Bu aralar gerek siyasette ve gerek medyada gençlik, gençliğe sahip çıkmak ve dolayısıyla gençlerin kaldığı öğrenci evleri gündemin en sıcak konusu olarak halen yerini korumaktadır. Bu itibarla yazarçizerlerin içine saplandığı bu polemiğe girmiyorum. Ancak Müslüman bir ailenin dikkat etmesi gereken bazı hususlar hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
Hiç şüphesiz yüce Allah’ın bize verdiği en güzel nimetlerden biri de bize bir ihsanı olan çocuklarımızdır. Onları dünya hayatımızın süsü, gözümüzün nuru olarak görürüz. Ancak bu son derece değerli olan nimet, aynı zamanda büyük bir imtihanımızdır da. Bu nimetin kıymetini bilmeyip ihmal edersek hem çocuklarımıza hem de kendimize yazık etmiş oluruz. Bilmiş olalım ki canımızdan çok sevdiğimiz yavrularımız, bizim için en büyük nimet iken helak edici bir fitneye de dönüşebilirler.
Çocuklarımıza karşı en önemli sorumluluğumuz, onları en iyi şekilde eğitip İslam ahlakıyla terbiye etmemizdir. Zira Allah (CC) bizi bundan ötürü sorguya çekecek, hesap soracaktır. Eğer bu sorumlulukları hakkıyla yerine getirirsek bu bizim için ebedî mükâfat vesilesidir. Bakınız Cenab-ı Hakk bu konuda ne buyuruyor:
“Bilmiş olunuz ki mallarınız ve çocuklarınız sizler için birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah’ın katındadır.” (Enfal: 28)
Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de çocuklarımıza karşı görevlerimizi şöyle vurgulamaktadır: “Hepiniz çobansınız (yöneticisiniz) ve hepiniz mahiyetinizde (yönetiminiz altında) bulunanlardan sorumlusunuz.” (Riyazu’s Salihin, s. 281)
“Çocuklarınıza güzel davranıp iyilikte ve ikramda bulununuz. Onları en güzel şekilde terbiye ediniz. (İbni Mace, C. II/1211)
Çocuklarımıza karşı birinci derecede sorumluluğumuz, onları Allah’ın rızasına uygun bir ahlak ve edep ile eğitip yetiştirmektir. Çocuk, güzel terbiyeyi ilk önce aile ocağından alır. Ailede sergilenen bütün tavır ve davranışları, bir fotoğraf makinesi gibi kaydeder ve büyüyünce de bunları hayatına yansıtır. Eğer aile içerisinde İslami ahlak ve terbiyeye dayanan tavırlar davranışlar sergilenmişse çocuklar da aldıkları bu terbiyeyle toplum karşısına çıkar ve o nispette uyum sağlarlar. Nitekim pedagoglar ve çocuk ruh sağlığı bilimcileri, suç işleyen çocukların genellikle sağlıklı bir aile ve çevre ortamında yetişmediklerini söylerler.
Bu sebeple aile içi eğitimin yanı sıra çocuklarımızın çevre ile ilgili ilişkilerini de takip etmeliyiz. Sigara ve uyuşturucu, müstehcen yayınlar, kötü arkadaş çevresi ve en önemlisi de sosyal medya, sanal oyun ve eğlenceler gibi dini ve ahlâkî değerlerimize ters düşen zararlı alışkanlık ve akımlardan çocuklarımızı korumak zorundayız. Aksi takdirde çocuklarımızın bu dünyada göz göre göre suç batağına itilmiş olmalarına, ahirete de zebanilerin eliyle yerlerde sürüklenerek cehenneme atılmalarına seyirci kalacağız. Yüce Rabbimiz, çocuklarımıza karşı bu sorumluluğumuzu şöyle haber vermektedir:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” (Tahrim: 6)
Bu ayetle ilgili olarak Hz. Ömer gibi ashaptan bazıları, “Ya Resulallah! Kendimizi ateşten nasıl koruyacağımızı biliriz. Ama çocuklarımızı nasıl koruyabiliriz?” diye sorunca Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Allah‘ın, sizi nehyettiği şeylerden onları sakındırır ve Allah’ın emrettiği şeyleri onlara emrederseniz onları korumuş olursunuz.” (Elmalılı, VII/5122)
Şu halde çocuklarımızı yetim gibi sahipsiz bırakmayalım. Yetim, sadece ana-babası ölmüş olan değildir. Kendisiyle ilgilenilmeyen, eğitimi ve terbiyesi ihmal edilen çocuk da yetimdir. Bu nedenle geleceğimizin teminatı olan yavrularımızla yeterince ilgilenelim. Onları, yüce Rabbimizin emirleri doğrultusunda dini ve ahlâkî değerler çerçevesinde iyice yetiştirelim. Onları, geleceklerini tehlikeye sokacak zararlı işlerden koruyalım. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin şu hadis-i şerifini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım:
“Bir baba evladına iyi bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakmış olamaz” (Tirmizi)