Toplumsal yargıları değiştirmek ve yıkmak çok zordur. Gelenek, örf veya muhafazakârlık yönüyle kalıp bir düşünce oluşturan bazı inanç ve kabulleri değiştirmek daha zordur. Bu tür toplumlarda gençler genellikle ‘nesne, güdülen, yönlendirilen ve atıl işler için düşünülen’ konumdadır; oysa toplumun sermayesi konumunda olan gençler yerel, bölgesel, ulusal ve küresel düzeyde karar alma mekanizmalarında nesne değil özne, güdülen değil etkileyen ve yönetime aktif olarak katılma konumunda olmalıdır. Siyasi bir yapıda karar ve eylemlerin belirlenmesinde aktif olmak, bunları yapıcı bir açıdan sorgulamak, uygulama aşamasında gözetlemek ve denetleyici bir rol üstlenmek her birey/üyenin görevidir. Bu görev içinde gençler de nicelik ve nitelik olarak yer almalıdır, onlara bu fırsat verilmelidir.
Gençlik, yarın ve gelecek olduğuna göre gençliği kazanan yapıların yarınları da kazanacağı ve kendi yaşam felsefesi doğrultusunda inşa edeceği bir realitedir. Bu bağlamda ‘Gençlik ve Siyaset, Gençliğin Siyasetteki Rolü, Gençlik ve Siyasi Aktivite, Gençlik ve Siyasi Yapılar’ gibi konular siyaset, hukuk, eğitim, meslek kuruluşları ve iş çevreleri için önemlidir ve bu konular sürekli işlenmelidir.
Türkiye’de gençler niçin siyasete girmiyor?
Gençlerin siyasetle uğraşması niçin çok cazip durmuyor?
Sorularına siyaset kurumu açısından bakılınca akla hemen şu soru gelir:
‘Siyaset kurumu ve siyasi yapılar, gençliği nasıl görüyor ve bunların gençlik algısı nedir?
Siyaset kurumu; genellikle parti kurucuları, başkan ve yönetim kurulunu ‘beyin, yönlendirici’ bir konumda, gençliği bu yapıya eklemlenmiş bir ‘kol’ olarak görür. Gençlerin hep talimatlara bağlı hareket etmesini ister; bu gençliğin siyasi hayata katılımı açısından önemli bir engeldir. Gençliği ‘özne’ de olabilir, olmalıdır değil de ‘nesne olmalı, yönlendirilmeli, tesir eden değil edilen’ olmalı algısıyla siyasete katmaya çalışmak akıntıya kürek sallamaktır. Peygamberimiz aleyhi selam zamanında nebevi uygulamanın başat örnekleri Musab b. Umeyr, Usame b. Zeyd ve Muaz b. Cebel gibi gençler aktif olarak sosyal hayatın içindeydi.
Gençlerin siyasete katılımı yansız, amasız ve özgür bir şekilde ele alınmalıdır. Siyaset kurumunda ve siyasi yapıda her organ kadar gençlik örgütlenmesi de karar alma ve kararları uygulama mekanizmasında hak sahibi olmalıdır. Siyaset kurumu, gençlere dönük baba tavrı, ağabey edası bir üst bakışla değil; gençlerin dinamikliği, ahlaklı duruşu ve en iyiye ulaşma arzusunu siyasete katma, kazandırma tavrıyla hareket etmelidir. Bu böyle olursa siyaset gençler nezdinde albenili hale gelir ve gençlerin siyasete katılım giderek ivme kazanır.
Siyaset ve gençler arasındaki ilişki mecburi ve tek taraflı bağımlı bir ilişki değil; aksine gönüllü ve bağlılık ilişkisi çerçevesinde sürdürülmelidir. Mecburi ve tek taraflı bağımlı ilişki zamanla gençlerin önüne yoksulluk, işsizlik, mesleki eğitim yetersizliği gibi önemli sorunları çıkarır. Haliyle işsizlik ve yoksullukla mücadele etmesi gereken iktidar veya siyasi yapılar böyle yapmakla gençliğin yarınlara dair endişelerini tırmandırmış ve onları umutsuzluğa sevk etmiş olurlar. Bu durum da siyasal katılım noktasında gençleri ‘zayıf, iradesiz ve pasif ’ yapar.
Gençler eğitim, işsizlik, istihdam, evlilik ve ayrımcılık gibi problemlerle boğuştukça siyasal yaşama katılım sağlamayacaklar ve bu gibi engellerden dolayı siyasete ve siyasi yapılara karşı nötr kalacaklar. Siyaseti gençler için cazip kılmanın bir yolu da gençlerin inanç, kimlik, ekonomi-politik durumlarını bir bütün olarak ele almaktan geçer.
Gençler, inancı doğru bilgi ve modellerle tanırsa, iş yaşamına katılacak imkân bulursa, sağlıklı bir eğitim alırsa, farklılıklarından dolayı ayrıma tabii tutulmaz/ötekileştirilmezse siyasal yaşama katılım için hevesleneceklerdir… (Devam edecek)