15 Temmuz darbe teşebbüsünde bulunanların yargılanmaları ile ilgili mahkemeler başladı.
Başladı başlamasına ancak seyirciler; oyuncuların, pardon sanıkların, aynı metni okumalarından resmen bayıldılar.
Farkı illerdeki bütün mahkemelerde sanıkların “FETÖ ile ilgisi, irtibatı, iltisakı olmadığını, darbeyi kimin planladığını bilmediğini, darbede doğrudan bir görevinin olmadığını, Özel Kuvvetler Komutanlığı tarafından tevdi edilen terör saldırısına karşı Genelkurmay'ın güvenliğini temin için emir komuta içinde verilen görevi icra ettiğini, birliğinin ve şahsının tuzağa düşürüldüğünü” söylemesi başlı başına bir örgütün ifşasıdır aslında.
İller farklı, mahkemeler farklı ama ifadeler aynı…
Dikkat edin açıklamalara!
Kimin yapmayı planladığı bilinmeyen bir kalkışmada helikopterle Ankara Gölbaşı Özel Harekat binasını bombalama emri veren Ahmet TOSUN'da aynı ifade, Boğazı kapatan ekibin başındaki komutanda aynı ifade…
Hele bir avukatın “dokuz kere minare çalan biri neden kılıf hazırlamasın” ifadesi örgütün söylem dilinden farklı bir şey değildir.
Hepsinin dilinde aynı şarkının nakaratı.
Belli ki orkestra şefi Pensilvanya'da sazı tıngırdatıyor.
NATO'nun ikinci büyük ordusunun beyin(siz) takımı tepe komutanlarının “tuzağa düştüğümüzü düşünüyorum" sözlerine mahkemenin nasıl tahammül ettiğine de şaşmamak mümkün değil.
28 Şubat'ın o her biri savcı kesilen, bırakın savcı olmayı duruşma salonlarında “seni polise bir daha veririm, öttürürler” diyen hakimlerini gözlerimiz aramıyor değil.
Ancak onların da çoğunun içerde olduğunu biliyor, 28 Şubat darbesinin de FETÖ ve okullarına alan açmak için olduğunun idrakindeyiz.
Mahkemenin ne kadar sabredeceğini bilmem ancak kalkışma gecesi şehit olan Yeni Şafak gazetesi muhabiri Mustafa Cambaz'ın oğlu Alparslan Cambaz, mahkemedeki tiyatroya dayanamayıp sosyal medyada isyan satırlarını karaladı.
Alparslan Cambaz, Arap ülkelerinin birinde olsaydı sanıklara ayakkabı fırlatacağından hiç kuşku yok.
Cambaz'ın sosyal medya hesabında yazdığı “Düşürülen Mavi Marmara davasının ve 15 Temmuz Ana Darbe Davasının bir kısmına şahitlik edince gördüm ki, bu mahkemeler bizim mahkememiz değil. Bu mahkemeler Türk mahkemesi değil, AİHM mahkemesi. Onca şeyden sonra hâlâ AB'nin peşinde koşanların, aşağılık komplekslilerin, korkakların, "Daha gücümüz yok"çuların, "Şimdi sırası değil"cilerin mahkemesi. Bu mahkemeler mazluma, davacıya sürekli "Onlar da bunu istiyor zaten" dedirtenlerin, 'kanıksatanların' mahkemesi. Bu mahkeme kısacası acizlerin mahkemesi” ifadelerinin çoğunun altına imza atılır.
İfadelerinin “Vatan hainliği su götürmez bir gerçek olanlara takım elbise giydiriliyor. Medyada sürekli tüm isteklerinin karşılanacağı iddia edilen şehit ailelerindense sınırsız bir sabır ve tahammül bekleniyor. Millet canını ortaya koysun, alabileceği başka risk kalmayarak vatanı kurtarsın fakat siyasi kanat her şeyini borçlu olduğu bu milletin cesaretinin onda birini dahi sarf edip de milletin isteklerini karşılamasın” bölümünde de altı çizilecek bölümler var nitekim.
Takım elbiseyle manken gibi mahkemeye çıkarılan komutanlara tek tip kıyafet giydirilmeden, tek kişilik hücrelere alınmadan ve oraya FETÖ mağduru gardiyanlar alınmadan bu tiyatro bitmez.
Ama her şey hukuka uygun olarak.
ABD'nin mahkemelerinde yaptığı uygulamayı ABD çocuklarına uygulamak suç olmasa gerek.
Türk – Arap Komşuluğu Bitiyor (mu)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in stratejisti Alexandr Dugin, verdiği bir röportajda “Ben de Başkanınız Erdoğan'ın tezine katılıyorum. Toprak bütünlüğünü savunmalıyız ama şöyle bir durumda bu teknik seviyede mümkün değil. Bütünlüğü sağlayacak bir umut ışığı vermeliyiz” ifadelerini kullandı.
Söyledikleri yabana atılır gibi değil.
“Ben Ortadoğu jeopolitiğiyle ilgilenen biriyim. Bölgede barışa katkıda bulunan tüm aktörlerle görüşürüm. Eğer durumdan azade durursak, israil veya ABD'li güçler Kürtleri kullanacaklar. Kürtleri manipüle ederek Suriye'yi, Türkiye'yi ve İran'ı yıkacaklar. Fakat aynı zamanda Kürtleri korkutmamamız gerekiyor. Onlara saygı duymalıyız ve Avrasya projesine dahil etmeliyiz. Kürt devleti kurulursa ABD'nin eline bırakılmamalı. Onlar bunu bölgeyi karıştırmak için istiyorlar. Herhangi bir grubu ABD'nin eline teslim etmek daha fazla kana sebep olacaktır.”
Dugin'in “Barışa katkıda bulunan aktörlerle görüşürüm” kısmının dışındaki ifadeleri boş ifadeler değil, her birini dikkate almak gerekir.
“Bölünme kesin, öyleyse bize karşı kullanmasınlar” diyor veya “onlar değil biz kullanalım” anlamını çıkarmak da mümkün.
Yani her iki durumda da Kürtlerin payına acı ve gözyaşı planlanmış oluyor.
Kürtlerin Arap, Fars ve Türklere düşman olarak ayakta kalma şansları yok.
“Ama israil duruyor” diyen aklıevellerin ihmal ettiği bir hakikat var:
Kürtler müslüman.
Ve olası bir savaşta Arap, Kürt, Fars, Türk, Alevi, Sünni.. hiç fark etmez.
Her tarafın kaybı Amerika'nın kâr hanesine artı olarak yazılıyor.
Yoksa Büyük Şeytan sözüm ona İslam Ordusunu (!) donatır mıydı veya bu ordu kime karşı hazırlanıyor?