Neresinden tutacaksın bu ülkede yaşanan tutarsızlıkların. Başından mı, sonundan mı, her birinden mi? Adalet denen mefhum, kolluğa/özellikle TEM polisine ve onların beyanıyla savcıya havale edilmişse “vurun abalıya”yı yaşıyoruz. Sevinin, artık sırtımız yere gelmez(!)
Daha önceki vukuatlarıyla tanınan Adana TEM polisi, her fırsatta bir şeyler yapma ihlâsındadır. İkinci bir İhya-Der komplosu yapma teşebbüsleri akim kaldı ya, sanki vaz mı geçecekler. Sayılar, torbada değil. 3., 4., 5., … Elbette birinde tutturacakları ümidiyle kim bilir ne tuzaklar hazırlıyorlar. Ama unutuyorlar ki; Allah, tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçiren olarak kendini Kitab-ı Mübin’inde vasıflandırmıştır.
O sebeple her fırsatta biz de Müslüman’ız, biz de namaz kılıyoruz, bizim de kızlarımız Kur’an kursuna gidiyor, biz de oruçluyuz, -hatta geçen yıl bizi içeri aldıklarında rüyasında Hz. Peygamberi(s.a.v) görme bahtiyarlığına(!) erdiğini ve böylece takvasının ölçüsünü dile getiren biri de vardı- diyen ve bu münasebetle baltanın sapı olan bu ihlâslı kardeşlerimize(!) Allah var, ahiret var, hesap var diyerek orada buluşacağımız gerçeğini hatırlatmak fayda verir mi bilmiyorum. Gerçekleri saptırmak ve masum insanların günahına girmek kadar vebali ağır ne var?
Başka bir garabet ise Elazığ İhya –Der davasında teviller ve komplolarla suçlu(!) bulunan, arkadaşlarıyla gidip cezaevine giren Yavuz adlı dernek müntesibinin, babasının vefatına beş saatliğine izinli götürülüşüdür. Ergenekon sanıkları ve Balyoz v.s davalarının sanıkları 48 saatliğine cenazelerine götürülürken bu beş saat hangi adalete sığıyor? Üstelik savcıya kendisi gidip teslim olmuş biri olarak bu adaletsizlik neyin nesi? Bu ülkede sanık olacaksan elit tabakadan, yani general ya da Ergenekoncu olacaksın arkadaş… İhya Der’miş, kim takar?
Rana Teyzenin oğluna, annesiyle görüşme izni verilmemişti. Cahit Durmaz, bir deri bir kemik cezaevinde vefat etti. Tedavisi için izin verilmedi ve ailesiyle beraber son anlarını yaşamadan ebedi aleme göçtü.
Birilerine bu izin, hangi adalet adına veriliyor bilmiyorum. Ama bildiğim bir adalet varsa hiç kimseye torpilin veya statüsüne göre adaletin olmadığı Allah`ın adaletidir ki, elbet orada herkes buluşacak ve asıl adalet tecelli edecektir.
Gelelim de. “Hizbullah Ana Davası SAVUNMALAR” kitabından dolayı bizimle ilgili olan garabete… 3. mahkememizde cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını henüz mahkeme sonuçlanmadan kaleme almış. Avukat değilim ama bu garabeti de anlamış değilim.
Savcının görevi her ne kadar CMK160. maddenin ikinci fıkrası “ Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargının yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk kuvvetleri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür”diye yazılsa da bu ülkede her şeyi tersten anlama gibi bir kabiliyeti olan kolluk ve savcılarımız olduğu için bu garabet yaşanıyor herhalde. İstisnalar kaideyi bozmuyor elbette.
Daha önce benden bir “ön ödeme” adı altında savcı, 20 bin TL istemişti ya, bu savcı da illa aynı parayı istiyor. Ver 20 bin TL yi diye… düşünebiliyor musunuz?. Lakin yine yakamızı bırakmıyorlar.
Neymiş efendim; isnat edilen iki suç varmış: Yayın yoluyla Hizbullah’ı propaganda ve (mahkemeye sunulan iddianamede yazıldığında suç olmayan; fakat aynı iddianame kitap olarak yayınlanınca) kişileri(itirafçıları)hedef göstermek.
İstenilen 20 bin, ikincisi için olduğundan şayet öyle bir girişimim olsa da yine yargılanmaktan kurtulmam söz konusu değil.
Buyrun neresinden tutacaksınız bu işin?
Gelelim söylenmesi gereken söze: Hükümet kendini tüm bu adaletsizliklerden temize mi çıkarıyor acaba? Yoksa polise ve yargıya başkalarına havale etmiş de başım rahat mı diye düşünüyor. Her nasıl düşünürse düşünsün bu adaletsizlik çorbasında tuzu olduğunu unutmamalıdır.
Bakınız duvarlar arkasında nasıl hesaplar ve kavga gürültüler oldu. Güç, ellerine geçtiğinde ekini ve nesli mahveden kimlermiş ayan beyan ortada. Bundan ders alması gerekenler başını ellerinin arasına alıp düşünmeliler. Baltanın sapı pozisyonunda olanlar da bilmeliler ki; adalet bir gün onlara da lazım olacak.
Yukarıda anlattığım olayları, adaletsizlikleri ve yaşanan garabetleri düşününce inanın insanın adalet öldü yaşasın zulüm diyesi geliyor; ama ben Üstad’ın dediği meşhur sözü söyleyivereyim: Zalimler için yasasın cehennem!..
Doğruhaber Gazetesi