İnsan hayatında gençlik ne kadar değerli ise toplum hayatı için de gençler o kadar önemlidir. Hayatın bu en dinamik ve değerli kısmını yaşayan gençlerimizin karşılaştıkları sorunları çözmek, onların hayatını tehdit eden tehlikelere karşı duyarlılık gösterip önlemler almak toplumsal bir görev olduğu kadar dini bir vecibedir de. Günümüzde toplumun önemli bir kesimini oluşturan ve yarınlarımızın güvencesi saydığımız gençlerimizin değişik sebeplerden kaynaklanan bir çok sorun ile karşılaştıklarını kimse inkar edemez. Toplumu etkileyen olumsuz şartların en çok gençlerimizi etkilediği muhakkak.
Öncelikle şunu bilmek gerekir. Sorunsuz bir hayat düşünmek imkansızdır. Elbette ki sorunlar olacaktır. Hayatın olduğu yerde sorun düşünmemek yanlıştır. Ancak bir toplumda ‘sorun' olan bir şey ‘sorun' olarak kabul edilmiyor veya o şeyin ortadan kaldırılması için önlemler alınmıyorsa işte asıl büyük sorun odur. Bu açıdan meseleye bakınca durumumuzun hiç iyi olmadığını görürüz. Ne devlet ve ilgili kurumları, ne sivil kuruluşlar, dini cemaatler ve aileler yeterince işin öneminin farkında değiller. Farkında olan varsa bile nelerin nasıl yapılacağı konusunda bir plana sahip değil. Sorunların çözümünde başat rol alacak olan eğitim sistemimiz ne yazık ki bu ağır yükün altından kalkabilecek durumda değil. Yıllardan beri uygulanan çarpık ve çelişkili, hayattan kopuk, ezberci, ideolojik sistem, mevcut sorunların ortaya çıkmasında zaten hatırı sayılır bir paya sahip olmuştur. Doktorun kendisi ruh hastası ise hastaya ne yapabilir !
Evet mevcut siyasi, ekonomik, ahlakî ve psikolojik sorunlara en çok maruz kalan kesim malesef gençlerimizdir. Konu hakkında yapılacak yüzeysel bir araştırma ve gözlem bile çok vahim sonuçların varlığını göstermeye yeter. Yani sorun gizli saklı bir halde değil, ayan beyan ortada ve dikkatle bakan her kesin görebileceği bir menzildedir. Sokakta, otobüste, metroda karşılaştığımız manzaralar içler acısı. Elinde kitap olan genci görürseniz alnından değil, elinden öpün. Varsa yoksa ellerindeki pahalı cep telefonları. Belki internetten bilgiler okuyor diye hüsn-ü zann ettiğiniz gencin telefonuna şöyle göz ucuyla bakınca, ya bir oyun oynadığını veya pahalı tüketim eşyalarının reklamları arasında dolaştığını görürsünüz. İlim, araştırma, saygı ve sevgi, yerini haz ve hobilerin peşinde koşma, meşhur markaların ürünlerini tüketme arzusu ve sonunda çok tehlikeli bir bireysellik ve bencilliğe terk etmiş.
Gençlerimizin yaşadığı sorunlar ve bunun hayata ve bizlere ulaşan yansımaları saymakla bitmez. Geçen hafta cenaze işlerinde görevli bir imam arkadaş ile sohbet ederken şunları söyledi: ‘Hocam görev yaptığım yere günde ortalama yüz cenaze geliyor. Bu sayının yarısına yakınını gençler oluşturuyor ve çoğunun ölüm sebebi gençlerin içine düşüp de bir türlü kurtulamadığı yanlışlardan kaynaklı. Uyuşturucu, cinsel sapıklıklar almış başını gidiyor. Gençlerdeki ölümlerin önemli bir kısmının sebebi ise intihar.'
Yine bir öğretmen arkadaş anlattı: ‘Otobüse bastonla zor bela ayakta durabilen bir ihtiyar dede bindi. Bir gencimizin oturduğu koltuğa dayanınca çevredekilerin gözleri oturan gencin üzerinde yoğunlaştı. Bunu fark eden gencimiz çar naçar, istemeyerek yerinden kalktı. Boşalan yere oturan ihtiyar dede nefes aldıktan sonar gencimize yönelerek ‘evladım berhüdar ol' dedi. Denileni anlamadığı anlaşılan genç, suratını ekşiterek şu karşılığı verdi: ‘O sen ol, her ne ise'.
Nezaketten,saygıdan ve dilini anlamaktan, konuşmaktan mahrum bir gençlik.
Şimdi işi uzatmadan neler yapılması gerektiğiyle ilgili bazı şeyler konuşalım. Öncelikle bütün toplumu ve özellikle gençlerimizi tehdit eden tehlikelere karşı duyarlılığımızı yüksek sesle haykırmak lazım. Bu çok ciddi ve hayati konunun gündemdeki sırasını öne almak için çaba göstermek lazım. Ateşte yanan bu evlatlarımızı kurtarmak için harekete geçmek ve bu yangından habersiz kalmış, tatlı uykulara dalmış olanları hemen uyandırmak gerekir. İslami cemaat ve camialar bu yangını duyuracak selalar, ezanlar okumalı artık. Kitle iletişim araçları ve sosyal medya bu amaçla özenle ve daha çok kullanılmalı. Şahsen şu zamanda cemaatlerin ilk ve en önemli görevlerinin bu olması gerektiği kanaatindeyim. Siyasi mevki ve mevziler peşinde koşmanın bu tür önemli bir ödevi unutturduğunu görmek üzücüdür.
Diğer önemli bir husus gençlerimizle iletişimi sağlayacak bir dil inşasıdır. Artık bazı eskimiş usul ve kalıplarımızla bu gençlerimize ulaşmak ve onlarla iletişim sağlamak mümkün görünmüyor. Daha açık söylersek artık ilmihal dili ile teorik bilgiler sunmak bir fayda sağlamıyor. Bu bilgilerin ‘hikmet' ve ‘etkileyici, güzel öğüt' kalıplarına konarak sunulması gerekiyor ki Kur'an ve Hadis'in ruhu da budur. İlmihallerin baş dönderen ihtilaflı konularını bir tarafa bırakıp kalbe ve akla etki eden bir üslup kullanmak gerekiyor.
Hasılı toplumsal yapımız ve onun çekirdeği olan aile alarm veriyor. ‘Kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyun' ayetinin emrini herkes kendi çapında yerine getirmek için çaba harcamalı.
Okul hocaları tıpkı bir mimardır,
İnsan ruhu onun sanatıdır!
İran'ın meşhur filozofu sizin için,
İnsanı mest eden şu sözü ne güzel söylemiş:
"Evin avlusu ışıklı olsun dersen,
Güneşi engelleyecek duvar çekmemen gerek! " (M İqbal)