Hulefa-i Raşidin ve tabiin döneminde fıkıh ilmi, tedvin edilmeyen hadislerden ve bu dönemde ilimler arasında daha fazla fer'î meselelere mesai harcayan âlimlerin içtihatlarından ibaretti. İbnu Kayyim El Cevzî İ'lâmül Muvakkiîn'de en büyükleri ilk dört halife ve Hz Aişe validemiz olmak üzere kadın ve erkek toplam 130'a yakın fetva verebilecek sahabeyle birlikte tabiin dönemindeki fukahâi seb'a'ya dikkat çekerek fıkıh ilminin ilk imamlarını ve sonraki nesle etkisini bildirmektedir.
Mezhepler arasında bulunan “fer'î ihtilaflar” Hicaz'da ehli hadis, Irak'ta ise ehli re'y ekolünün görüş ayrılıklarına dayanır. Bu durum fıkıh ilminin Abbasiler dönemiyle birlikte daha da kökleşerek müstakil bir ilim şeklini almasıyla devam eder. Önceki yazımda da ifade ettiğim gibi ümmet için rahmet olan bu ihtilafların sebebi yine Kur'an ve Sünnet'in kendisidir. Zira bu ihtilaflar nasslara dayanan farklı bakış açılarından kaynaklanmaktadır. Ulema arasında bulunan fıkhî farklılıklara etki eden temel âmiller şunlardır;
Hadislerin bazılarına ulaşıp bazılarına ulaşmaması en dikkat çeken ihtilaf sebeplerinden biridir. Kur'an-ı Kerim'e karışma korkusundan dolayı ilk başta tedvin edilmeyen fakat daha sonra bu tehlike ortadan kalkınca Ömer Bin Abdülaziz döneminde hızlı bir şekilde toplanıp yazılan hadisler, Müslümanlar için Kur'an'dan sonra ikinci önemli ilmi kaynaktır. Re'y ekolünün kurucusu olarak bilinen Hz. Ali ve beraberindeki bazı sahabelerin çeşitli sebeplerden ötürü Kufe'ye yerleşmeleri, çoğunlukla Mekke ve Medine civarında bulunan hadislerden kendilerinin uzaklaşmasına ve gelen fıkhî meselelerle ilgili daha fazla, akla başvurmalarına sebebiyet vermişti. Öte yandan hadis bolluğunun yaşandığı Hicaz'daysa akıldan öte, “eser ilmi” öncelikli olmuştu. Bu ise ta baştan beri fıkhî ihtilaflara etki eden en temel sebeplerden biri olmuştu.
Mevcut nassların (şer'î delillerin) anlaşılmasındaki farklılıklar, fıkhî ihtilafın bir diğer önemli sebebidir. Yukarıda zikredilen en önemli sebebin dışında bazen aynı hadis aynı âlimlere ulaşır ama her biri bu hadisten farklı hüküm çıkarırdı. Hanefilere göre kanın, Şafiilere göre ise kadına dokunmanın abdesti bozmasıyla ilgili dayandıkları hadis gibi. Her iki mezhep de aynı hadisi delil getirerek farklı sonuçlara varmıştır. Bu farklı sonuçlara varma durumu da çoğu zaman ulema arasındaki lügat, lehçe ve kültür farklılığından kaynaklanmaktaydı. Mesela Kur'an'da geçen “Kadınlarınıza dokunduğunuzda su bulamazsanız teyemmüm edin” (Nisa 43) ayeti, hüküm bildiren fıkhî bir meseledir. Bu ayeti bazı müçtehitler mecazi manada alarak cinsi münasebet hükmüne varırken diğer bazıları ise hakiki olarak alıp normal dokunmayı kastederek abdesti bozacağı görüşüne gitmektedir.
Fıkıh ilminin oluşum süreci sayılan Abbasilerin ilk döneminde Kur'an ve sünnette hükmü bulunmayan meseleler için varsa sahabelerin görüşü alınır yoksa müçtehit âlimler kendi görüşleriyle içtihatta bulunurdu. Her birinin de farklı hükümlerde bulunması fıkıh ilmindeki ihtilafın bir başka sebebidir. Zira bir meselede aynı hükme varmama, icmâ-i ulema hariç müçtehitler arasında sık sık gerçekleşebilen bir durumdu.
Tüm bu farklılıklar Allah'ın bu ümmete bahşettiği bir kolaylıktır. Dinde eksiklik değil bilakis zenginliktir. Öyle ki zaruret halinde, bir mezhebe göre caiz olmayan bir hüküm diğer mezhebe göre caiz olduğunda mukallit bununla kendisini rabbine yaklaştıracak kapılardan istifade etmektedir.