Geciken adalet

M. Emin ÖZMEN

Küçüklüğümde tanıdığım ağa kadınlardan birinin ismi “Besna” idi. Daha sonra Hacca gittiğinden dolayı kendisine Hacı Besna diyorlardı. Van'ın bir ilçesinden bizim ilçeye gelmişti.

Tabi gelişinin bir hikâyesi vardı: Besna genç bir kız iken evlenir. Evlendiği şahsın hasımları vardır. Bunlardan biri tütünün içine zehir katıp, tarlasında çalışan genç kocaya içirir. İçtiği zehirli sigaradan dolayı adam rahatsızlanıp eve gelir. Evde belki iyi gelir diye hanımından ayran ister. Besna mutfakta ayranı hazırlar ve getirip kocasına içirir. Bundan hemen sonra adam ölür. Bütün suç ayranın zehirli olduğu iddiasıyla Besna'ya yıkılır. Yargılamalar falan derken, Besna Van'da cezaevine gönderilir.

Aynı Cezaevi'nde bizim ilçenin ağalarından biri de kalmaktadır. Sebebi ise kayınbiraderini öldürmesi iddiasıdır. İddiasıdır diyorum, çünkü esas katil, Ağanın çobanıdır. Cinayeti işledikten sonra Suriye'ye kaçar. Onun yerine ağası tutuklanır.

Erkek ve kadın koğuşları birbirine yakın olan bu cezaevinde de ağalık yapan hemşerimizin elbiselerini Besna Hanıma yıkatırlar. Neyse ki bir süre sonra sigaraya zehir katan kişi, bir arkadaşı ile dertleşirken; “Düşmanımı zehirli sigara ile öldürdüm ve benim yerime şu an karısı cezaevinde yatıyor” diye itirafta bulunur. Allah için şahitlik yapanların sayesinde Besna'nın suçsuz olduğu anlaşılır. 4-5 yıl cezaevi yatan Besna tahliye olur.

Sonra çoban tarafından işlendiği anlaşılan olay sonucunda da bir süre cezaevinde kalan Ağa da beraat eder. Ancak Cezaevinde ismini duyduğu Besna ile evlenip, memleketine öyle döner.

Yukarıda anlattığım hikâyede karı koca her ikisinin hayatından 4-5 yıl çalınır. Çünkü cezaevinde geçen yılların telafisi yoktur ve hiçbir tazminat bunun karşılığı değildir.

İsterseniz yakın geçmişimizden bir olay daha anlatayım. 1992 yılında cezaevine giren Murat Kurtboğan belirli bir süre sonra itirafçı olur. Polis kendisiyle yakından ilgilenir. Bilerek kendisini tecavüz ve öldürme eylemlerine katarlar. Bu şekilde suça iteklenen Kurtboğan, artık geri dönülmez bir yola girmiştir.

Bitlis Cezaevinde yatarken, idarenin bilgisi dâhilinde polis tarafından kendisinin bir fahişe ile yatması sağlanır. Bunun karşılığında Hizbullah'a yakınlığı ile bilinen Gıyaseddin Barlak hoca katledilecektir. Polis Murat Kurtboğan ile Nurettin isimli bir başka itirafçıyı eylem yerine araba ile götürür. Murat iki, Nurettin dört el ateş açarlar. Gıyasettin Hoca, cami çıkışı, teravih namazından evine dönerken bu olay sonucu şehid olur.

Tabi derin yapıların bu eylemden beklentileri vardır. Bölgede fitnenin alevlenmesi ve yeni yeni çatışma alanlarının açılması gibi. Ancak biz geciken adalet ile ilgili yazdığımızdan dolayı, konunun bu veçhesini ele alacağız.

Polis gerçek faillerin bulunmaması için cinayeti Ümit Işık diye birinin üzerine yıkar. Sözde bu şahıs olayı PKK adına yapmıştı. 19 yaşında cezaevine giren Işık'ın 11 yıl sonra masum olduğu, Hizbullah'ın sorgu kasetleri sayesinde anlaşılır. Çünkü bu kasetlerin birinde, Murat Kurtboğan suçunu itiraf eder. Böylece Ümit Işık 19 yaşında iken girdiği cezaevinden 30 yaşında çıkar. Ha bu arada bu kişinin sara hastası olduğunu da vurgulayalım.

Evet, Komiser Yardımcısı Hakan, İtirafçılar Murat ve Nurettin ve bizim bilmediğimiz derinlerdeki amirlerinin kurduğu komplo neticesinde, sara hastası 19 yaşındaki Ümit Işık'ın cezaevinde geçirdiği 11 yıl.

Kısacası gecikmiş adalet, adalet değildir. Şimdi çeşitli suçlamalarla cezaevlerinde bulunan ve esasında İslami yaşam tarzını hayata hâkim etmek için uğraşan nice nazeninler, 20'li yaşlarda girdikleri hücrelerde, 40'lı yıllarına basmış durumdalar.

Bir şiir vesilesiyle suçsuz yere hapis yatan Cumhurbaşkanı dâhil, hemen herkes bu insanların 28 Şubat yargısı ve FETÖ kumpaslarıyla cezaevlerinde bulunduklarını biliyor.

Artık yeter.

Hem gecikmiş adalet, adalet değildir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.