Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han
Feryadım varır mı bârigâhına
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan
Şu nankör milletin bak günahına
Çok kişiye vatan şimdi mezardır
Herkesin belâdan nasibi vardır
Selâmetle eren pek bahtiyardır
Harap beldelerin şen sabahına
II. Abdülhamit'in 1901 yılında saltanatının 25. yılı anısına Yafa'da yaptırdığı saat kulesine bakarken yukarıdaki mısraları anımsadım, Rıza Tevfik'in pişmanlığına dair kaleme aldığı. Nasıl pişman olmasın ki İttihat ve Terakki zihniyeti on yılda Kudüs ile, Yafa ile beraber nice kadim kentlerimizin kaybına yol açmadı mı?
Akabinde aynı acı hissiyatla Osmanlı Çeşmesini ve Yafa Büyük Mahmudiye Camisini gezdik, caminin duvarında hala ay yıldızımız duruyor. İki rekât sünnet kılıp camideki Filistinli kardeşlerimiz ile biraz muhabbet ettik. Hem ecdadımıza hem bize derin sevgileri var, 15 Temmuz'da sabahlara kadar bize dua ettiklerini söylediler.
Ve Kudüs, “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir.” ayet-i kerimesine mazhar olan mekânlar… İsra, gece yürüyüşü ve miraç, yükseliş…
Hz. Ömer'in fethettiği kutsal mekânlar yüzlerce yıl bizim oldu, ta ki biz birbirimize düşene kadar. Rehberimizin verdiği bilgilere göre 1070-1099 yılları arasında Kudüs Şii Fatımiler ile Sünni Selçuklular arasında defalarca el değiştirmiş, Müslümanlar kendi aralarında çekişince Haçlılar da 1099'da acı darbeyi tepemize indirmiş.
Günümüze ne kadar benziyor değil mi? Irak'ta, Suriye'de, Bahreyn'de, Yemen'de Şii-Sünni çatışmasını avuçlarını ovuşturarak izleyen Haçlı zihniyeti, Kudüs ile aynı kaderi paylaşan Halep, Bağdat, Kahire, Sana gibi harap olan nice şehirler ve basiretten, ilkesel duruştan yoksun İslam devletleri… Ümmeti birleştirecek bir Selahaddin nasip olur mu ya Rab!
Kudüs'ün iki ana caddesi: Selahaddin Caddesi ve Sultan Süleyman Caddesi. Yeni bir Selahaddin bekliyor adeta özgürlüğüne tekrar kavuşmak için ve yeni bir Süleyman tekrar imar olmak için.
Selahaddin, Kudüs'ü fethettiğinde Hristiyanların kilisesini işgalci Haçlılardan alıp asıl sahiplerine Ortodokslara vermiş, Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı hâkimiyeti döneminde Kudüs'ün surlarını tekrar inşa edince El-Halil Kapısına “Lailaheillallah İbrahim Halilullah” yazdırmış. Her iki ceddimizin İslam'dan kaynaklanan hak, adalet ve hoşgörü anlayışını görüyor musunuz? Yüce dinimiz İslam, sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığa adalet getirir. Hz. İbrahim, Hristiyan ve Yahudilerce de çok kutsandığından onlara yapılan jeste baksanıza, İbrahim hepimizin atası…
Cuma namazı için Aksa'dayız, bazıları hala tartışadursun sarı kubbe mi, siyah kubbe mi; Kubbet-üs Sahra mı, Kıble Mescidi mi Mescid-i Aksa diye? Kudüs rehberimiz Musa Biçkioğlu'nun dedikleri çok mantıklı geldi bana. Mescid-i Aksa her iki mescidin zeminini de kapsayan o geniş alan.
Evet, cuma namazı için Aksa'dayız. Her renkten, her dilden insan var. Sağ yanımda Sudanlı bir Müslüman, sol yanımda Malezyalı. Tıpkı hac mevsimi gibi yetmiş iki millet bir aradayız. “Ancak müminler kardeştir.” ayeti bir kez daha tecelli ediyor yüreğimde.
Vakit namazlarına giderken on, on beş dakikalık mesafe yürüyoruz. Yol boyunca yürürken kahvede kâğıt oynamak gibi hoşumuza gitmeyen bazı sahnelere de şahit olunca kimi arkadaşlar inkisar-ı hayal yaşıyor. Bütün Filistinlileri gece abit, gündüz mücahit zannedenlerimiz varmış. Tabii ki öyle değil, ne Filistin, ne Türkiye, ne de dünyanın başka herhangi bir bölgesinde tüm Müslümanların tam bir şuur içinde olmasını bekleyemeyiz. Rabbim bizi şuur sahiplerinden eylesin, diyerek Filistin izlenimlerine burada son vermiş olalım.