Bir eğitim-öğretim yılı daha kapıyı çalmak üzere iken müfredat ve ders kitaplarındaki değişiklik, bir kesim tarafından eleştirilmeye devam ediliyor.
Türkiye'de eğitim-öğretim müfredatı gibi ders kitapları da Batı'nın kötü bir taklidinden ibaretti.
Müfredat ve kitaplar, adeta “Tam Batılılaşamadığımız için geri kalıyoruz?” tezinin ispatı için hep Batı çizgisinde ama Batı'nın gerisinde tutuluyor; öğretmen ve öğrencide Batılılaşma eğilimi güdülenmeye çalışılıyordu.
İdeolojik anlamda ise müfredat ve kitaplar, aslında ulusal solculuğun Türkiye versiyonu şeklinde hazırlanırdı. Bazı isimleri yer değiştirdiğinizde bu kitapların ideoloji bakımından Tunus, Cezayir, Irak ve Suriye'de okutulan ders kitaplarından bir farkı kalmıyordu. Türkiye gibi bağımsızlık mücadelesi vermiş bir ülkenin eğitim dokümanları sömürgeciliği pekiştirme mantığı içinde üretiliyordu.
Yıllar sonra bu alanda yapılan bir değişimle müfredat ve dolayısıyla ders kitaplarının mantığında “sınırlı” bir düzeltmeye gidildi. Örneğin bugüne kadar ders kitaplarında yer almayan cihad kavramı ders kitaplarına alındı, tesettür konusu siyerde işlenmeye başlandı.
Cihad ve tesettür, İslam âleminin iki ayırıcı hususudur. Müslümanlar, yüzyıllar boyunca cihadla, pek çok amaçlarını gerçekleştirmenin yanında, namuslarını dış güçlerin saldırılarından koruyacaklarına inanmışlardır.
Bu iki husususun işlenmesinde sadece sıradan bir bilginin verilmesi değil, bir antiemperyalist yaklaşım söz konusudur: Memleketin dış güçlere karşı fiili ve kültürel korunması en öz şekilde ancak bu iki hususla işlenebilir.
Dolayısıyla müfredatın bu kısımlarındaki değişiklikten rahatsız olanlar, fiili ve kültürel işgalden yana bir tutum içindedirler. Eğitim bilimleri açısından ise onlara göre “yobazlık”, “Batı'nın gerisinde kalmak” olduğuna göre kendilerinin bildikleri anlamda yobazdırlar. Zira bugünün Avrupa'sında ders kitaplarında cihad kavramı işlenmez ama bir lise öğrencisine bitirme ödevi olarak cihad konusu verilebilmekte, öğrenci bunu öğretmen ve arkadaşlarının huzurunda bir sunum biçiminde anlatabilmektedir. Batı'nın modern mantığında eğitim, dünya gerçeklerine gözünü kapatamaz. Dünyada cihad gerçekliği söz konusu ise bu gerçeklik bir şekilde eğitimde yansımasını bulacaktır.
Bizim yobaz Batıcılarımız, “ilericilik” edebiyatı yaparken modern Batı ile ilgili bu basit hususu anlamayacak kadar Batı'nın gerisine düşmüşler ve daha doğrusu bir sömürge unsuru olarak zihnen hep Batı'nın gerisinde kalmak için tasarlanmışlardır. Böylece Batı “modern uygarlık olarak” daima “ulaşılmaz ufuk” olacak, onlar hep o ufka koşmak için çırpınacaklar; Batı hep baş olacak, onlar hep kuyruk; Batı hep efendi olacak, onlar hep hizmetkâr… İslam dünyasında bu mantığın izalesi, çok daha güçlü fikrî bir cihadı şart kılmaktadır.
Bu “gerici ilericiler”in memleketi götüreceği yer hep düşük yerde olmaktır. Onların zihniyetiyle meseleler ele alınamaz.
Ders kitaplarındaki değişiklikler mütevazıdır ve hepsi olumlu yönde de değildir. Bunun için eğitim-öğretimi düzenleyen anayasa maddesi ve eğitimin temel amaçları ile ilgili kanunla birlikte müfredat daha köklü bir şekilde değişmelidir. O tür bir değişimle ders kitapları içerik olarak olduğu kadar biçim olarak da ulusalcı sol kalıplardan kurtulmalıdır.
Değişikliklerin aşamalı olması değişim gerçeği açısından olumlu olsa da söz konusu olan eğitim-öğretim olunca yapılan kısmı değişikliklerle öğrencinin bir karmaşaya sürüklenme tehdidi söz konusudur.
Müfredat, öğrencinin zihin programıdır; ders kitapları, bu zihin programının açılmışıdır. Mevcut hâliyle bu program, “net” değil, “karmaşık” bir insan tipi olarak karşılık bulacaktır. Dünya gerçekliği ise böyle bir karmaşıklığı kaldırmaz.