“Anladık seni dünya; sabahsın, akşamsın” demiş şair. “Hayat nasıl da geçiyor zaman hiç geçmezken” demiş Üstad Cahit Zarifoğlu.
Bu sabah bir güne uyandım yine. Zamanı köpük gibi eriten bir güne… Babamı yâd ettim. Annemin dizlerine “baş” koydum yeniden. İç zamanıma yaslandım; kalbimle yüzleştim, ki aynaya bakacak yüzüm olsun. Bakarken derinleşen kırışıklıklarım, kurtulduğum utancım olsun.
Saçlarım “zamanla” böyle oldu. Raks eden ahengi zamanın rüzgârına bırakmış dingin ak saçlarım… Dizlerimde de mecalsizlik belirdi artık.
Bir saati bir asırda tüketemediğim zamanlarım da oldu, bir dakikada çarçur ettiğim aldırmaz zamanlarım da…
Zamanla unutmayı da öğrendim, zamanın hiç unutturamadıklarını da yaşattım hep yadımda. Anladım ki zaman ne dündür ne de yarın. Bu gün ise hiç olmadı.
Düşe kalka yürüdüğüm, büyüdüğüm zamanları hiç unutmadım. Meğer hayat hep “düşe kalka” imiş. Zaman sadece tanık imiş. Daha çocukken öğrenmiştim.
Körebe oynadığım hiçbir çocuk zamanı durduramamıştı. Hiç biri körlüğe aldanmamıştı. Zaman hiçbir körlüğümüze ilaç olamadı. “Zamanla” körelmedi körlüğümüz şimdi daha iyi anlıyorum. Zaman sadece sancılarımızı doğurmadı biliyorum, aynı zamanda yeni doğumların sancısını doğurdu.
“Zaman” zamanımın zindanı olmuş dostlar. “Zaman”, zaman çizgimi çetin ve masif çiziklerle bölmüş yoldaşlar. Bir çiziği unutmadan bir ikincisi böler zaman çizgimi. Yol aldırmaz bana zaman çizgimde, alın çizgim olmuşçasına.
Gidip gidip takılıyorum. Düşüp düşüp kırılıyorum. Dünü hayal, yarını muamma kılmış bana zaman. Sinir uçları savaşı veriyorum onunla. Sabrımı test ediyor.
“Zamanla” geçer dediğim hiçbir nasır ağrım geçemedi. “Zamansız” da geçmedi. Onunla birlikte bütün hayallerim ufukların ardına gizlendi.
Zamanla anladım “zamanla” bir birimizi kolladığımızı. Ve zamanla anladım “zamanın” beni yıprattığını. Ben yaşlandıkça, ama o hep aynı yaşta kaldı. Ben tükenirken o güçlendi. Ben yıkılırken o serencamımı seyreyledi.
Zaman sonsuz yaşayacakmış diyorlar. Ya ben? Benim ne kadar zamanım var. Zamana sonsuzluk biçen kudret, bana biçer mi ki hep dert ve elem.
“Zamana” zaman biçeceğim bugün. Azıcık mühlet verip sileceğim onu defterimden. Zamansız yaşayacağım. Zamansız seveceğim. Ve zamansız öleceğim. Zamansız doğamadıysam bile…
Unutturacağım zamanın yaşattığı tüm acıları, unutacağım. Acı ve elem zamanlarında verilmiş tüm isimlerini sileceğim zaman ajandamdan zamanın. İsimlerini anmayacağım. Ne 12 Eylül olanını, ne de adı 28 Şubat koyulanı… Ne 6-8 Ekim dediklerini tutacağım aklımda ne de 15 Temmuz hezeyanını. Adını türlü türlü koymuşlarsa da hepsinin illiyeti ve de cibilliyeti birdir bu zamanların. Ha 27 Mayıs olmuş adı ha da 12 Mart… Hepsi cibilliyetsizdir işte; hepsi ihanet…
Ey zaman! Bil ki adını ne koyarlarsa koysunlar, seni doğuranlar sana ne kadar güvenirlerse güvensinler ben seni süresiz bir şekilde hayatımdan kovacağım. Ben “zamana” zaman biçtim dostlar.