“Ölülerimize ağlamayın, dirilerimize sahip çıkın”
Böyle diyordu Filistinli bir aktivist… Bu gün İslam Ümmetinin büyük bir kesimi, maalesef ağıt yakıcılığı rolünü, sorumluluklarımızı ifa etme noktasında yeterli görmektedir. Yani yapılması gereken yapılmıyor, musibetlere ve zulümlere maruz kalan kardeşlerimizin yanında bedel ödenerek durulmuyor; iş işten geçtikten ve mazlum Müslümanlar zulmün en acımasız yüzü ile karşı karşıya gelip katledildikten sonra sloganlar atılıyor, ağıtlar yakılıyor. Belki de bu yaklaşım, aslında kardeşlerimiz için değil, suçluluk ve eziklik psikolojimizi bastırmaya yönelik bir merasimdir. Mısır’da Müslüman kardeşlerimiz, siyonistlerin ve emperyalistlerin taşeronluğunu üslenen hain Sisi rejimi tarafından adeta soykırımdan geçirilecek. Kara yüzlü cellatların hukuk adamı cübbesi giydiği ülkede, estirilen sözde yargı teröründen çocuklar bile nasiplerini alıyorlar. Yakalanan çocuklara ağır hapis cezaları verildi. Yine hayatta olmayanlara müebbet hapis cezaları veriliyor. Tutuklamak istedikleri şahıslar bulunamayınca, onların yerine aileleri yakalanıp müebbet hapis cezasına çarptırılabilmektedir. Zalimce tutsak edilen mazlumların kadın olması, hatta hamile olması, ağır cezalara çarptırılmalarını ya da idam ile yargılanmalarını engelleyemiyor. Fikir adamları, gazeteciler, din adamları, öğrenciler, hastalar… Toplumun her kesimi, cuntanın zulüm ve ihanet değirmeninde öğütülüyor.
Küresel şer güçlerin; siyasal İslam’ın egemenliğine darbe vurma ve toplumsal hayattan tamamen silme, İslam Ümmetinin özgün kimliği ile dünya siyaset sahnesinde belirleyici bir aktör olarak ortaya çıkmasını engelleme konsepti çerçevesinde, Mısır’da İslam Ümmetinin evlatları soykırıma tabi tutulmak isteniyor. “Birkaç dakikalık yargı” olarak isimlendirebileceğimiz bir tiyatro neticesinde en son 683 Müslüman’ın idamına karar verildi. 9 dakika içerisinde bu insanların dosyalarının karara bağlanması, uyduruktan hazırlanan dosyaların bile okunmadığını gösteriyor. Burada yargı, eşkıyalığın gayri meşru yüzünü saklamak için bir maske olarak kullanılıyor. İslam Ümmetine karşı yürütülen bu topyekûn ve hayasızca savaşta hiçbir meşru sınır tanınmıyor. Mısırlı muvahhidlerin şahsında İslam Ümmeti idam sehpasına çıkarılmak isteniyor. Yürütülen savaş, topyekûn İslam ümmetine yöneliktir. Emperyalistlerin cetvellerle çizdiği sınırlar, İslam Ümmetini parçalara ayırdığı gibi, aynı zamanda bilinç dünyamızda da korkunç bir tahribat yapmış durumda. Maddi sınırlarla birbirimizden ayrıldığımız gibi, zihin dünyamızda da diğer coğrafyalarda yaşayan Müslümanları ötekileştirmişiz. Farklı coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar, sanki sıralarını bekleyen kurbanlık koyunlar gibi sükût etmektedir. İslam Ümmetinin kamplara bölünmüş olması, zihinsel bölünmüşlüğün neticesinde pratikte de Kur’an’ın İslam toplumu için öngördüğü “bünyan-ı mersus” hakikatinin tatbik edilememesi, zalimleri ve İslam düşmanlarını daha da vahşileştiriyor. Artık İslam Ümmeti, küresel şer güçlerin yöneltmiş olduğu topyekûn savaş stratejisine topyekûn bir duruş ile mukabelede bulunmalıdır. Ümmet şuuru ve ruhu diriltilmedikçe; bu şuur, dünyanın herhangi bir yerindeki Müslümanın zulme uğraması karşısında milyonlarca insanı meydanlara dökme seviyesine ulaşmadıkça Müslümanlar zulüm görmeye devam edecektir.
Mısır’da verilen idam kararları, tüm insanlık ve özellikle İslam ümmeti için bir sınavdır. Hümanistik değerleri kutsallaştırma iddiasında olanlardan itiraz sesi yükselmediği gibi, Batılılar içinde bu vahşete destek veren birçok ses vardır. Sloganlar ve edebi lafların gerçek yüzünün ortaya çıktığı zeminde ümmet olarak kendi gerçeklerimiz ve gerçekliğimiz ile baş başa kaldık. İş işten geçmeden ve mazlum kardeşlerimiz idam edilmeden ümmetçe topyekûn bir itiraz sesi yükselmek gerekiyor. Herkes imkânları nispetinde, İslam Ümmetinin şah damarına uzanan bu hain ve zalim eli kırmaya çalışmalıdır. Herkesin muhakkak yapabileceği bir şey vardır. Maddi ve manevi tüm güç unsurları ile bu mücadele meydanında var olduğumuzu göstermeliyiz. Bu gün mücadelede yerini almayan eller, diller ve gönüller; yarın mahşer gününde bu vebalin ağırlığını taşıyamayacaktır. Yarın bu suskunluğumuzun ve ürkekliğimizin vebali ateşten bir ip olarak boynumuza dolandığı zaman yapacak bir şey de kalmayacaktır. Safları sıklaştırıp zulmün saldırıları karşısında yükümlülüğümüzü yerine getirmez isek, yarın zulmüm ateşi daha bu dünyada iken bizi kasıp kavuracaktır. Bu zulüm rüzgarı, haklarımız ile beraber şeref ve izzetimizi de alıp götürecektir. Mazlum Müslümanların kanları ile vaftiz olmayı ve onların cesetleri üzerinden yükselmeyi siyasal bir konsept olarak benimseyen zalimlere, Müslüman kanının ve canının ucuz olmadığını göstermeliyiz. Müslümanların kanlarını ve mallarını, işret sofralarının mezesi haline getiren müstekbirlerin adeta gelenekselleştirdikleri yöntemlerini tarihe gömmek için ümmet şuuru ile ayağa kalkmalıyız. Mısırlı Müslümanlar, İslam Ümmetinin namusudur. Haydi Müslümanlar, toza toprağa bulanmış olan ümmetin onurunu hep beraberce tutup kaldıralım.