İnsanlardan bazıları vardı ki Allah Teâlâ onları yakından tanır ve sever.* Yer ve tüm gök ehline de onu tanıtır ve sevdirir. Şu hadiste belirtildiği gibi: “Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cibril’i çağırır ve ‘ben falanca kulumu seviyorum, onu sen de sev’ buyurur. Cibril de o kulu sever. Sonra gök ehline seslenerek; ‘Haberiniz olsun, Allah falanca kulu seviyor, onu siz de sevin!’ der. Onu gök ehli de sever. Sonra o kul için yeryüzünde kabul ve kullar arasında ona karşı sevgi konur.”
Yine insanlardan bazıları vardır ki Allah onları tanımaz, sevmez, gök ehli de onları tanımaz ve sevmez, ölümlerine de gök ağlamaz. Resulullah aleyhisselam bunların durumunu da şöyle anlatmıştır: “Allah Teâlâ bir kula buğzetti mi Cibril’i çağırarak : ‘Ben filâna buğzediyorum, ona sen de buğzet!’ der. Ve Cibril ona buğzeder. Sonra semâ ehli arasında : ‘Allah filâna buğzediyor, ona siz de buğzedin!’ diye seslenir. Onlar da kendisine buğzederler. Sonra o kul için yeryüzüne buğz konur.”
Her fani gibi Mehmet Sudan Ağabeyimizi de ebediyete yolculadık. Allah mekânını cennet eylesin. Ömrünü İslam’a hizmetle, muhaceret, zindan ve fedakârlıkla geçirmiş bir ağabeyimizden ayrılmak, bizler için bir kayıp ve acı verici bir durumdur. Sonuçta hepimiz misafirhane olan bu dünyadan ebedi yurdumuza göç edeceğiz.
Mehmet Ağabey, medyatik, tanınan bilinen bir şahsiyet değildi. Hayatı, yaşantısı, ailesi hiçbir zaman gözler önünde olmadı. Onu tanıyan, beraber kalan, nasıl bir cevher olduğunu bilen sınırlı sayıda insan vardı. Yaptıkları, başından geçen sıkıntı ve badireler anlatılsa, hikâye, roman, film olarak insanlara sunulsa eminim ki vicdan ehli her insan onu ve onun gibilerini kahraman ilan eder. Ama o ve onun gibilerin derdi bu olmadı ve olmayacaktır da. Çünkü onların Allaha karşı görev ve sorumluluklarını ihlasla yerine getirmekten başka bir amaç ve gayeleri olmadı. Yalnız Allah’ı sevmek ve O’nun sevgisini kazanmak. Yukardaki hadisin de açıkladığı gibi insanlar onu tanımasa da Allah ve gök ehli onu çok iyi tanıyor, seviyor ve onunla ünsiyet kuruyordu. İnsanlar tanımasa bilmese de Allah biliyor tanıyor, bu bize yeter, diyenlerdendi Mehmet Ağabey.
Mehmet Ağabey, çocuklarına holdingler, villalar, banka hesaplarında birikmiş milyon dolarlar bırakmadı ama onurla, şerefle sahiplenecekleri bir isim ve her şeylerini feda edebilecekleri bir davayı miras olarak bıraktı.
Onu tanıyan, bilenler Mehmet Ağabey için ‘sahabe gibi adam’ derlerdi. İsmi anıldığında yüzlerde bir rahatlama, sevgi ve saygı belirirdi. Cezaevinde kendisiyle kısa da olsa bir beraberliğimiz oldu. Beraber olduğum bu süre içerisinde hilm, tevazu, edep ve samimiyetine, dava dışında hiçbir maddi tasa ve kaygısının olmadığına bizzat şahit oldum. Sahabeleri görmedik ama hayatlarını okuduğum kadarıyla ‘sahabe gibi adam’ sıfatını hak ediyordu. Aynı ortamda kalmamıza rağmen her yanına gelişimde ayağa kalkar ve ben oturmayıncaya kadar da oturmazdı. Yaşça benden büyük olmasına rağmen bana ‘Mehmet Abe’ veya ‘Mehmet Hocam’ diye hitap ederdi. Bundan son derece rahatsız olur ve utanırdım.
Önümüzdeki süreçte ağabeyimizin hayatını, mücadelesini anlatan materyaller hazırlanarak insanların istifadesine sunulmalıdır. Özellikle yeni nesil ve gençlere, Allah ve gök ehlinin yakından tanıdığı ama insanların tanımadığı bu şahsiyetler tanıtılmalıdır. “Bu çağda ve zamanda nasıl sahabe gibi yaşanılır”ın cevabı somut bir şekilde verilmelidir.
Elhamdülillah saydığımız ve sayamadığımız tüm bu güzelliklerin kaynağı İslam’dır, Kur’an’dır, Sünnet-i senniye ve hizmetin bereketidir. Aramızda tanınmayan, bilinmeyen nice Muhammed ağabey gibi ağabeylerimiz var. Yeni Ağabeyler yetiştirecek kaynaklar elimizde mevcuttur. Yeter ki azmedelim, gayret edelim, şartları oluşturalım.
Allah Teâlâ Kur’an ve Sünnetten beslenmiş ağabey ve kardeşlerin yolundan gitmeyi bizlere nasip etsin. Onlara da rahmet ve selamet versin.
*Allah Teâlâ’nın ilmi her şeyi kuşatmıştır, Ona gizil saklı hiçbir şey yoktur. O her şeyi bilir. Buradaki tanıma, ondan razı olma, sevme manasında kullanılmıştır.