Kaynayan Ortadoğu içerisinde Siyonist İsrail’in Gazze’lileri katletmesi ciddi bir gündemi bile barındırmıyor artık. Her saldırıda Müslümanların sokaklara fırlaması, en azından tarafını fiili olarak göstermesi bir gündem oluşturuyordu. Zira İslam’ın mücadele sembollüğünü yapan Filistin’in gündem olmaması İslam âlemi için bir vahameti gösteriyor. Zira küfür ve İslam cephesini oluşturan iki sembole baktığımızda; Bir tarafta, bütün şer güçlerinin aynadarlığını yapan İsrail, diğer tarafta da Müslümanların gönlünde sembol olan Filistin…
Filistin davası, doğuşu, gelişmesi ve bugünkü tutumuyla hakkaniyet noktasında Müslümanlar için masumiyetini ve berraklığını ortaya koymuştur… Siyonist İsrail ise doğuşu, gelişmesi ve başka bir halkın toprağını dışarıdan işgal nedeniyle “zulüm devleti” olduğunu vicdan sahibi herkes kabul etmektedir… Bu iki denklem arasında Filistin'de tansiyon daima yüksek olmuştur. Son günlerde ise, işgal güçlerinin Gazze şeridine düzenlediği saldırılarda çocukların ve kadınların da içinde bulunduğu onlarca kişiyi katletmesi ve bu katliamların fazla gündem olmaması İslam âlemi açısından beni endişelendirdi. Birileri imkânları nispetinde bu hassasiyeti gösteriyorsa da, sesleri imkânları kadar çıkmaktadır ki bu da yetersizdir. Bu zulümlere karşı duran Filistin halkının gücü tükeniyor. İslam âlemine iman pompalayan Filistin halkına tüm Müslümanlar, özelde Müslüman devlet liderleri maddi güç pompalaması gerekir.
Zira Filistin halkı bu haksızlıklara tahammül gösterdikçe daha da çok üzerlerine gidiliyor. Filistinliler, “artık bu haksızlığa yeter” deme zamanının geldiğini ve İslam âleminden gelecek bir güç birlikteliği özlemini hayal ediyorlar… Filistin davasının artık gündem bile olmaması kendi iç dinamiklerinde farklılıklar arz ettiğindendir. Ya da ümmetin dağınıklığına sebebiyet veren, birbiriyle dalaşma ve birbirlerinin hatasını araştıran İslami grupların “sosyal fikir” birlikteliğini sağlayamadıklarındandır. Bu birlikteliğin sağlanması adına Filistin davası tüm ümmet için baş tacıdır. Ve sadece Orta Doğu’da değil, tüm dünyada Müslümanları bir araya getirecek “sosyal fikir birlikteliğine” sebebiyet verebilir. Filistin davası ümmet içinde gür sedayla çıktığı bir anda “Arap Baharı” olarak başlayan dinamikler, Filistin davasını ikinci plana itti. Buna rağmen Filistin davası tüm Müslümanların, özelde de İslami cemaatlerin gündemlerinin merkezine oturtulmalıdır. Eylemlerini bu söylem üzerinden gerçekleştirdikçe “sosyal fikir” birlikteliği daha da kolaylaşacaktır.
Netice itibariyle; uzun yıllardır sürdürülen ve bugünlerde tansiyonun yükseldiği bir zamanda Filistin davası, “fikir birlikteliğini” doğuracak potansiyele sahiptir. Ancak bu fikir birlikteliğini oluşturacak Müslümanların gündemine girmemesi ciddi bir tehlikeyi barındırıyor. Bütün Müslümanların üzerinde birleşebileceği bir “davanın” onlar için büyük bir hassasiyet ve reaksiyon doğurmak zorundadır. İslâm ümmeti için “ortak payda” hükmünde olan Filistin davası her Müslüman bireyin ve İslami cemaatlerin ana merkezinde olmalıdır. Bu merkezden kopanlar birçok öz değerini de kaybedebilir.