Rahman ve Rahim olan Allah (cc)’ın adıyla…
Siz değerli okuyucularımızı Allah (cc)’ın Es−Selam ismi ile selamlayarak yazıma başlıyorum. Geçen sayılarımızda mü’minlerin “Namazlarını dosdoğru kılarlar ve mallarını Allah (cc) yolunda infak ederler” vasıflarını işlemiştik. Bu sayımızda ise Mü’minlerin diğer bir özelliği olan “Gaybe iman ederler” konusunu ele alacağız İnşaallah…
−Onlar ki gaybe iman ederler:
Gayb; ‘duyularla idrak edilemeyen ve insan bilgisinin dışında kalan şey’ anlamında kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de iki ayrı âlemden bahsedilmiştir. Birincisi: Görünmeyen ve idrak edilemeyen varlıklar âlemidir. Ki buna ‘gayb âlemi’ denir. İkincisi: Görülen ve idrak edilen varlıklar âlemidir. Buna da ‘Şehadet âlemi’ denir. Manevi varlıklar gayb âlemindedir. Gayb âlemiyle ilgili bazı hususları Allah (cc)’tan başka kimse bilemez. “Gaybın anahtarları O’nun katındadır; onları ancak O bilir”[1] ayet−i celilesi, gaybın bu kısmına işaret etmektedir. Kaza ve kader gibi durumlar bu kısım gaybe dâhildirler. Gayb âlemiyle ilgili bazı hususları da vardır ki, idrak edilemez. Ancak varlıkları delil ile anlaşılabilir. Ahiret, melekler, sırat, cinler, cennet, cehennem ve sair gaybi durumlar bu kısma dâhildir.
Gaybe iman etmek, mü’minlerin bariz özelliklerinden birisidir. Nitekim Allah (cc): “Onlar ki, gaybe iman ederler”[2] özelliği ile muttaki mü’minleri nitelemiştir. Zira onlar, görmedikleri halde Allah (cc)’a, O’nun meleklerine, Ahiret hayatına, cennet ve cehennemin varlığına yakinen inanırlar.
Gayb ilmi Allah (cc)’a mahsustur. Haliyle gayb âleminin bütün sırlarını ancak Allah (cc) bilir. Resulullah (sav)’ın, müşrikleri zaman zaman bu mevzuda ikaz ettiği nas ile sabittir. Ayet−i kerimede: “De ki: Size ‘Allah'ın hazineleri elimdedir demiyorum; gaybı da bilmiyorum.’ Size, ‘Ben meleğim de demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.’ De ki: ‘Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?”[3] Buyruğu ile bu husus açık bir şekilde belirtilmiştir. Bununla birlikte Allah−u Teala’nın gaybe ait bazı durumları çeşitli sebep ve vesilelerle peygamberlerine bildirmesi söz konusudur. Ehl−i kitabın tahrifleri ve müşriklerin sorularından dolayı, gaybe dair birçok bilgi vahyedilmiştir. Nitekim: “(Habibim, ya Muhammed!) Bunlar gayb haberlerindendir ki, onu sana vahyediyoruz. Yoksa içlerinden hangisi Meryem’i himayesine alacak diye kalemlerini (kur’a için nehre) atarlarken, sen onların yanında değildin! (onlar) Birbirleriyle çekişirlerken de yanlarında değildin”[4] hükmü ile Hz. Meryem’in kıssası haber verilmektedir. Buna benzer, başta Ashab−ı Kehf’in mücadelesi olmak üzere; geçmişte hâsıl olan birçok tarihi vakıa Allah’ın Resulüne vahyedilmiştir. Şüphesiz ki, peygamberlerin gaybi meselelerdeki bilgisi Allah (cc)’ın bildirdikleriyle sınırlıdır. Resuller ve Nebiler; Allah (cc)’ın vahiyle bildirdiği gaybi durumları tebliğ edebilirler. Evet, gayb Allah’ın bildirmesi ve ilham etmesi ile bilinebilir ki, bütün mucizeler ve kerametler O’na dayanır. “O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz; ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar”[5] ferman−ı ilahisi bunu sarih bir şekilde ifade etmektedir.
Peygamberler, hiçbir zaman “Ben gaybı bilirim” dememişlerdir. Bu inceliğin iyi kavranması elzemdir. Zira geçmişten günümüze ‘cinler vesilesiyle gaybe muttali olma’ safsataları mevcuttur. Cinlerin gaybı bilmediklerine dair Allah−u Teala şöyle buyurmaktadır: “Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.”[6]
Gaybe iman, mü’minlerin ayırıcı özelliklerinden biridir. Çünkü akılları gözlerine inmiş materyalistler ve batıl fikri akımlara kapılanlar: “Biz gözümüzle görmediğimize inanmayız” diyerek gayb âlemini inkâr etme illetine tutulmuşlardır. Bu kültürün en kaba söylemi budur. Hâlbuki bir organ olarak gözün görme alanı sınırlıdır. Bu sınırın dışında kalanları reddetmek veya görünceye kadar kabul etmemek ahmaklıktır. Netice olarak karşımıza iki tablo çıkıyor: Birisi; “Şüphesiz ki görmeden Rablerinden korkanlara gelince, onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır”[7] müjdesine mazhar, gaybe iman eden mü’minler… Diğeri; cehennemin avı olacak inkârcılar…
Sözün özü: “Gaybı ancak Allah bilir” sırrıyla, O’ndan başka gaybı kimse bilemez. Fakat O’nun izni dâhilinde bazı hikmetlere binaen Resulleri aracılığıyla kullarına müjde, uyarı ve ibret olarak bildirdiği gaybi durumlar müstesna… Cenab−ı Hakk, her işi hikmetli olduğundan Hâkim’dir ve sonsuz merhamet sahibi olduğundan Rahim’dir. Hikmet ve rahmet ise gaybi durumların çoğunun gizli kalmasını gerektirir. Zira şu fani dünyada insanoğlunun hoşuna gitmeyen şeyler daha çoktur. Başına gelecek menfi durumları önceden bilmesi elem verir… Bununla birlikte, eğer gayb perdesi olmasaydı, imtihanın bir anlamı kalmazdı. Çünkü herkes vaki olacak şeyleri bilecek ve yaşamını ona göre tanzim edecekti.
Mü’minler, Kur’an-ı Kerim ve Hadis−i Şeriflerin beyanıyla, Ahiret âleminde vuku bulacak diriliş, hesap, cennet, cehennem ve sırat gibi gaybi hadiseleri görmedikleri halde yakinen iman ettiklerinden dolayı Cenab−ı Hakk’ın övgüsüne mazhar olmuşlardır. Unutulmamalıdır ki, gaybe iman etmek mü’minlerin temel özelliklerinden birisidir. Selam ve dua ile…
İnzar Dergisi
[1] En’am Suresi: 59
[2] Bakara Suresi: 3
[3] En’am Suresi: 50
[4] Al−i İmran Suresi: 44
[5] Cin Suresi: 26−27
[6] Sebe Suresi: 14
[7] Mülk Suresi: 12