Fıtrat, yaratılışın saf hali demektir. Henüz hiçbir beşeri, dünyevi etkiye maruz kalmamış, ilahi kudretin yaradılış şeklinin korunduğu temiz hali ifade eden şeyin adıdır fıtrat. Bundan olsa ki halk arasında küçük bebekler için ‘melek’ ve ‘masum’ ifadeleri kullanılır. Hakikaten insan küçükken ne kadar da sevimlidir; saf ve tabiidir. Aynen dalındaki meyve ve çiçekler gibidir. Allah'ın tertemiz yarattığı bu insan, toplum ve çevrenin etkisiyle ne hallere düşer değil mi? Tıpkı dalından koparılan çiçeğin solması, meyvenin bozulmaya yüz tutması gibi olur.
İnsanı kuşatan çevre ve iklim, yaşamını sürdüğü sosyal ortam insanı etkiler. Kâinatta sadece insan değil, diğer bütün canlılar da yaşadıkları ortamın etkilerine maruz kalır ve değişime uğrarlar. Aynı iklim ve ortamda yaşayan insanların yapı ve karakterleri de ana hatlarıyla birbirine benzer. İnsan sanki çevresinin çocuğudur. Özellikle içinde yaşanılan sosyal çevrenin olumsuz etkilerine dikkat etmek gerekir. Çünkü sosyal çevre, insanın o saf fıtratını bozacak özelliklere sahiptir. Çocuk, doğup büyüdüğü sosyal ve dini çevrenin etkilerine maruz kalır ve belki bir hayat boyu bunları sorgulama ve değiştirme fırsatını da yakalayamaz.
Doğal çevrenin insanın fizyolojisi üzerindeki etkileri önlenemez ve değiştirilemez. Ve tabi ki insan, yaşadığı çevrenin bıraktığı bu tür bir etkiden dolayı kınanamaz, sorgulanamaz. Ancak insanoğlu yaşadığı çevrede hüküm süren sosyal ve kültürel ortamın etkilerine kendisini teslim edemez. Sosyal yapının bıraktığı bazı olumsuz etkilerden kendisini koruma yükümlülüğü vardır insanın. Çünkü insan bu tür sosyal etkilerin baskısından kendini kurtaracak bir donanımda yaratılmıştır. İnsana düşen şey, sahip kılındığı bu donanımı keşfedip devreye sokmaktır.
İnsanı doğup büyüdüğü sosyal ve kültürel ortamın yanlışlarından koruyacak olan sistemin adı İslam’dır. Bundan dolayı İslam’a fıtrat dini denmiştir. Yani İslam o saf yaratılışı bozmadan geliştirmenin, meyvedar tohumu bitirip verimli hale çıkaran plan ve programın adıdır.
Bence İslam, hiç bozulmadan çocuk kalmanın adıdır. Dalında durup solmamanın, çevresine renk ve koku salmanın gayretidir. Allah herkese bu anlamıyla Müslüman olmayı ve öyle kalmayı nasip etsin.
Dünyamızın globalleştiği, adeta bir köy haline geldiği çağımızda, baskın kültürlerin istilası ile karşı karşıyayız. Kendi inancımızın, kültür ve medeniyetimizin özelliklerini taşıyan, onları benimseyerek hayat yaşayan insan bulmak ne kadar zorlaşmış!
Asırlar önce Mesnevi’de dile getirilen hikayeyi dinleyelim:
"Birisi vardı, gönlü aşkla, yanışla dopdolu, gündüzleri fenerle çarşı-pazarda gezer dolaşırdı.
Boşboğazın biri, a filan dedi ona; ne arıyorsun?
Dedi ki: Her yanda, o soluğun diriliği ile diri olmuş bir insan..
- Bu çarşı adamlarla dolu?
- O, ben dedi, iki yol ağzı cadde de, öfke çağında, hırs esnasında dayanan, sabreden adam arıyorum.
Yok o adam, boşuna arama! Biz de çok aradık, bulunmuyor işte.
-O bulunmuyor dediğiniz yok mu, işte onu istiyorum ben! (Mesnevi)