Ülkelerin dizaynı ve ardından dünyanın şekillendirilmesi... Doğu-Batı bloku... Komünizm-Kapitalizm çatışması... Müslüman-Haçlı savaşı... İslam-Küfür harbi...
Bu savaş ve mücadelelerin hiç biri durmadı. Düşük veya yüksek dozajda bu karşıtlık çerçevesinde çekişme ve savaş hep devam etti.
Bütün devasa savaş ve kargaşaların elbette sebepleri olmuştur. Bu sebeplere bakıldığında da asıl sebebin kimi zümrelerin “çıkar” ve “sömürü” kaprisleri olduğu görülecektir. Birinci ve ikinci dünya savaşları dahil bir çok ülkede olduğu gibi ülkemizdeki darbe ve kalkışmaların gerekçeleri de buna örnektir. Bazen sebep çok da küçük olabilir. Ama zalimlerin o büyük emellerine hizmet etmiştir.
Kendilerini büyük gören firavuni güçler daha fazla kulluk, daha fazla sömürü istedikleri için dünyayı ateşe vermekten çekinmemişlerdir. Onların o kaprisleri sonucu milyonlarca insan hayatından olmuş, ülkelerin kaderi değişmiştir.
Hak namına verilen mücadelenin büyük savaşlara ve kargaşalara dönüşmesinin sebebi de zalimin hak gaspından vazgeçmemesi ve haklıya hakkını teslim etmemesidir. Onun için Rabbimiz Allah(cc), “el-fitnetu eşeddü min’el katli”, fitne katilden daha kötüdür, diye buyuruyor. Çünkü katlin, öldürmenin, yok etmenin yolunu açan fitne ve kargaşadır, kaostur.
Fitne ve kargaşa demek kimi zaman Allah muhafaza milyonların hayatının ortadan kaldırılması demektir. Bir noktaya kadar her şeye eyvallah, ama fitne ve kaosa yol açacak hareketler üzerinde iyi düşünülmelidir.
Son zamanlarda ülkenin değişik yerlerinde icra edilen fitne hareketlerine bu pencereden bakılmalı ve bunlar çok da masum görülmemelidir.
Milletin inancına, itikadına taalluk eden hususlarla ilgili saçma sapan hareketlerde bulunmak fitnedir, karşı tarafı tepkiye zorlamaktır, kaosa, kargaşaya davetiye çıkarmaktır.
Çekirdek aileye dönük dayatılan ‘İstanbul Sözleşmesi’ diye bilinen ‘Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ gibi anlaşmalar fitnedir, insanları tepki vermeye zorlamaktır. Genç evlileri cezaevine tıkamak fitnedir ve fitnecilerin oyununa gelmektir. İnsanları makul denecek özgürlüklerden alıkoymak fitnedir ve büyük fitnecilerin ekmeğine yağ sürmektir. Haksız yere insanları özgürlüklerinden edip cezaevine atmak, açık delillere rağmen onları içerde tutmaya devam etmek fitnedir. Tüm bunları görmezden gelmek fitnecilere çanak tutmaktır.
Haksızlık ve usulsüzlükleri ortadan kaldırmak şöyle dursun, ülkeyi babalarının çiftliği sanan fitnecilere müdahale etmemek ve tabiki bu müdahaleyi hikmetle yapmamak da ayrıca fitnecilere alan açmak ve oyuna gelmektir.
Fitneyi ortadan kaldırmak için çalışmak hepimizin görevi, ama aynı zamanda herkes bunu hikmetle yapmanın gayreti içinde olmalıdır.
Tüm bu olup bitenler çerçevesinde “Yüzyılın anlaşması” denen “fitne-fesad maddeleri”ni düşünelim. O kara anlaşmayı yürürlüğe koymanın, muhtemel karşı duracakları şimdiden kendi iç sorunlarıyla boğmanın hazırlıkları yapılıyor olmasın?!
“Yüzyılın fitnesi”ni dayatmak ve o maddeler çerçevesinde “Ortadoğu” denen İslam coğrafyasını yeniden şekillendirmek ve Allah muhafaza ülkeyi yangın yerine çevirmek için yerli fitnecilerin eline kibrit çöpleri verilmiş olmasın?! Hal bu ise çok dikkat etmek lazım gelir.
Öte taraf böyle iken, beri tarafta “zulme karşıyız” sloganlarıyla, hikmetten uzak kaosa çanak tutanlara da İslam dünyasından komşu ülkeleri örnek vermek gerekmez mi?
Bugün Irak, İran, Suriye, Yemen, Libya için tasarlananın aynısı Türkiye için de düşünülmüş olamaz mı?
Bunu kesinlikle ülke idarecilerini kıyaslama adına söylemiyorum... Ancak yakın tarihten Saddam ve Kaddafi’nin zulmünden kurtarılanların bugünkü duygularını merak etmek gerekmez mi? Yıllardır süren savaşın getirdiği herhangi bir özgürlük veya kurtuluş oldu mu, gerçekten?
Onun için her nerede olursa olsun, hikmetli hareket etmek ve muhtemel sonuçları iyi düşünmek elzemdir. Bilmemiz gerekir ki daha kötüye götürecek her adım emperyalist silah tüccarları zalimlerin faydasına olacaktır.
‘Fitne uykuda ise uyandırana, çanak tutana lanet olsun; fitne sokak-cadde-ev-mecliste kol geziyor ise bu sefer hikmetle karşı durmayana yazıklar olsun!
Selam ve dua ile...