İki bin sekizden sonraki en kapsamlı ve en kanlı saldırılardan biri daha geride kalmış gözüküyor. Geride yıkım ve acı yüklü yürekler bırakarak. Yüz altmış bir ölü ve bin yüz yaralı… Birkaç günlük vahşi saldırının bilançosu bu…
Bütün bu acılara rağmen zafer ilan etmek doğru mu? Duygularını bir kenara bırakmak mecburiyetinde olan siyasileri bile ağlatan, duygu yüklü, yürek burkan manzaralara rağmen muzaffer olduğumuzu açıklamak ne kadar doğru? Yoksa bu tür hesaplar yapılırken yaralı gönüller, duygular kaale alınmamalı mı?
Ya da bu sonucu bazılarının zafer olarak değerlendirmesi hakları iken bazılarının ise aslında başlarına vurmaları mı gerekiyor.
Evvela duygularımızı bir kenara bırakarak bazı verilerle bu sonucu değerlendirelim.
İki bin sekiz yılındaki Furkan savaşı yirmi gün sürmüş ve binden fazla Filistinli hayatını kaybetmiş beş bine yakını da yaralanmıştı. Son saldırı ise bir hafta sürmüş ve iki bin sekiz Furkan savaşına kıyasla daha az şehit ve yaralı ile geçiştirildi.
Yine Furkan savaşında israilin kayıpları kara harekâtından sonra oluşup atılan roketler İsraillileri korkutmaktan başka bir şey yapmamışken son savaşta atılan roketlerle beş israilli öldürüldü, üstelik Furkan savaşında Demir Kubbe diye israilin bir hava savunma sistemi olmadığı bu savaşta ise dünyanın en donanımlı hava savunma sisteminin devrede olmasına rağmen… Ayrıca israilin merkezinde Tel Aviv’de askeri merkezin yanında bir otobüse saldırı yapıldı ve saldırıyı yapanlar kaçmayı başardı.
Ek olarak israil ordusuna ait bir F-16 savaş uçağı ile bir insansız savaş uçağı düşürüldü. Üstelik ilk üç gün boyunca israil kara harekâtını kesinleştirmiş olmasına rağmen üçüncü günün sonunda Hasan Nasrallah’ın da ifade ettiği gibi saldırıların hedefine ulaşması yönünde hezimet yaşamasından dolayı kara harekatına cesaret edemedi. Oysa Furkan savaşında tereddüt yaşamamıştı.
Bütün bu kıyasları göz önünde bulundurduğumuz zaman, bu bir başarıdır, dolayısı ile zafer olarak değerlendirilebilir. Ancak şu gerçek de var ki bugün Furkan savaşına nazaran şartlar daha çok bizden yana idi…
Bir; Furkan savaşı özerk yönetim dâhil bütün Arapların fiili desteğini arkasına almıştı. Hatta Furkan savaşnın; “Biz Ortadoğu’da ikinci bir Hizbullah istemiyoruz” gibi tahriklerle başlatıldığı bile söyleniyordu. Bugün ise bu sözleri sarf edenlerin yerinde İslam âlemindeki uyanışın tartışmasız en etkili ismi, İhvan vardı.
Furkan savaşını siyasi olarak Erdoğan tek başına göğüslerken bugün ise kara harekâtına karşı; “Ne kendimi ne de halkımı durdurabilirim” diyecek kadar Filistin’in arkasında duran bir Mursi vardı. Hem bugünün Erdoğan’ı hem içte ve hem de dışta Furkan savaşındaki Erdoğan’dan çok daha güçlü idi.
Arap baharının da korkusu ile diğer Arap ülkeleri de kerhen de olsa Filistin’in arkasında durmak zorunda kaldı.
Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda Filistinlilere bir şey deme hakkına sahip değiliz, onlar açısından bu bir zafer olabilir ve zaferdir de… Ancak aynı durumun diğer İslam âlemi için geçerli olduğu kanaatinde değilim. İsrailin tüm destekçilerinin dertlerinin başlarından aşkın olduğu bir dönemde israile bir daha böyle bir şeye girişemeyeceği bir ders verilebilirdi. Ama maalesef gene aza kanaatle, ölen öldü bari enkazdan ne kurtarabildiysek düşüncesi ile hareket edildiğini düşünüyorum.
Bu arada başta Başbakan olmak üzere diğer Müslüman liderlerin, Mursi’nin, her zamanki gibi Hasan Nasrallah’ın, İran’ın yaptıkları girişimler takdire şayan girişimler. Ama bu girişimler görüldüğü gibi tek başına israilin katliamlarını azaltabiliyor ama durduramıyor. Bu katliamların durdurulabilmesi için Ali Bulaç’ın da dediği gibi hem Mısır ve hem de Türkiye yaptıklarından daha fazlasını yapmalıdırlar.
Bir Müslüman’ın kanının çok daha değerli olduğunun anlaşıldığı zamanlara ulaştırması dileği…