“Yâ Rabbî! Her şeyimi al, şu seher vaktinin lezzetini benden alma!” (M.İkbal)
Namaz, mümini hem korur, hem de geliştirir, kemale eriştirir. Gündüzün kılınan farz namazların koruyuculuk, gece kılınan nafile namazın ise geliştirici özelliği daha fazladır. Gündüz namazları, dünya işleriyle uğraştığımız o yoğun saatlerde nefsin azgınlığını dizginler, onun isyan ve günahlara dalmasına engel olur. Gündüz vakti, insanın isyana, günahlara bulaşma ihtimalinin daha yüksek olduğu bir zamandır. Bunun için beş vakit namaz bu vakitlerde farz kılınmıştır ki, günahlara karşı bir set oluşsun.
Kur’an-ı Kerim gece ibadetini hem emreder, hem de bu ibadeti yapanları över. ‘Gecenin bir vaktinde kalkıp kendine mahsus nafile bir ibadet olarak da namaz kıl ki, rabbin seni övülmüş bir makama yükseltsin.’ (İsra,79).
Peygamber(sav) efendimiz de gece namazını hiç aksatmamış ve onu ümmetine de tavsiye etmiştir: “Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah’a yakınlık günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizi, Deavât, 101)
Gecenin uyku ve istirahati bedeni dinçleştirir. Günün yorgunluğundan sonraki uyku insanı adeta resetler. Beden ve ruhun dinçliğini kazandığı bu vakitte Allah’a dua ve istiğfarın, namaza durmanın fazileti çok büyüktür. Bu saatler çok bereketli anlardır. Hemen bütün tabiat ve canlılar da bu erken saatlerde uyanıktırlar. Her şeyin uyandığı, kendi diliyle Allah’ı andığı bir vakitte eşref-i mahlûkat olan insanın uyuması uygun olur mu?
Hz. Pîr şöyle der: “Ey karanlık geceyi uykuda geçiren mü’min, dua etmek zamanı geldi. Haydi kalk. Ey kötülük etmeyi adet edinmiş Nefs, ibadet etme, iyilik etme zamanı geldi. Pencereden bak, tevbe kapısını aç, evi tertibe koy, düzelt. Haydi durma bizim nöbetimiz geldi. Suçtan, kötülüklerden neden temizlenemiyorsun? Günahlardan ellerini yıka, yüzüne su vur, abdest al, namaza durma zamanı geldi. Seni mezara koydukları, lahitte yüzünü kıble’ye döndürdükleri zaman, hayatta şu karşında duran kıble’yi hatırlarsın, amma, namazını kılamadığın, kazaya bıraktığın için, içinin yanmasından eline ne geçer? Sen şimdi hayatta iken, bu kıbleden bir nur, bir ışık ara. Bir ışık elde et de, o nur, o ışık, senin kabrini ışıtsın. Allah’ın nuru gelince, kabir bir gül bahçesi olur”.
"Dostların yanına eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Cenab-ı Hakk, mahşer gününde, halka; "Kıyamet günü için ne armağan getirdiniz?" diye soracak. Sizi ilk yarattığımızda olduğu gibi, eli boş, azıksız olarak, tek başınıza muhtaç bir halde geldiniz." diye buyuracak. "Haydi söyleyin kıyamet günü için, armağan olarak ne getirdiniz?" Yoksa, sizde dünyadan ahirete dönmek ve Allah'ın huzuruna çıkmak ümidi yok mu idi? Kur'an'ın kıyamet hakkındaki haberi, size boş mu görünmüştü?
Kıyamet gününü inkar etmiyorsan, o dostun kapısına böyle eli boş olarak nasıl ayak atıyorsun? Azıcık olsun, uykuyu, yemeyi içmeyi bırak da Hakk'la buluşacağın zaman için bir armağan hazırla... Ey Hakk âşığı, geceleri az uyuyanlardan, seher vakitleri günahlarının bağışlanmasını isteyenlerden ol.
Ana rahmindeki çocuk gibi azıcık oyna, kımılda da sana, nûr gören duygular bağışlasınlar. Ana rahmine benzeyen, şu sıkıntılı, kasvetli, kederlerle dolu dünyadan dışarı çıkarsan, yer yüzünden daha geniş, daha ferah bir âleme çıkmış olursun.
Geceleri yürü, çünkü gece sana sırlar dünyasının kapısını açar. ( Mesnevî, beyt: 3171-3183)
Yazımıza ünlü filozof ve mütefekkir Muhammed İkbal’in sözüyle başladık, gene ondan bir söz ile noktalayalım:
“Marifette Attar gibi, hikmette Rumi gibi, ilim ve zekâda Gazali gibi ol, ilim ve hikmette istediğin kadar ilerle; fakat seher vakti bir iniltin yoksa hiçbir kıymetin yoktur."