gören bir yapıyı tanıtmaya yetmediğini görmüştüm.
Gülen’in son videolu mesajını görenleriniz olmuştur. Bildiğimiz gibi, önceleri rüyalarında sadece Hz. Muhammed’i gördüğünü söylerdi. Bu defa ise, Allah’ı da gördüğünü söylüyor. İşte o videodan birkaç cümlesi: “Belki her gün gözlerimin içinden geçiyor. Böyle acındıracak şekilde gözümün içine bakıyorlar. Ben de dönüp Cenabı Hakk’a ve Resulü Zişan’a bakıyorum, ‘siz bilirsiniz’ diyorum…” Ne yazık ki, bütün bu sapıklıklarına ve ihanetlerine rağmen hala kendisine inananlar az değil. Tarihimizin en büyük ihanetlerinden olan FETÖ ile mücadele insanca yaşamak isteyen herkesin görevidir. Çünkü FETÖ’nün kalkışması sadece Türkiye’nin bağımsızlığına veya Erdoğan’a karşı değildi, onuruyla yaşamak isteyen herkese karşı idi. Dolayısıyla bu yapı ile ilkeli ve adil bir mücadeleyi sadece devletin veya Sayın Erdoğan’ın değil, hepimizin görevi olarak görüyor ve önemsiyoruz.
Bu anlamda FETÖ’ye karşı mücadeleyi en donanımlı ve en güçlü bir şekilde verecek, vermesi gereken şahsiyet, şüphesiz ki, fiilen devletin de cumhurun da başı olan Sayın Erdoğan’dır. Ancak Erdoğan’ın FETÖ ile mücadelede izlediği politika ve kullandığı yöntemler gerçekten bir başarı getirir mi, ivedilikle enine boyuna tartışılması, tartışmamız gereken bir sorudur. Çünkü ilkeler ve özellikle adalet esas alınmadığı zaman ne elde bulunan iyi şeyleri korumak ve ne de belirtilen hedefe ulaşmak mümkündür.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, FETÖ ile mücadelede ilkeler ve adalet esas alınmamakta, kimi zaman akrabalık, kimi zaman particilik, kimi zaman bölgecilik ve kimi zaman da her tarafa çekilebilen “maslahat” devreye girmektedir. Sonuçta bakıyoruz ki, hakkı ve adaleti gözetmesi ve özellikle hukuku işletmesi gerekenler bakıyoruz, bir yandan istedikleri kişilere şefaat ederken ve istedikleri kişilerin tövbelerini kabul ederken, bazı insanları da mahkeme tarafından aklanmış olmalarına rağmen onları temel haklarından mahrum bırakabilmekteler.
Tarihimizde ilkesizliğin ve adaleti gözetmemenin bizlere nelere mal olduğunu gösteren o kadar çok örnek var ki maalesef, anlatmakla bitmez. Kimi halife, emir, padişah ve sultanların gayri adil ve dolayısıyla gayri İslami uygulamaları olagelmiştir. FETÖ ile mücadelede de benzer ilkesizliklerin, hukuksuzlukların ve kayırmaların olması, haktan ve adaletten yana olan insanları doğal olarak endişelendiriyor. Eğer bir taraftan üçüncü derecedeki akrabası FETÖ’cü diye kişiyi haklarından mahrum bırakırken, diğer taraftan kardeşi bizzat darbenin içinde olanları yeni makamlarla taltif ederseniz veya kendi tövbenizi makbul ama diğerlerininkini merdut sayarsanız, “FETÖ pazarı” gibi iddiaların üzerine gitmezseniz yahut yanınızdakilerin benzer ilkesizliklerine göz yumarsanız, FETÖ’yü geriletemez, aksine güçlendirirsiniz.
Öte yandan Erdoğan’ın yanında ve etrafında Mervan bin Hakem’leri aratmayanların hala olması da FETÖ ile mücadelede ciddi bir engeldir. Hatırlarsanız, Erdoğan, şimdi içeride olan yaveri için, “kime sorduysak, ‘güvenilir kişidir’ dedi” şeklinde bir ifade kullanmıştı. Bugün de benzer olumsuzluklara şahit oluyoruz. Örneğin, Gülen ile olan onca beraberliğine rağmen ne hikmetse onları ancak darbeden sonra tanıyan ve “bana ahmak diyebilirsiniz” diyerek kendisini temize çıkaran Sayın Bülent Arınç bile bize hukuk ve adalet dersi vermeye kalkışabiliyor.
FETÖ ile mücadelede başarılı olmak istiyorsak eğer sadece ve sadece hakkı, adaleti ve tabii ki şehitlerimizin muazzez kanını esas alacağız. Gerisi bizi zillete duçar kılar. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur!