İngiltere halkı bir yol ayrımının eşiğinde bulunmaktadır. AB'de kalma veya kalmama konusunda İngilizler tercihlerini ortaya koyacaklar. AB'de kalma ve kalmama konusunda uzun süreli ciddi kampanyalar yürütüldü. Birlikten yana olanlar ve birlikten yana olmayanlar, kendince tezlerini ortaya koyup kamuoyunu etkilemeye çalıştılar. Herkes kraliçenin ne söyleyeceğini merak ediyordu. Kraliçe kendi eğilimini şu sözlerle ortaya koydu: “Birlik içerisinde kalmak için bana üç güzel neden söyleyiniz.”
AB'nin içerisinde birlik, ayrılma dâhil çeşitli boyutları ile tartışılırken; AB'ye girmek, Türkiye'de yıllar yılı “Kızıl Elma hayali” gibi pazarlandı. Birliğe girmeme yönündeki bir seçeneği kimse tartışmadı veya tartışmaya cesaret edemedi. Cılız sesler ve itirazlar, en hafif ithamla çapsızlık olarak değerlendirildi. AB'ye girme konusu, “Hintlilerin kutsal ineği” mesabesinde ele alındı. Rağbet edilen malın gerçek değeri tartışılmadan ölçüsüz bir fiyat belirlenince; AB üyeleri, her alanda ve olur olmaz her yerde, birliğe üye olmayı şantaj aracı olarak kullandılar. AB sevdası üzerinden Türkiye tahkir edildi, onuru ayaklar altına aldı. Bu bahane ile her fırsatta Türkiye'nin içişlerine karışıldı ve siyaseti içerde ve dışarda dizayn edilmeye çalışıldı. Neredeyse AB parlamentosunun çaycıları bile Türkiye'ye ayar üzerine ayar vermeye çalıştı. Herkes bir perdeden Türkiye'yi bir şekilde AB üyeliği ile tehdit etmeye çalıştı. Türkiye'nin aşırı rağbeti neticesinde, Türkiye, AB hedefine ulaşamadığı gibi, bahsettiğimiz tablo ortaya çıktı. Türkiye, ödediği bedeller ve uyguladığı birçok kritere rağmen, bir türlü Batılıları memnun edemedi.
İngiltere kraliçesinin ortaya koyduğu basit mantıkla düşünmek, bu konuda bizlere bir fikir vermeye yetmektedir. Türkiye AB'ye üye olursa, ne kazanacak? Tabi bunun yanı sıra birliğe girmek için daha hangi ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal ve askeri kalıplara girmesi lazım, buna da bakmak gerekir. Kendisine has kimliğini muhafaza ettikçe, Türkiye'ye sürekli sorun çıkarılacağını bilmek gerekir. Bir değişimin göze alınması durumunda ise, bedeli ağır olacaktır. Giydirilen Frenk elbisesi, bizi farklı bir kimlik sahibi yapacaktır. Bu kimlik ile biz Batıya yaklaştıkça İslam ümmetinden uzaklaşacağız. Etkin bir aktör olmak var iken, birliğin marabası olarak kullanılacağız. Adeta hipnoz olmuşçasına, Frenk elbisesi giyme uğruna gözlerimizi gerçeklere kapatıyoruz. Oysa ağırlıklı olarak ekonomik nedenlerle dahil olmaya çalıştığımız birliğin yapısına baktığımız zaman, Avrupa devletlerinin ekonomilerinin tehlike çanları çaldığını açıkça göreceğiz. Şu an her açıdan Türkiye'nin ekonomisi, bölgemizdeki büyük çatışma ve kırılmalara rağmen, Avrupa'nın birçok devletinden daha iyidir. Ayrıca Türkiye'deki genç iş gücü nüfusu Avrupa'nın arayıp da bulamadığı bir unsurdur. Yaşlanan bir Avrupa gerçeği var. Eğer Türkiye, AB kapılarında bu kadar onurunu ucuza satmayıp yönünü İslam ümmetinin içerisindeki bir oluşuma çevirip, AB için harcadığı enerjiyi buraya sarf ederse; AB, Türkiye'nin peşinden koşacaktır. Çünkü Türkiye sahip olduğu potansiyel ile her açıdan uluslararası alanda ciddi bir aktördür. Dahil olacağı her birliğe ciddi katkılar sunar. Almanya gibi AB ülkelerinin lokomotifi mesabesindeki bazı ülkeleri çıkarırsanız, diğer ülkelerin ekonomilerinin ciddi sıkıntılar yaşadığı görülecektir. Ve Fransa'da başlayan ekonomik ve sosyal kriz, domino etkisi yaparak yayılma eğilimindedir. İspanya, İtalya, Yunanistan, Portekiz, İzlanda, Fransa ve daha birçok AB devletinde ciddi anlamda ekonomik kırılmalar yaşanmaktadır. AB, her açıdan eski cazibesini kaybetmiştir. Birliğe bu şartlarda üye olmak, mevcut sorun ve krizlere de ortak olmak demektir. Şu şartlarda AB üyeliği, “astarın yüzünden pahalı olması” sözünü aklımıza getirmektedir. Her şeye rağmen zaten Avrupalıların kaprisleri ve şartları bir türlü bitmek bilmiyor. Türkiye, Avrupa birliğine girmesi durumunda, bundan sonra içişlerine birçok alanda müdahaleye de hazırlıklı olmalıdır. Yaşanan sorunların ve bölgesel kırılmaların buna el vermediğini ve bunun Türkiye için büyük sorunlar oluşturacağını düşünüyorum.
O halde tekrar AB üyeliği ve gerçekliği konusu ele alınmalıdır. Muhasebenin yeniden yapılması gerekir. Kraliçenin sorusunu kendimize uyarlayarak soralım: Birliğe girmek için bana üç güzel neden sayınız.