28 Şubat’tan FETÖ’ye, İslami kesimler hedef alınarak gerçekleştirilen tasfiye girişimleri ve bunun neticesinde oluşan mağduriyetlerin diğer bir örneği de Hizb-ut Tahrir davalarında görülüyor.
FETÖ/PDY mensubu polis, savcı ve hâkimleri eliyle işlenen hukuk cinayetleri gündemdeki yerini korurken, bu dosyalarda oluşturulan mağduriyetlerin giderilmesi noktasında yetkili kurumların sessizliği ise kamuoyu vicdanını rahatsız ediyor.
Ele geçirdiği devlet imkânları ile hedefine aldığı İslami kesimlerden Hizb-ut Tahrir’e de çeşitli kumpaslar kuran FETÖ/PDY, hareketin üyelerine “terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla hukuksuz bir şekilde 2 bin yıla yakın hapis cezası verdi.
FETÖ/PDY mensubu polisler tarafından gözaltına alınıp, hâkim ve savcıları tarafından da 7,5 yıl hapis cezasına çarpıtılan Köklü Değişim Dergisi Yazarı Aydın Usalp, yaşadığı mağduriyeti İLKHA’ya anlattı.
Hakkında 2 ayrı dosya olduğunu ve birinden beraat ettiğini dile getiren Aydın Usalp, “İlk tutuklanmam 2009 yılında oldu. O tarihte 23 ilde eş zamanlı bir operasyon gerçekleştirildi. Ben de Diyarbakır’da 12 arkadaşım ile beraber gözaltına alındım. Gözaltında bize Hizb-ut Tahrir’e üye olup olmama sorusuyla birlikte, evlerimizde ele geçirdikleri dergi, kitap ve neşriyatlar suç unsuru olarak soruldu. Ayrıca arkadaşlarımızla bir araya gelip yapmış olduğumuz sohbetler, halı saha maçları ve piknikler örgütsel faaliyet olarak değerlendirildi. O kadar komik gerekçelerle tutuklandık ki kumpasın olduğu her yönüyle belli.” dedi.
“Bir hukuk faciası yaşandı”
Yargılamalarda hâkimlerin kehanet ile hareket ettiğini söyleyen Usalp, “Mahkemede bizi terör örgütü olarak değerlendirdiler. Biz de mahkemelerde ‘Bizim terör diye adlandırabilecek neyimiz var? Sadece bizim değil bakın dünyanın 50 ülkesinden fazla yerde çalışan 60 küsur yıllık bir hareketin hangi ülkede hangi zaman diliminde şiddet ve cebir içeren bir eylemi vardır. Bir tanesini gösterin’ diyorduk ama mahkeme heyeti bize ‘Siz her ne kadar bugün yapmıyorsanız da yarın öbür gün terör eylemi yapacaksınız’ söylüyordular. Çok ciddi bir hukuk faciası yaşanıyordu. İstanbul’da bir yargılamada bir savcının itirazı üzerine Yargıtay hakimi ‘Bunların her ne kadar şiddet ve cebir içeren bir eylemleri yoksa da yarın öbür gün bir İslam devleti kurduklarında Hıristiyan devletleri İslam devletlerini ilhak etmek istediğinde cihad edeceklerinden bunların terör örgütü olması gerekiyor’ diye cevap veriyor. Şimdi bunlar kehanet değil de nedir? Daha gerçekleşmemiş, gerçekleşme vaadinde bulunulmamış bir eylemi olmamasına rağmen zoraki olarak temiz bir kitleye yüklenerek terörist muamelesi yaptılar. Bunun üzerinden cezalar yağdırdılar.” ifadelerini kullandı.
“Müslümanlara karşı acımasız bir şekilde kumpaslar kurdular”
FETÖ’nün kumpaslarının yeni olmadığını söyleyen Usalp, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana sahip olduğu yasalar Müslümanlara karşı ‘Düşman ceza hukuku’ anlayışıyla kullanılmıştır. Daha önceleri İslam’a karşı tutumları ile bilinen laik ulusalcı kesim Kemalizm’i koruma adına Müslümanları her zaman hedef tahtasına yerleştirmiş ve onlara karşı bütün yasaları olumsuz yönde uygulamıştı. Tabii onların boşalttıkları mevkilere 2000’li yıllardan sonra FETÖ geldi. Onlar da aynı yöntemi kullandılar. Onlar da Müslümanlara karşı çok acımasız şekilde kumpaslar kurdular. Olmadık, uydurma delillerle Müslümanları derdest edip senelerce cezaevinde çürüttüler. Şu aşamada özellikle 15 Temmuz darbe girişimi akabinde birçok husus çok daha açık bir şekilde ortaya çıktı ki, o gün yaşananları çok daha anlamlı kılıyor. Birçok Müslümanda olduğu gibi biz de o gün neler olup bittiğini görüyorduk ve kimlerin yaptığını biliyorduk ama bugün bu ispatlanmış durumda. Bizleri cezaevine atan hâkimler, bizleri sorgulayan savcılar ve gözaltına alan emniyet mensuplarının 15 Temmuz darbe girişimi akabinde ya açığa alındıklarını ya da tutuklandıklarını görebiliyoruz.”
“Önce laik Kemalistler akabinde ise FETÖ”
FETÖ’nün İslami camialara karşı düşman ceza hukukunca hareket ettiğini vurgulayan Usalp, “2001 yılından bu yana Hizb-ut Tahrir sanıkları hakkında bin 828 yıl ceza verilmiş. Bunun bin kusur yılı icra edilmiş ve 700 kusur yılda Yargıtay’da onaylanmayı bekliyor. Bu kadar kişiyi aileleriyle birlikte mağdur etmek hangi vicdana sığar. Daha önce laik Kemalistler akabinde ise FETÖ, bunu çok komik gerekçelerle yaptılar. Özellikle kaba bir araştırma neticesinde tespit ettiğimiz bir gerçek var. 2001 yılından itibaren Hizb-ut Tahrir yargılamalarını yapan gerek yerel hâkim ve üyeler olsun, gerek soruşturmayı yapan savcılar olsun ve gerekse de Yargıtay da bulunan üye ve hakimler olsun bunların yüzde 90’ına yakını FETÖ kapsamında tutuklanmış veya açığa alınmıştır. Bu da İslami camialarla beraber bize karşı en fazla gözaltı kararı veren ve o zulmü icra eden yapının FETÖ olduğunu ortaya koymaktadır.” şeklinde konuştu.
“FETÖ, Müslümanlara karşı Kemalistleri aratmayacak zulümler icra etti”
FETÖ’nün sadece Hizb-ut Tahrir’i değil başka İslami yapıları da hedef aldığını dile getiren Usalp, “Sivas, Malatya, İhya-Der, Hizbullah ve diğer davalara baktığımızda FETÖ’nün İslami oluşumların tamamına karşı bir cephe aldığını görüyoruz. FETÖ’nün kendi yorumu dışında başka İslami yorumlara tahammül göstermeyen, başka İslami yapıların var olmasını isteyemeyen bir yapı olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla Kemalistler İslam’a ve Müslümanlara karşı nasıl bir tutum içerisinde girmişlerse, FETÖ olarak tanımlanan bu yapı da Müslümanlara karşı Kemalistleri aratmayacak şekilde zulümler icra ettiler. Bizler 2004 yılına kadar yasadışı örgüt kapsamında en fazla 30 ay ceza alırken, FETÖ’nün etkili olduğu zaman diliminde yapılan yargılamalarda 7,5 yıl ile 15 yıl arasında değişen cezalar aldık. Bunların Kemalistlerden daha fazla Müslümanların üzerine gidip onları mağdur ettiklerini görebiliyoruz.” diye konuştu.
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sürekli Müslümanlara karşı hukuk katliamları işlenmiştir”
Türkiye’deki mevcut hukuk sisteminin İslami kesimlere karşı menfi yönde kullanıldığını ifade eden Usalp, “İslam’a dayanmayan hiçbir hukuk insanlara adaleti dağıtamaz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sürekli Müslümanlara karşı hukuk katliamları işlenmiştir. İlk hukuk katliamları İstiklal Mahkemelerinde gerçekleşmiştir. Meşhur olmuş laflar vardır ‘Sanığın idamına, delillerin bilahare toplanmasına’ şeklinde. Hukuk literatürüne geçmiş çok zalimane diyebileceğimiz tabirler vardır. Hukuk mantığı böyle işlemiştir. İktidarı elinde bulunduran güç daha önce Kemalistler, son zamanlarda FETÖ, hukuku tamamen kendi imkânları ve hedefleri doğrultusunda kullanmışlardır. FETÖ bu zulümleri icra ederken aslında kamuoyu ve bugün iktidar olan siyasi parti de görüyordu. Kendi aralarındaki birliktelik bozulduktan sonra iktidar kendisine karşı yapılan hatalara karşı söz konusu örgütün üstüne gitmektedir. Onların eliyle diğer Müslümanlara yapılan mağduriyet mevcut iktidar tarafından hâlâ göz ardı edilmektedir. Hâlâ bununla alakalı düzenlemeler için bir adım atılmamaktadır.” dedi.
“Sistemin Müslümanlara bakışı değişmediği sürece mağduriyetler giderilmeyecektir”
Cezaevinde mağdur edilen binlerce kişini bulunduğunu dile getiren Usalp, şunları ifade etti: “Mesele sistem meselesidir. Söz konusu sistemin başında iktidar kim olursa olsun sistemin Müslümanlara bakışı değişmediği sürece gerçekleştirilen mağduriyetler de giderilmeyecektir. Bu mağduriyetlerin giderilmesi hak olandır. Ancak iktidarın hâlâ sessiz kalması aynı zulme ortak olduğunun bir göstergesidir. Dolayısıyla birçok İslami camianın desteklediği bu iktidarın Müslümanların mağduriyetlerini gidermesinde bu şekilde inat etmesi, konuşulması ve tartışılması gereken bir konudur. Mağdur olan binlerce insan var. Gerek 28 Şubat akabinde olsun ve gerekse ondan sonraki süreçlerde gözaltına alınan ve mahkumiyet kararı verilen Müslümanların çoğu cezaevinde. Maalesef hâlâ onların bu mağduriyetlerinin giderilmesi noktasında da herhangi bir adım atılmış değildir.”
“Hala aynı töhmetler Müslümanlara yönelik olarak devam etmektedir”
İslami camialara karşı işlenen hukuk cinayetlerine karşı tavırlarının net olduğunun altını çizen Usalp şöyle konuştu:
“Bizler Hizb-ut Tahrir olarak aslında gayri İslami hukuk ve sistemlerden bir adalet ve merhamet dilemiyoruz. Fakat Müslüman oluşumuz bize nerde bir zulüm ve haksızlık varsa o zulmü ve haksızlığı dillendirerek karşı çıkmamızı gerektiriyor. Bizlere ve diğer Müslümanlara karşı işlenen hukuk cinayetine karşı hep sesimizi yükselttik. Hatta 2004 yılında ‘Yargı zulmüne dur de’ kampanyası başlattık. Bu kampanya çerçevesinde birçok basın açıklaması ve konferans düzenledik. Bunları yaparken sadece kendimize yapılan zulümleri değil, diğer Müslümanlara yönelik yargı zulmünü de dile getirdik. Ancak hâlâ olumlu bir netice ortaya konulmuş değil. Hâlâ aynı töhmetler bize ve diğer Müslümanlara yönelik olarak devam etmektedir. Mevcut sistem eşitlikçi, özgürlükçü ve insanlara karşı fikir hürriyetini tanıma iddiasındadır. Ancak Müslümanlara gelince bu anlayıştan fersah fersah uzaklaşarak farklı yorumlarla yargı alanında zulümler icra edilmektedir. Biz bunu İslami çerçevede kendi putlarını yeme olarak yorumlarız.”
“Yukarıdan verilen talimatla tamamen siyasi kararlar alınarak bize ceza yağdırılmıştır”
Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü olup olmaması üzerine bilimsel mütalaaların olduğunu ifade eden Usalp, “Hizb-ut Tahrir yargılamaları hakkında Prof. Dr. Sami SELÇUK, Dr. Ümit KARDAŞ ve Prof. Dr. Türkan SANCAR’ın hazırladığı üç bilimsel mütalaa vardır. Bu üç bilimsel mütalaada Hizb-ut Tahrir hakkında yürütülen yargılamaların ve verilen cezaların hukuk dışı olduğu ortaya konuluyor. Mütalaalarda mevcut yasalara göre Hizb-ut Tahrir’in bırakın bir terör örgütü olması, yasadışı bir örgüt dahi olmasının düşünülemeyeceği, yapmış olduğu eylem ve fiillerinin tamamıyla mevcut hak ve hürriyetler çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Biz bu bilimsel mütalaaları defalarca yargı mercilerine sunmamıza rağmen hiçbir şekilde dikkate alınmadık. Yani yukarıdan verilen talimatla tamamen siyasi kararlar alınarak bize ceza yağdırılmıştır. Bugün deseler ki ‘Sizin İslam’ı talep etmeniz suç’ tamam, bu suçsa biz bu suçumuza razıyız ama biz de olmadığı halde bizi bir terör örgütü sınıfına sokup bu şekilde bize cezaların verilmesini kabul etmiyoruz.” dedi.
Hizb-ut Tahrir davalarında verilen kararların altında imzası olup meslekten ihraç edilen hâkim ve savcıların ise şu isimler olduğu öğrenildi:
“Zafer Başkurt, Adem Özcan, İbrahim Balık, Savaş Çelik, Abdullah Öztürk, Hikmet Usta, Rüstem Eryılmaz, Hadi Çağdır, Mustafa Başer, Yakup Hakan Günay, Hüseyin Ayar, Hasan Hüseyin Özese, Sedat Sami Haşıloğlu, Kemal Can, Ömer Diken, Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın, Fikret Seçen, Cihan Kansız, Ercan Şafak, Dündar Örsdemir, Mustafa Karatay, Ali Sayın, Süleyman İnce, Kadriye Çatal, Ali Ertan, Kadir Kayan, Hasan Şatır, Adem Yılmaz, Bayram Demirci, Ayşe Bolaç Yalçın, Özcan Şişman, Zeka Kayalı, İbrahim Öneker, İrfan Yıldız, Durmuş Yiğit, Bülent Kınay, Müslüm Uzun, Sadettin Avcı, İsmail Aksoy, Hakan Dede, Menderes Yılmaz, Suna Yeşil Küçük, İbrahim Baytekin, Bekir Soytürk, Ömer Yıldırım, İsmail Gözükara, Mehmet Bayram, Mustafa Kahya, Hülya Özkan, Şeref Gürkan, Eray Gürtekin, Bülent Coşkun, Hayrettin Kısa, Recep Benli, Ekrem Ertuğtul, Hamza Yaman, Ahmet Toker, Fikriye Şentürk, Abdurrahman Kavun ve Bekir Özenir.”
İLKHA