Hamd, âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O'nun pak Rasûlüne…
Yine salât ve selam olsun, Hira'ya azık götüren Hatice anneme selam gönderene ve selamına mukabele edilene… Yani sana ey Rûh, Cibrîl-i Emîn'e…
Nasılsın ey Ruhu'l-Emîn, afiyette misin? Rabbin katında tesbih, tehlil ve tahmidde misin? Haberin var mı ümmetin halinden, nefislerin ateşinden, imtihanların alevinden? Sahi, haberdar mısın mazlumların derdinden, mustazafların çilesinden? Haberin varsa eğer nerelerdesin? Yoksa bu garip gelmiş dinin garip kalan ümmetini, Bedir'deki imanı kavî müminlerden daha mı güçlü görmektesin?
Gel ey Ruh! Leyle-i Kadr'i bekleme bu sene... Zulmet dolu gönüllerin, her zamankinden daha çok ihtiyacı var muhabbetine. Hasta düşmüş kalplerimiz, Hz. Eyyûb'unkinden derin yaralarımız… Öyle bir zulmete düşmüşüz ki, Yunus (as) görse balığın karnında kendini unutur. Birazcık, birazcık erken gelip dokunmaz mısın muhabbetinle, zulmet dolu her bir halimize?
Gel ey Cebrail (as)! Son on günü bekleme bu sene! Gel de seninle isimlendirdiğimiz hadis-i şerifi kazı kalplerimize. İmanı, İslam'ı, ihsanı anlat bize. Anlat ki imanımıza zerre kadar kir bulaştırmayalım, Rabbimize hakiki manada teslim olalım. Anlat ki, Allah'ı gözümüzle görüyormuşçasına ihsan sahibi olalım. İhsanın ihlâs denizine gark olalım cennete kadar.
Gel ey Cibrîl-i Emîn, Rabbinden izin al da erken gel bu sene. Nura gark olsun âlem, gelişinle. Muhabbetinden habbeler dökülsün toprağın her bir zerresine... Emir buyur sonra muhabbeti yeşerten rahmet tanelerine; çatlatsın muhabbet tanelerini, yine muhabbetle…
Gel ey en büyük sır, ey Namus-u Ekber! Âişe annemizle Efendimiz'in, Hz. Fatıma ile Hz. Ali'nin arasına serptiğin gibi, aşk ve muhabbet yağmurları serp hanelerimize. Öyle ki, aşk ve özgürlüğün mükemmel dengesinde, cennetliklere layık bir aşk yaşansın evlerimizde…
Ey Ruhu'l-Kudüs! Nalınlarına kir bulaşan Nebî'yi uyardığın günü hatırlıyor musun? O nalınlarını çıkarıp kenara koyunca, çıkarıvermişti sahabeleri de. Şimdi ise günahları bile bir kenara koyamıyoruz. Bizler ey Ruhu'l-Emîn, herkesin gözü önünde günah pislikleriyle gezmekten ve bunlarla namaza durmaktan utanmıyoruz. Gel ve heybetinle dikil karşımıza! “Çıkar o günahları elinden, dilinden, kalbinden!” de sonra. İrkilsin, kendine gelsin, dahası korksun nefislerimiz.
Ey Ruh! Hakk Teâlâ ruhundan üfledi Meryem'e. Ondandır belki de Mesih'in Allah'ın izniyle ölüleri diriltebilmesi. Gel ey Mesih'in dirilten nefesi! Biraz da bize dokun, ölmeye yüz tutmuş güzel hasletlerimize, çürümeye yüz tutmuş salih amellerimize…
Bunlar emir cümleleri değil ey Nuru'l-Hakk! Bunlar münacattır, yakarıştır olsa olsa. Eğer gelirsen, teşrif edersen eğer dünyamıza, muhabbetinden bir damla damlatırsan yerin ve göklerin katmanlarına, biz de methiyeler dizeriz sana… Memnun kalırsın bizden ey Ruh'um! Erken gel Allah aşkına…