Bu ümmet çok badireler atlattı. Birçok kara çarşambalar gördü, geçirdi. Bütün bunlardan elbette bazı dersler çıkardı.
Bir kere yeryüzünün zalimleri ile kurban, hayran şeklinde yalvarıcı bir tonda konuşulduğunda, hiç kimse bizlerin gözyaşına bakmıyor. Bunu iyice belledik.
Bizler karşıdaki emperyaliste saygılı oldukça, karşısında el pençe divan durdukça, o bizlerden daha ne koparabilirim derdinde oluyor. Bunu da anladık.
Bunun adı zillettir.
İyisi mi adam gibi bir duruş sergilemek. İslam Tarihinin en önemli savaşı Bedir'dir. Neden? Çünkü ilk defa Kureyş'e haddi bildirilmiş, kullanılan Şam ticaret yolunun öyle çantada keklik olmadığı beyan edilmiştir. Zaten Peygamber'in Bedir ehline ayrı bir ehemmiyet verdiği ortadadır.
Bu camianın şehitleri hepsi değerlidir. Ancak Muhammed Ata'nın yeri başkadır. Çünkü o güne kadar İslami kesime hunharca saldıran ve her türlü zulmü reva verenlere hadleri bildirilmiş ve bundan böyle buraların yolgeçen hanı olmadığı belletilmiştir.
Bunun adı da izzettir.
Tabiatta caydırıcılık diye bir denge unsuru var. Canlılar kendilerini koruma adına karşı tarafı hamle yapmamaları gerektiği hususunda, savunma mekanizmalarının olduğu hissini verirler. Örneğin bazı arılar zehirli olmadığı halde zehirli arıları taklit ederler. Veyahut bazı kuşlar kendilerini savunmak için ok fırlatırlar.
Kanaatimce bu günkü İslam devletlerinin en önemli sorunu caydırıcılık güçlerinin olmaması ve kendilerini garantiye almak için de emperyalistlere güvenliklerini havale etmeleridir.
Bu amaçla başımızdaki sözde devlet adamlarının, her türlü zilleti kabul edecek tarzda tavır ve davranışlarını sergilediklerini görüyoruz. Bu da aç kurtlar misali ağızlarının salyaları akan emperyalist ülkelere cesaret vermektedir.
Bakınız son günlerde ABD'nin Tel Aviv'deki Büyükelçiliğini Kudüs'e taşımak istediği ve bu şekilde Kudüs'ü israil'in başkenti olarak ilan etmek istemesi ile ilgili basına bilinçli haberler sızdırılmaktadır.
Herhalde söylemeye gerek yok. Bunun adı zillettir. Bu güne kadar verdiğimiz tavizlerin tavan yapmasıdır. Çünkü emperyalist ABD, karşısında caydırıcı bir güç görmemektedir.
Oysa caydırıcı gücümüzün olduğu dönemlerde adamların dansını bile engellemişiz. Kanuni Sultan Süleyman, Fransa'da yapılan dansı işitince Fransa Kralına bir mektup yazmış. Mektubunda Fransa'da böyle bir melanetin yapıldığını ve buna son verilmesi gerektiğini belirttikten sonra; “Hemhudut olmaklığımız dolayısıyla, iş bu rezaletin memleketime de sirayeti ihtimali muvacehesinde, Name-i Hümayunum elinize ulaştığından itibaren derhal son verilmediği takdirde, bizzat Orduyu Hümayunumla gelip men'e muktedirim!..” diyerek isteğinin yerine getirilmediği takdirde başlarına neler geleceğini beyan etmişti.
Padişah ferman buyurdu. Fransa dansı durdurdu.
Bunun adı izzettir.
Bu durum Osmanlı'nın muhteşem sayıldığı bir dönemde yaşanmıştı. Gelin görün ki Osmanlı'nın hasta görüldüğü II. Abdülhamit zamanında dahi, Fransa ve İngiltere'de oynanmak istenen ve Resulullah (sav) ile İslam'ı küçültücü ifadeler içeren bir tiyatro oyununun oynanmasına mani olunmuştur.
Bu anlamda ABD'nin Rıza Sarraf üzerinden Türkiye'ye tabiri caizse ayar çekmeye çalıştığını hemen herkes söylüyor.
Evet, bence de.
Git ey zillet, gel ey izzet.