Bir önceki yazımızda Batı dünyasının bölgemiz üzerinde yürüttüğü içerden istikrarsızlaştırma, bölme ve parçalama politikasına değinmiştik. Bu politikalardan Türkiye’nin azade olmayacağı muhakkak. Osmanlı’nın son dönemlerinden beri görülen Batı etkisi, Cumhuriyetle beraber resmiyete de bürünerek devam etmektedir. Tanzimat’tan beri Batı’nın gölgesinde kalan Türkiye, ne ekonomik, ne askeri, ne de iç barışı tesis etme konusunda görünür bir ilerleme sağlayamadı. İlk kez şu son on yıllarda kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan Türkiye’nin yolu bildik oyunlarla tekrar kesilmeye çalışılıyor.
Türkiye’de katı Kemalist rejimin Özal dönemi ile beraber gerileme, Ak Parti iktidarı ile de önemli mevzilerini kaybetme sürecine girdiğini gördük; ancak bu, rejimin bittiği anlamına gelmiyor. Rejimin çekirdeği durumundaki gizli devlet denilen yapılanma halen varlığını devam ettiriyor. Son olarak Hükümeti düşürmeye yönelik 17 Aralık darbe girişiminin de, büyük ölçüde bu derin yapı ile bazı dış istihbarat örgütlerinin işi olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye’de 17 Aralık süreciyle başlayan başarısız darbe girişiminden bu yana sahnede iki aktör kıran kırana savaştırılıyor: Hükümet ve Fethullah Gülen cemaati. Yaklaşık otuz beş yıldan beri gayretli, sistemli ve dikkatli çalışmalarıyla yargı, polis ve devletin diğer birimlerinde güçlü bir yapı oluşturma başarısı gösteren cemaat, dış dünyaya da kaliteli eğitim sunan okullarıyla açıldı ve kısa zamanda önemli bir güce ulaştı. Medyası, bankası ve kaliteli, deneyimli bir eğitim ordusuyla dünyanın her köşesinde seslerini duyurmaya muvaffak oldular. Tarihte bu kadar sistematik çalışıp da böylesi bir güce ulaşmış başka bir hareket göstermek biraz zordur. Bu açıdan Hocaefendi ve onun gösterdiği hedefe samimi olarak koşan şakirtlerinin hakkını teslim etmek lazım.17 Aralık tarihine kadar genel anlamda bu hareket hem Türkiye, hem de Türkiye dışında itibar görüyordu. Ancak bugün aynı şeyi söylemek imkânsız. Siyaset meydanında kavga eden ‘Hoca’ profili itibar görmedi; yoğun tepki ve hatta nefret topladı.
Peki, sahiden neden böyle oldu? Siyasete karşı mesafeli ve hesaplı duruşuyla tanıdığımız bu hareketi, İslami bir gelenekten çıkmış muhafazakâr bir Hükümetle kanlı bıçaklı duruma kim getirdi? İslam’ın müellefe-i kulub esasını öne çıkaran, müsamahakâr ve uzlaşmacı tavırlarıyla farklı kesimlere ulaşmaya kendini adamış bir Hocaefendi neden beddualarla gündemimize düştü? Beddua görüntülerini kim, niçin yayınladı? Cemaat gerçekten hükümetin devrilmesini istiyor mu; neden? Cemaat önümüzdeki seçimde hangi partiye oy verecek? Siyasi bir parti kurma niyeti var mı? Cemaat içinde derin yapıların varlığı iddiası doğru mudur? Hizmet hareketi diğer İslami cemaatlerle ilişkilerinde neden İslam kardeşliği hukukuna riayet etmiyor? Cemaatin israil ve ABD istihbaratlarıyla ilişkisi iddiası doğru mudur? Hocaefendi neden ABD’de ikameti tercih ediyor, vb cevap bekleyen çok sorular var. Ancak bu sorulara ne Hocaefendi, ne de cemaatin medyasında sözcü konumunda olan kişilerden anlaşılır, net bir cevap da gelmiyor.
Her ikisi de köklü birer İslami geleneğin (Milli Görüş ve Risale-i Nur) devamı olan cemaat ve Hükümet arasında süren bu kavganın ehli iman ve ehli insaf kimseleri üzdüğü muhakkaktır. Her iki tarafın medyası yangına benzin taşıyan duruşlarını ısrarla devam ettirmektedirler. Haftalardır kıran kırana devam eden kavgada tarafların akl-ı selim ile sulh ve musalahaya niyetli olmadıklarını görüyoruz. Anlaşılan o ki, bu kavga 30 Mart yerel seçimlerine kadar hız kesmeden devam edecek. Şayet sandıkta, iktidarda olan Ak Parti’nin oy oranları yüzde % 40’lar seviyesine düşerse cemaat galip sayılacak. Akabinde Hükümet cenahından yeni istifa ve ayrılmalar olacak ve bir erken seçim gündeme gelebilecek. Yok, eğer Ak Parti, eski oylarından önemli bir kayıp vermeden çıkabilirse; o zaman cemaatin bürokrasi ve devletteki etkin konumu tamamen sona erecektir.
Bu kavganın her iki taraf için ilahi bir tokat olduğuna inananlardanım. Kanaatime göre şu zamanda kavga eden bütün Müslümanlara şunu hatırlatmak gerekir: Aklınızı başınıza alın. İhlas ve samimiyetten ayrılıp nefse ve şeytana uymayın. İslam’ı yok etmeye çalışan düşmanların her koldan saldırıya geçtiği şu zamanda kardeşlerin birbiriyle kavgaya tutuşması nasıl izah edilebilir? Tevbe ederek Allah’a dönünüz. Yekdiğerinize karşı İslam ahlakı ve hukukunun çizdiği sınırda durunuz. Adalet ve hakkaniyeti elden bırakmayınız. Kavganızdan tek karlı çıkan tarafın sadece İslam düşmanları olduğu hakikatini unutmayın.
İslam’ın ilk kıblesi işgal altındayken, İslam dünyasının çoğunda Müslüman Müslümana kırdırılırken, değişik coğrafyalarda Müslümanlar boğazlanıp yakılırken, sizin dünya ve iktidar uğruna çekişmeniz gayretullaha dokunur bilesiniz!