Sebil yol, sebilullah Allah'ın yolu anlamına gelir. İnsanların üzerinde yürüdüğü yollar nasıl onları hedeflerine ulaştırıyorsa, sebilullah da insanları Allah'ın rızasına götürür. Sebilullah dünya ve âhiret hayatında insanlara yararlı olan, insanlığın iyi yönde gelişmesini sağlayan, geçici dünya menfaatlerini arzulamaksızın yapılan bütün hayırlı işleri kapsar.
Fî sebîlillâh'ın en meşhur anlamları “Allah yolunda cihad, hac, ilim talep etmek ve Allah'ın emrettiği her türlü hayır, hidayet yolu, Allah'a yaklaştırıcı her şey ve taat (salih amel) anlamlarına gelir.
Asr-ı saadet döneminde cihadın en yaygın ve etkili şekli sıcak savaşlar olduğundan İslâm âlimleri Allah yolunda savaşanlara zekât fonundan pay ayrılmasını gerekli görmüştür. Bundan dolayı da, “fî sebîlillâh” kavramı “cihad” kavramıyla özdeş görülmüştür.
“(Sadakalarınızı) şu fakirlere (verin ki), Allah yolunda kapanıp kalmışlardır, yeryüzünde gezip dolaşamazlar…” (Bakara 273) Bu âyette ifade edilen “fî sebîlillah” kavramı müfessirlerce İslâm dini, Allah'a ulaştıran yol anlamında tefsir edilmiştir.
Merâgî; Allah'ın rızasına ulaştıracak ve sevap kazandıracak her türlü yolun bu ifade içinde olduğu, ayrıca Müslümanların genelini kapsayan menfaatler, dinin ayakta kalması ve varlığını devam ettirmesine vesile olabilecek işlerin hep bu kavrama dâhil olduğunu ifade etmiştir.
Seyyid Kutub, “fî sebîlillâh” kavramı hakkında; “Bu geniş bir kapıdır, toplumun faydasına olan her şeyi kapsar, Allah kelimesini göz önünde bulundur.” demekle yetinerek ayetin mana derinliğini vurgulamıştır.
Hamdi Yazır'ın bu konudaki yaklaşımı ise kısaca şöyledir: “Fî sebîlillâh” genel bir anlamdır ve sadakaların hepsini içine alır. Fakirlere ve miskinlere verilen yardımlar da bu kavram içine girer. Hatta müellefe-i kulûba verilenler de bu anlam içerisindedir. Fakat “fî sebîlillâh” şeklinde zikredilmesinin özel bir manası vardır. Bu anlam, ilk önce cihad sonra hac sonra da Allah için ilim tahsili anlamlarınadır. Örfü şer'î de cihad meşhur olmuştur. Ehl-i Suffe gibi din ilimlerine kendilerini vakfedenler de “fî sebîlillâh” anlamı içerisindedir. Netice itibariyle bu tabirin sadece bir zarf veya vasıf olarak kullanılması ile burada olduğu gibi bir lakap olarak kullanılması arasında önemli fark vardır. Birincisi genel, ikincisi özel bir manadır. Birinci anlam ile her türlü ibadet ve hayır, sadaka “fî sebîlillâh”tır, Allah'ın rızası yolundadır. İkinci anlama göre ise her sadaka “fî sebîlillâh” değildir. Allah yolunda sadaka bir masrif-i mahsusaya verilen sadakadır ki özellikle i'lâ-yı kelimetullah yolundakilere verilen sadakadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in sünnetinde bazı hadislerde “fî sebîlillah” kavramı yer almıştır. Yalın bir anlam ile Allah yolu diyebileceğimiz bu ifadeye, hadis şarihlerince müfessirlerden daha geniş bir anlam içeriği kazandırılmıştır.
Tirmizî'de geçen bir hadiste: “Bir kimse ilim elde etmek için yola çıkarsa, dönünceye kadar Allah yolundadır.” denmektedir. Bu ifadeye göre Allah için samimi niyetlerle ilim elde etme ve insanlara faydalı olma düşüncesiyle yapılan ilim tahsili “fî sebîlillâh” ifadesinin kapsamı içerisindedir.
Hanefî fakihlerinden Kâsânî ise “Allah yolunda” sınıfı için, “Bu ifade Allah'a yaklaştıran her şeydir. Eğer ihtiyaç hasıl olursa bu manaya Allah'a itaat yolunda çalışan herkes ile bütün hayır yolları girer.” demiştir.
“Fî sebîlillâh” ifadesi hakkında İbnü'l-Esîr “Farzları, nafileleri ve her nevi hayırları yerine getirerek Allah'a yaklaşma, O'nun rızasına erme maksadı güden her ihlaslı amel Allah yolundadır. Ancak bu ifade kayıtsız, şartsız söylenince çok kere cihad anlaşılır. Bu anlamda çok kullanıldığı için cihada ait özel bir ifade halini almıştır.” demektedir.
Fıkıh, tefsir ve lügat âlimi Firûzâbâdî'nin ifadesine göre “sebîlullâh”, cihad, hac, ilim taleb etmek ve Allah'ın emrettiği her türlü hayır anlamlarına gelmektedir. Bu kavramla ilgili olarak başka kaynaklarda da, davet edilen hidayet yolu, Allah'a yaklaştırıcı hey şey ve taat (salih amel) sayılan şeylerin hepsi “Allah yolunda” anlamını taşımaktadır.”
İbni Teymiyye'de fî sebîlillah ifadesinin umumî bir lafız olduğunu ve her hayrı içine aldığını, sadece özel bir sınıfa tahsis edilemeyeceğini ifade etmektedir.
Görüldüğü üzere İslâm âlimleri bu kavram hakkında çok özel anlamlar ifade ettikleri gibi, lafzın etimolojik yapısından da istifade ederek çok genel anlamlar çıkarmışlardır. Kanaatimizce bu açıklamalar İslâm'ın genel maksatları içerisinde olmak kaydıyla birçok özel ve tüzel yerleri kapsamına alabilmektedir. Bundan hareketle de fukaha, zekât sorumluluğunun yerine getirilebilmesi açısından kişilere çok geniş alternatif imkânlar sunmuşlardır.