Bireyi motive etmeyi, şevke getirmeyi, kendini tanımayı amaçlayan kişisel gelişim alanı insandaki gizli güç ve enerjiden çok bahseder. Tabi her konuda olduğu gibi bunu da herkes kendi dünya görüşüne göre değerlendirir.
Kişisel gelişimin ne olduğunu bilsin ya da bilmesinler, Müslümanlar, sahip oldukları en büyük değer olan Kur'an ve Sünnette; ‘inandıkları için en üstün olduklarını dolayısıyla gevşeyip üzülmemeleri gerektiğini'(Al-i İmran 139), ‘insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olduklarını'(Al-i İmran 110), Kendisine taraftar olduklarında ‘mutlaka galibiyete erişeceklerini' (Maide 56),‘sabırlı yirmi Müslümanın, düşmandan iki yüz kişiyi, yüz Müslümanın da inkar edenlerden bin kişiyi yeneceğini'(Enfal 65) ‘Allah'ın kendilerinin yardımcısı olduğunu'(Muhammed 11) okurlar ve daha nice ayette, fetihle, zaferle, kurtuluşla, sekine/huzur ile müjdelenirler, ümitle dolarlar.
Hem sadece Kur'an'daki bu hakikatleri okuyarak değil, mesela hem namaz, oruç, zekat, infak, zikir, davet, cihad, ilim öğrenme öğretme, sıla-yı rahm, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker, temizlik, halka hizmet, sa'y, sabır, şükür gibi ibadetleri yerine getirerek, hem de kardeşliğin gereği olan fedakarlığa, sahiplenmeye, yardımlaşma ve dayanışmaya, ziyaretleşmeye, hediyeleşmeye, hatırlatmaya ve bir araya gelmeye gayret ederek güçlerini yenilerler, artırırlar.
Kur'an, sadece takva sahiplerinin üstün, güçlü, korunan, izzetli, hayırlı, faydalı, dengeli, kazançlı olduğuna değinmez aynı zamanda, müminlere düşmanlık edenlerin gerçekte çok zayıf, yardımcısız, dağınık, ümitsiz, huzursuz, korkak ve yenilmeye mahkum olduklarına dikkat çeker.
Tahrif edilen İncil ve Tevrat'ın aksine ve gazaba uğrayan Yahudilerle, dalalete düşen Hristiyanların zıddına, Müslümanlar Kur'an ve Sünnet ile müthiş bir güce ve enerjiye sahipler.
Bugün Müslümanlar maalesef sahip oldukları devasa enerjiyi, gücü, hebaen mensura zayi etmektedirler.
‘Birbirleriyle çekiştiklerinde, korkup gevşeyeceklerini ve güçlerinin gideceğini' (Enfal 46) bildikleri halde sürekli zalimlerin zahiri varlıklarıyla çene yorarken, birbirlerinin hatalarını ifşa etme, yayma, kınayıp hakaret etme, hasılı çekişip didişme ile meşgul olmaktadır.
Sosyal medyadaki rastgele paylaşım ve yorum şehveti maalesef sosyal ortama sirayet ettikçe kimin haklı kimin haksız, neyin doğru neyin yanlış olduğunun pek de önemi kalmamaktadır.
Büyük yıkımların öznesi yapılan Müslümanların, bahsettiğimiz enerjilerine yoğunlaşarak güçlerinin farkına varıp büyük düşünmek ve küçük hesaplardan uzak durmak yerine filan zat, hacamattan sonra şöyle inciler dizmiş, bir başkasına güya Allah tecelli etmiş de ona kimseyi dokundurmayın demiş gibi boş beleş söz ve tartışmalara dalması hayret vericidir.
Müslümanların, ne elinde deve idrarı ile fikir pazarında meddahlık yapan aydın rozetli şovmenlere, ne de baştan sona edepten ibaret olan Hadis-i Şeriflere ilişirken maskara olan bayat markalara ayıracak vakti de, ilgisi de olamaz, olmamalı.
Hem mademki ‘haram da helal de bellidir ve dini korumak için bu ikisi arasındaki şüpheli şeylerden uzak durulmalıdır' (Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241)
O zaman her sözleri ile şüphe ekenleri bir kenara bırakıp Allah'a dayanarak tüm havli kendi noksanlarımızı ikmale, şeytan ve nefs-i emmare gibi düşmanlarla mücadeleye tahsis etme mecburiyeti var.
Kaldı ki ‘Allah'ın saptırdıklarını ıslah etme çabası neticesizdir'(Nisa 88)
Üstelik gücü boş yerde harcamanın bir de vebali vardır. O halde, ‘Bırak onları, yesinler, eğlensinler ve boş ümitler onları oyalayadursun. İleride yaptıklarının yanlış olduğunu bilecekler.'(Hicr 3)
Enerjimizi saçıp savuranların çabalarını boşa çıkarma azmi ve duasıyla...