Allah (c.c.), bizlere kendisinin izzet ve celal sahibi olduğunu ve cahillerin O'na isnat etmeye çalıştığı noksanlıklardan münezzeh olduğunu açıklıyor: "Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir." (Saffât, 180)
Müminler, izzeti aziz olan Allah katında ararlar. Onlar kendi kardeşlerine karşı gayet alçakgönüllü, mütevazı ve merhametli; ama düşmanlarına karşı izzet (güç ve şeref) sahibidirler. Onların karşısında pısırık, sünepe, teslimiyetçi ve hakkını bile savunamayacak kadar korkak değildirler:
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve izzetli bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah'ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir." (Maide, 54)
Zalim yöneticiler, bir ülkeye zorla girdikleri zaman orasının huzurunu bozarlar, mallarına ve onları ayakta tutan değerlerine saldırırlar. Şerefli insanları (izzetli kimseleri) zelîl hale getirirler, onları aşağı bir duruma düşürürler (Neml, 34)
Yukarıdaki ayeti kerimelerde görüldüğü gibi Kur'an, gerçek izzetin iman etmekle elde edilebileceğini müjdeliyor. Bir başka ifadeyle Allah (c.c.), Kur'an'ın davetine uyarak iman edenlere iki dünyada da saadetin yanında, izzet de vereceğini duyuruyor. Müminler gerçek izzet sahibidirler ve onlar her bakımdan izzetli ve şerefli kimselerdir.
Ne yazık ki, içinde yaşadığımız modern dünyada Müslümanların arasından çıkan bazıları kendilerini ve sahip oldukları değerleri aşağı ve zelil; buna karşın Kur'an'ın müşrik, müfsit ve zalim dediği kimseleri ise, üstün görüyorlar. Onlara hayran oluyor, onların peşinden gitmeye, onlar gibi olmaya çalışıyorlar. Onların bu zayıf tarafını bilenler de onlara tepeden bakıyor, onlara karşı kibirleniyor ve onları kullanabildiğince kullanıyorlar.
Kimileri de münafık tavırlarla Müslümanlara karşı kibirleniyorlar. Kendilerini izzetli, müminleri zelil ve hakir kabul ediyorlar. Onlar hakkında sefih (kafasız) gerici, çağdışı, çember sakallı, fundamentalist gibi çirkin şeyler söylüyorlar. Hâlbuki Kur'an'a göre üstünlük, şeref ve izzet soyla, zenginlikle, bir ülkeye mensup olmakla, diploma ile değil; iman ve o imanın getirdiği ahlâkla kazanılır. Mümin, fakir olsa da izzet sahibidir.
Ragıb el-İsfehani Kur'an'da Allah'a, Resulüne ve müminlere mahsus olduğu bildirilen izzeti kesintisiz ve sonsuz olduğu için "hakiki izzet", bunların dışında kalanların kendilerinde vehmettikleri izzeti de "sun'î izzet" şeklinde değerlendirir. Aynı kökten sıfat olan azîz; "güçlü, üstün ve hâkim konumda bulunan, yenilmeyen, eşi benzeri olmayan" anlamlarında hem Allah'ı hem de insanı nitelemek için kullanılmaktadır. Kaynaklarda "izzet bahşeden" mânâsında Muizz kelimesi esmai hüsnâdan biri olarak kaydedilmektedir (İbn Mace, Dua 10; Tirmizi, Deavat 82)
Kur'an-ı Kerim'de izzet on bir yerde aynı kökten, fiil ve isim kalıbında kelimeler ise 120 defa geçmektedir. Bunlardan Aziz, büyük çoğunluğu Allah'ın isimlerinden olarak doksan dokuz ayette yer almaktadır. Bu ayetlerin tamamında Aziz, Allah'ın başka isimleriyle birlikte geçmektedir. Bu isimler Allah'ın mutlak gücünü ve tasarrufunu veya rahmet, mağfiret ve lütufkârlığını ifâde eden ya da ilim ve hikmetine vurgu yapan isimlerdir.
Bir düşünceye göre Allah'ın isimlerinin her birinde kullara bir mesaj vardır. Bundan dolayı aziz isminin bu sıfatlarla birlikte kullanılmasında insanlara hem güçlü olmaları, hem de merhamet, bağışlama, bilgi, hikmet gibi erdemlerle de donanmaları gerektiği yönünde bir mesaj da vardır. İzzet ve türevlerinin Kur'an'da geçen anlamlarıyla hadislerde de kullanıldığı görülmektedir.