Fitnenin derin müsebbibleri

Faruk KUZU

İç savaş bir devlet devlet için olduğu kadar bir millet için de korkulan en ciddi tehlikedir. Aynı şekilde iç savaş ve çatışma, bir inanç, ideoloji ve inananlar topluluğu için de en yıkıcı tehdittir. İnsanlık tarihi boyunca birlik, beraberlik içinde olmayı beceren hareketler ve topluluklar başarılara imza atmışlar. İnsanlığa faydalı eserler sunabilmişlerdir.

Buna İslam tarihinin belli kesintilerinde rastlamak, görmek mümkün, Asrı sadette, Hulefa-i raşidin, emeviler ve abbasilerin ilk dönemlerinde, Büyük Selçuklularda, Eyyubilerde ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş devrinde ümmet birlik olmanın nimetlerinden istifade etmiş ve İslam'ın da altın çağı denilen 8–12. yy bu dönemlerde yaşanmıştır.

Bilahare değişen dengelerle yaklaşık üç yüz yıldır ümmet, tarihi (yapma) sahnesinden çekilmiştir. Bu başat rol İslam düşmanları unsurlarının inisiyatifinde olduğu için de İslam dünyası dört bir yandan tehdit ve tazyik altında tutulmuştur. Ümmetin bu gün içinde bulunduğu içler acısı ve can sıkıcı ahval, asıl olarak HAK-batıl savaşının bu bildik uzantısıdır.

Ancak yaşananlara bakıldığında dış düşmandan çok, gözle görülür bir iç düşmanlaştırma gerektirir doğrusu… Ülkeleri, halkları ve milletleri birbirine düşürme siyaseti, batılın eski bir alışkanlığıdır. Bilindiği gibi pers imparatorluğuna son veren İskender, ele geçirdiği yerlerdeki milletlerin(özellikle perslerin) “kendisi buradan ayrıldıktan sonra tekrar birleşerek büyük bir güç oluşturmalarından korkuttuğundan” bahisle hocası Aristo' ya ne tavsiye ettiğini sorarlar.

Aristo cevabi mektubunda “ele geçirdiğin yerleri bölgelere ayır, yerel yöneticiler ata bu yöneticiler birbirlerinin liderliğini kabul etmeyeceği için birbirleri ile didişip dururlar, böylece buraları yönetmek kolay olur…” der.

Aynı siyaseti İngilizler yüz yıllar boyunca işgal ettikleri her yerde uyguladılar. Onların bu siyasetini resmeden Kızılderililer, tarihi bir atasözlerinde şöyle derler:

“Bir gölde iki balık kavga ediyorsa oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.”

Bugün İslam dünyasının yaşadığı parçalanmışlığın ve kaosun müsebbibi de yine aynı batılı zihniyettir.

Bunların başında da; Neo-Con, evangelist ve Siyonist akıl bulunur. Şüphesiz bu üst aklın dinamosu da “Derin dünya devleti” denilen yapının hepsi de Yahudi olan akıl hocalarıdır. Bunların başında Henry Kissinger ve ZbigniewBrezinski gibi derin diplomatlar ile Rotschildler ve Rockengeller gibi para baronları gelir.

Mezkûr gayr-i resmi kuruma ait olan CFR, 2002 gibi erken bir tarihte hiç de kehanet sayılmayacak öngörüde bulunarak şöyle bir rapor sunmuştu; “Ortadoğu'da kanlı mezhep çatışmaları olacak.” Manidar bir benzerlikle CIA güdümlü Rant Corporatıon adlı düşünce kuruluşu da (!) aynı cümleyi sarf ediyordu. Z. Brezinski; “Ortadoğu'da balkanizasyon/Balkanlaştırma” modelini önerirken, H. Kissenger hedeflerini daha bir açık ederek “İslam diğer dinlerle değil kendi içinde çatışacak.” Diyordu.

Bu raporlar, söylemler İslam dünyası üzerinde tertiplenen derin bir projenin olduğunu ortaya koyuyor.

Nitekim Suriye'de başlayıp Irak, Afganistan, Pakistan, Lübnan, Bahreyn ve Yemen'de bilfiil baş gösteren mezhepsel sorunlar, asıl müsebbiplerin kim(ler) olduğunu işaret ediyor.

Nihai olarak mezkûr “derin aklın” İslam dünyası ile ilgili iki temel hedefi olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar “1- fullcomplift= tam karışıklık ve 2- Post complift= karışıklık sonrası düzen” ile yeni haritalar çizmek rahatça kontrol edebilecekleri zayıf devletçikler ve yapılar (örgütler vs.) vücuda getirmektir.

Tüm bu menfur hesaplara karşı ilk hamlede; her türlü etnik ve mezhebi söylemden arındırılmış “Ümmet” vurgusu ön plana çıkarılmalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.