İlker Başbuğ, referanduma konu olan yasa değişikliklerini Atatürk üzerinden eleştirme yoluna gitti. Güya Atatürk, “tek adam”lığa, sevgi ve ilginin tek muhatabı olmaya karşı çıkmaktaydı. Şunları dedi Başbuğ:
“İşte bu anda, Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere nasihat olabilecek, yol gösterecek iki düşüncesini hatırlatmak yararlı olacaktır. Birincisi 24 Eylül 1924'te Samsun'da söylediğidir: “Herhangi bir kişiyi istediğiniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, milli varlığınızı bütün sevgilerinize rağmen herhangi bir sevdiğinize vermeye yöneltmemelidir.”
İkinci düşüncesini ise 1930 yılında Yalova'da açıklamıştır:
“Milletin şahıslara, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar bağlanmış olması iyi netice vermez. Bunun tarihte örnekleri çoktur.”
Genel Kurmay eski Başkanının bu söylediklerinde samimi olduğuna inanıyorum. Askeri okullarda aldığı eğitim de bu yöndedir zaten. Ama tarih uygulamaların ve yaşananların çok farklı olduğunu söylemektedir.
Milletin bağlanma oranını ölçebilecek durumumuz yok; ama dayatmaları az çok söyleyebiliriz.
Hâlihazırda büst ya da heykel bulunduran resmi kurumlardan yola çıksak bile en az 80 bin Atatürk heykeli bulunmaktadır.
Atatürk, Osmanlı sultanlarına ait saraylarda kalmıştır ve hiç kimseye sağlığında kendisi için yapılan sayıda heykel yapılmamıştır.
Sağlığında kendisine “mevlidler” yazılmış ve okunmuş, yüzüne karşı yapılan övgülerde kendisi peygamberle hatta tanrıyla eşdeğerde tutulmuştur.
Birkaç örnek sıralayalım:
“Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklâlini yoktan var eden Mustafa Kemal'e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahit analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim.” (Moiz Kohen – Tekin Alp)
“Atatürk ekber! / Atatürk ekber!
Ancak O var Atatürk! / Evliya odur, / Peygamber odur”
(Behçet Kemal Çağlar)
“Soyumun kalbine geçeyim dedin,
Gönülden gelecek her zaman sesin.
Her zaman ırkıma büyük Baş Atam
Tanrılaş gönlüme, Tanrılaş Atam!”
(Mehmet Nurettin Artam)
Buna benzer yüzlerce şiir yazılmış ve bu şiirlerin büyük kısmı sağlığında Atatürk'ün yüzüne okunmuştur.
İlker Başbuğ da iyi bilmektedir ki, halen “Atatürk'ü koruma kanunu” yürürlüktedir ve maalesef ne kendisi ne de başka bir Atatürkçü Atatürk'ün böyle bir kanuna ihtiyacı olmadığını söylememektedir.
Bu ülkede bir TSK komutanı çıkıp “Cumhurbaşkanının sözde değil özde Atatürkçü olması gerektiğini” söylediğinde neden hiçbir Atatürkçü çıkıp şunu söylemedi? “Bu olacak iş değil! Atatürkçülük bu şekilde bütün ahlaki ve kültürel değerlerin yerine alınarak bir dine dönüştürülüyor.”
O yüzden başta İlker Başbuğ olmak üzere tüm Atatürkçülere tavsiyem, bu türden örnekler verdiklerinde biraz da düşünsünler. Gerçeklerle yüzleşmek bazen rahatsız edici olabilir.
“KİM DAHA VAHŞİ?” YARIŞMASI
Son zamanlarda yarışmaların televizyon seyircileri tarafından çok ilgi gördüğü söyleniyor. Bilgiyi değil de dayanıklılığı esas alan bu yarışmalar aylarca sürebiliyormuş.
Küresel emperyalizmin aktörleri arasında da “kim daha etkili imha araçlarına sahip?” yarışmaları düzenleniyor gibi.
Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon, geçtiğimiz günlerde Afganistan'ın Nangarhar bölgesinde, bir DEAŞ grubunu hedef aldığını ve "Mother of All Bombs", yani tüm bombaların anası olarak isimlendirildiği için, kısaca MOAB olarak da anılan bir bomba kullandığını duyurmuştu.
Rusya hemen açıklama yapıp kitlesel katliam araçlarında hiç de geri kalmadığını duyurdu.
Rus uzmanlara göre Rusya'nın 2007 yılında geliştirdiği vakum bombası FOAB (Father of All Bombsı) daha etkili. “Tüm bombaların babası” olarak bilinen FOAB, ABD'nin MOAB'ından çok daha güçlü. MOAB'ın 150 metre derinlikteki sığınakları imha etmesine karşılık FOAB, henüz yere düşmeden, atmosferdeki oksijeni kullanarak havada patlıyor ve böylece patlamanın çapı genişliyor. 2007'de gerçekleşen testlerde, FOAB'ın patlatıldığı alanın yanık bir araziye dönüşerek "ay yüzeyini andırdığı" bildirilmişti.
Rusya bir adım öne geçmiş gibi görünüyor.
Daha önce Amerika'nın himayesindeki israil, Gazze'ye karşı Fosfor Bombası kullanmış ve bu birleşmiş milletlerce de kabul edilmesine rağmen Amerika, israil'e bir yaptırımda bulunulmasını “veto” ile engellemişti.
Yakın zamanda Rusya'nın himayesindeki Suriye rejimi kimyasal silah kullandı ve bu konunun araştırılması Rusya'nın “veto”suyla engellendi.
Yani demem o ki,
Vahşette yarışanlar eniklerine de sahip çıkıyor.
ÇARK ETME YARIŞMASI
Türkiye'de çark etme konusunda rekorlar kıran Kemal Kılıçdaroğlu'na uluslararası arenada ciddi bir rakip çıktı: Donald Trump.
Suriye konusunda “Esed'in gitmesi gibi bir önceliğimiz yok” dedikten birkaç gün sonra kimyasal silah bahanesiyle “Esed gitmeli” açıklamaları yapan Trump geçenlerde çark etme konusunda epey mesafe kat ettiğini gösteren yeni açıklamalara da imza attı.
Evet, üç konuda 24 saat içinde çark etti Trump.
NATO, Çin ve ABD Merkez Bankası ile ilgili söyledikleri uzun süre eleştiriliyordu.
Önce üç açıklamasına ve sonraki gün hangi sözlerle çark ettiğine bakalım:
Trump, NATO'yu eleştirdi ve ittifakın "köhne" olduğunu söyledi. Ertesi gün NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile olan görüşmesinde "NATO'nun köhne olduğunu söylemiştim. Artık köhne değil" ifadelerini kullandı.
Donald Trump, Çin için "kur manipülatörü" nitelemesini kullandı ve Çin'in ekonomik anlamda ABD'ye "tecavüz ettiğini" söyledi. Bir gün sonra Wall Street Journal'a verdiği söyleşide Çin'i "kur manipülatörü" olarak nitelemekten vazgeçtiğini söyledi.
Amerikan başkanı, ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Janet Yellen'in "Washington'daki güç odaklarını kontrol eden gizli küresel komplonun üyesi" olduğunu iddia etti. Bir gün sonra Janet Yellen'e saygı duyduğunu söyledi.
Bu kadar hızlı çark etme başınızı döndürdü değil mi? Ama alışırsınız bir süre sonra. Medya alıştırır ve hatta “çark etme”nin faziletlerine dair bilgi bombardımanına da uğrayabilirsiniz.
Öncülüğün Amerika'ya geçmekte olmasından dolayı üzülüyorsanız biraz bekleyin derim. Tamam, Trump bu işe hızlı girdi; ama Kemal Beye yetişmesi zor. Adam bir günde çark ederken bizimki 4 dakika sonra bile bunu başarabiliyor. Var mı öyle bir hız?