Yıllardır aynı şarkı ve aynı söylem; “ Eyvah! Gençlik elden gidiyor!”
Bu söylemle nasıl gitmesin ki? Devir algıların en büyük silah olarak kullanıldığı bir devir. Algılardan elbise biçerler, “Buyur, bu senin giy!” derler. Ve biz Müslümanlar da maalesef bazen vakayı tespit boyutunu aşıp, aynı koroya katılıp gideriz.
“Akıllıya kırk defa deli desen, deli olur.” sözü de bu algısal yönetimin ve şekillendirmenin boyutunu gösterme cihetiyle tecrübe edilmiş harika bir söylemdir. Modern dünya buna “Kendini Gerçekleştiren Kehanet” der. Kendinizi ve karşınızdakini nasıl konumlandırırsanız, öyle bir sonuçla karşılaşma ihtimaliniz daha güçlü olur. Bu konuda yapılan bir deneyde; normal zeka düzeyindeki öğrencilerden oluşan sınıflara, “Her sınıfta üstün zekalı öğrenciler var.” şeklinde bir algı ve telkinle öğretmenler görevlendirilir. Sene sonunda tüm sınıflarda başarının ciddi boyutta arttığı ve öğrencilerin sokulduğu zeka testinde de normal zekanın üstünde bir zeka düzeyine ulaştıkları fark edilir. Ve bu araştırmadan yola çıkarak ulaşılacak sonuçların, algı ve inanışlarla doğru orantılı olduğu ortaya konmuş ve bu şekilde bir isimlendirmeye gidilmiştir.
Yani demem o ki; gençlerimize ve kendimize kıymayalım. Etraftaki sinsiliklere alet olup, yarınları ile oynamayalım.
Tabi ki bunu söylerken, sorunlarımızın olmadığını ve her şeyin güllük gülistanlık olduğunu iddia edecek kadar da realiteden uzak değiliz. Elbette Hz. Adem(a.s.)’den bu yana her dönemde gençlerle beraber her insanda sorunlar var olagelmiştir. O sorunları konuşacağız, konuşmalıyız da. Ama bunu yaparken; “Eyvah gençlik bitti, gitti, yandı kül oldu!” havasından sıyrılmamız lazım.
Ve şunu unutmamak gerekir ki; bugün gençlik üzerinde kara tablolar çizenler, dünün kendileri hakkında kara tablolar çizilen gençleridir. Ve bu bir döngüden başka bir şey de değildir.
Her dönemde genel anlamda sorunlar olmuştur. Olmuştur ki; “Kullarım arasında hakkıyla şükredenler pek azdır.”(Sebe 13) ilahi fermanı tüm çağlara damgasını vurmuştur.
Dün bu böyleydi bugün de böyledir, yarın da Allah’ın izniyle bu böyle olacaktır. Yani var olan sorunlar üzerinden gençliği idam sehpasında yargılamak yerine, Allah’ın övdüğü azlar sınıfına dahil olmak için mücadele etmek gerekir.
Hz. Ömer (r.a) bir adamın; “Allah’ım! Beni azlardan kıl.” diye dua ettiğini duyduğunda; “Ey Allah’ın kulu! Azlar nedir?” diye sorar. Adam da; “Allah’ın; “Onunla (Hz. Nuh) beraber ancak çok az kimse iman etmiştir.” (Hud 40), “Kullarımdan hakkıyla şükredenler ne de azdır.” (Sebe 13) Ayetlerini duymadın mı?” der. Ve bu söz üzerine Hz. Ömer(r.a) de hayıflanıp duaya imrenmişti.
Topluma rahmet ve bereket vesilesi olan da lokomotif olan da o azınlık değil midir? Ki söz konusu gençlerse bugün o azınlığın içinde en önemli yeri işgal eden onlar değil mi?
Tüm yeryüzünü dolaşın, mitinglere, etkinliklere, eylemlere, en önemli işlere ve İslami hareketlere bakın! Onların sahada varlık sebebi gençler değil mi?
Günümüz İslam şehitlerine bakın! Bu seçkin azlığın içinde en önemli payı teşkil edenler yine gençler değil mi? Öyleyse bu felaket tellallığının sebebi nedir? Elbette sorunlarımız çok. Yalnız tüm bu sorunlara rağmen umut ışığı dağıtan Yasinlerimiz ve Furkanlarımız varsa, gençlerden öğrenecek ve esinlenecek çok şeyimiz var demektir.
Elhasıl; ey gençler! Vallahi gurursunuz? Dün de böyleydiniz, bugün de. Yalnız bu, aramızda kalsın. Aman ha felaket tellalları duymasın!