Çin'in Vuhan şehrinde ortaya çıkan ve şuan bütün dünyayı tedirgin eden Corona virüsü, etkisini göstermeye devam ediyor. Sosyal medya da dolaşan görüntü, resim ve videolara bakılırsa; büyük bir felaketin ayak sesleri gibi geliyor. İnsanların çaresizlikleri, sokak ortasında yatan cesetler ve 30 milyonluk nüfuslu üç şehrin karantinaya alınması olayın vahametini ortaya koyuyor.
Şimdiye kadar bu virüsten 30 kişi ölmüş, 1000'den fazla kişi de, hastanelerde müşahede altına alınmış. Çok hızlı yayılma özelliği olduğu söylenen bu virüsün 'yarasalardan' insanlara geçtiği söyleniyor. Başka bir iddia ise bu virüsün laboratuvar ortamında üretildiği ve bu şekilde yayılmaya başladığı şeklindedir.
Önlemler, karantinalar, acil yardımlar ve bu bölgelere giriş-çıkış yasakları; bize bazı şeylerin yolunda gitmediğini gösteriyor. Ancak bazı şeyler kontrolden çıkınca ve milyonlarca insan etkilenince, çaresizlik içerisinde sebepler sorgulanmaya başlıyor. Ve çoğu zaman sebepler gereği gibi incelenmeden, sonuçlar üzerinden havanda su dövülmeye devam ediliyor.
Böceklerden yarasalara, kedilerden köpeklere kadar önlerine gelen her canlının etini yemekten kaçınmayan bu putperestler; fıtrata karşı açık bir savaşımın içindedirler. Allah'ın, yenilmesini haram kıldığı ve insanın midesinin alamadığı ne kadar hayvan eti ve böcek varsa bu insanlık düşmanları, büyük bir iştah ile yemeye devam etmektedirler. Süreç içerisinde böyle acı haberler ile karşılaşmaktayız.
Bundan yıllarca önce (2002’de) 'Sars' diye bir virüs, Çin'de ortaya çıkmış ve birçok ülkeyi etkisi altına almıştı. Kedi-köpek etinden bulaşan bir virüs olarak tanınan bu salgından 800'den fazla insan hayatını kaybetmişti. Bu virüsten ise binlerce insan etkilenmişti. Fıtratın/normalin dışına çıkan bütün uygulamalar zarar ve kaos olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sadece çıktığı yerle sınırlı kalsa, zarar ve zayiatta sınırlı kalacaktır. Ancak günümüz dünyasında, ulaşım ve seyahatin çok yaygın hale geldiği bir zeminde, bu tür virüslerin çok kısa bir sürede başka ülkeleri ve hatta bütün dünyayı etkilediğini üzülerek görmekteyiz. Alınan tedbirler sadece 'olayın sonucu' ile alakalıdır. Oysa sebepleri kimse gündeme getirmek bile istemiyor.
Avustralya'da da çok su içiyorlar diye deve katliamı gerçekleştirmişlerdi. Ancak doğal afetler, hem de sel ile yakalarına yapışmaya devam ediyor. Çünkü fıtrata açılan her savaş, aksi yankısını bulan ses gibi, dönüp bu müdahalede bulunanların yakalarına yapışmakta ve ayaklarına dolanmaktadır. Bu, bazen bir doğal afet şeklinde, bazen bir virüs bazen de büyük bir toplumsal çöküş olarak karşımıza çıkmaktadır.
Fıtrata saldırmak, insanı bilmemektir. Kendini bilmeyenlerin saldırganlığı ve haddini aşan uygulama, yöntem ve yaşantıları; geriye dönük hastalık, kaos, zarar ve çaresizlikler bırakır. Bunun sarsıcı sonuçlarını ortadan kaldırmak için ise uzun bir zaman, yüksek bir maliyet ve çok büyük bir mücadele gerektirmektedir. Bu durum, insanların hayatında meydana getirdiği travmaları ve acı kayıpların gerçekliğini ortadan kaldırmıyor.
Ey zalim insan! Fıtrata karşı başlattığın savaşa son vereceksin. Önce 'insan' moduna geri döneceksin. İnanç ve düşüncede fıtrata uygun hareket ederek tevhide teslim olacaksın. Âlemlerin Rabbinin helal kıldığını yiyeceksin, haram kıldığını da kesinlikle terk edeceksin. İnşallah o zaman düzeleceğiz.