Sevda dedik, göze aldık ölümü… Dava dedik, şerbet gibi tattık ölümü… Cennet dedik, acısını unuttuk sevdik ölümü…
“Babacığım! Kuşağımdan başka bir şey bulmadım.
“Babacığım! Kuşağımdan başka bir şey bulmadım.
—Kuşağını ikiye böl; birisiyle azık torbalarını, diğeriyle su kaplarını bağla.
Peşinden Resulullah (a.s.m)’ın duası…
—Allah bu kuşak yerine sana cennette iki kuşak versin!”
İki kuşaklı Esma bint Ebubekr’imiz var bizim.
Mağaraya her gün yorulmadan azık taşıyan, cehdiyle göz dolduran bir mücahidemiz var asırlar öncesinden…
Ve şimdi… Bize fedakârlık dersini, kendini davanın içinde eriterek veren Esma’nın varisleri de var. Babası onu gelinlikler içinde görmüş rüyasında. Düğünün vaktini sorunca, öğle vakti olacağını söylemiş… Dediği vakitte şehid olmuş Adeviyye’nin gelini, Esma bacımız…
Zaten ölüme nişanlıydın doğduğunda… Nerden bilirdin şehadetin düğün günün olacak…
Ey Mısır’ın ölmez şehidleri!
Yeryüzünün damarlarına kan verdiniz.
Yeryüzünün ölü ruhlarına can verdiniz.
Solmuş umutlara bahar, solgun yüzlere hayat verdiniz.
Her birinizin adı, hakla batılın arasını ayıran Furkan…
Her birinizin şânı, yüreklerimizde kaynayan volkan…
Sevda dedik, bu öyle kolay değil. Baş koyduk bu yola, geri dönmek mü’mine yakışır değil.
Adeviyye’de, Pakistan’da, Saraçhane’de, İstasyon Meydanı’nda birleşen ümmettir. Şehadet ve akan kan kayıp değil, berekettir. Zindanda olsak da, siz anlamayın biz özgürüz! Sesimizi kıssanız da Allah’ın ipine sarılmış, bir bütünüz…
“Sevinin Mehmedim başlar yüksekte
Ölsek de sevinin eve dönsek de
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir.
Gün doğmuş, gün batmış…
Ebed bizimdir!”
Siz ey batıl taraftarları! Habil’den başladı zulmünüz… Zekeriya’yı, Yahya’yı hunharca katlettiniz. Hamza’yı delik deşik ettiniz… Oklarınız Ali’den Hüseyn’e, Benna’dan Esmalara, Ammarlara kadar saplandı. Ama görün ki ölmedik, korkmadık ve geri dönmedik. Kızıl laleler boy verdi… Tohumları toprağa düştü, insanlığa can verdi. Karanlığın bir gün elbet yırtılacağına dair verdikleri ahid hiç eskimedi.
Allah yolunda ölüp, tekrar dirilip tekrar ölmeyi arzulayan Peygamber’in izinden gitmekten şekva etmedi!
Söyleyin, hangi keskin nişancılar alabilir canımızı? Hangi bombalar bizi yok edebilir, hala anlayamadınız mı?
Ey Müslüman kadınlar! Biz evlerimizde incik boncukla uğraşırken, Mısır’da meydanlar kanla temizleniyor.
Biz ufacık dertlerimizi dağ edip feveran ederken, Mısır’da anneler ciğerparelerini şehadete uğurluyor. Genç kızlarımız kilo alma verme derdiyle yatıp kalkarken, daha on yedisinde Esma’lar şehid oluyor.
Biz dünya ile meşgul olmaktan yorulurken, onlar cennette kendilerine köşkler hazırlıyor…
Nur yüzlü Şehide Esma! Biz de sana baban gibi “Elveda” değil, “Görüşmek Üzere” diyoruz. Yolun yolumuz olsun, and içiyoruz. Sizler gibi sağlam bir inançla, aşk ve vefayla, hasret ve umutla yürümek… Yani son nefese dek kutlu yolda yürümek… O zaman da gelsin bir güzel ölüm, baş göz üstüne… O ölüm bize de nasip olur mu, sevgili kardeşim…