Müslümanlar olarak böyle bir soruya vereceğimiz ilk cevaplardan birisi; birlik ve beraberlikten olacaktır. Fakat iyice düşündüğümüzde birlik ve beraberlik sadece Müslümanlara değil bütün toplumlara güç ve kuvvet verir.
Böyle bir konu açıldığı zaman hepimizin söyleyebileceği epeyce sözümüz vardır. Çoğumuzun hafızasında birliği ve beraberliği teşvik eden, tefrikayı kötüleyen epeyce ayeti kerime ve hadisi şerifin yanında, toplu vurdukça sineler, onu top sindiremez gibi nice beyitler ve büyüklerimizin misalleri vardır.
Fakat başta da söylediğimiz gibi birlik ve beraberlik herkes için bir güçtür, kuvvettir. Matematiğin ve fiziğin herkes için değişmez bir kuralıdır, bizim dilimizle söyleyelim, bu bir Sünnetullahtır.
Birlik ve beraberliğin Müslüman bir topluluğa vereceği fizikî gücün yanı sıra, asıl güçlerini, kuvvetlerini birbirlerinin velileri olmalarından alabileceklerini düşünüyorum.
Ne demektir müminlerin birbirlerinin velisi olmaları? Birbirlerine velayetlerini, vekâletlerini devretmiş olmaları, birbirlerine velayet ve vekâlet yetkisi vermiş olmalarıdır.
Daha açıkçası, birbirlerine emredebilme, yasaklayabilme, birbirlerine müdahale edebilme yetkisi vermeleridir.
Bunu gerçekleştirebilen bir topluluk için bundan daha büyük bir güç ve kuvvet olamaz.
Şimdi böyle bir Müslüman toplumun bir ferdi olduğumuzu düşünelim;
Ben hep iyiye doğru, güzellikler doğru gitmek durumundayım. Çünkü benim iyiliğimi isteyen kardeşlerimle birlikteyim. Ben onlara her iyiliği, her güzelliği bana emredebilmeleri, tavsiye edebilmeleri için yetki vermişim. Kendileri her ne zaman bir iyiliğe, bir erdeme, güzel bir değere sahip olsalar, onu bana da ulaştırma, ondan beni de nasiplendirme ricasında bulunmuşum, aramızda böyle bir sözleşme yapmışız.
Aynı şekilde ben de onlara iyiliği emretmekle mükellefim, çünkü onlar da bana böyle bir vekâlet vermişler, bana böyle bir vebal yüklemişlerdir.
İslam bunu başka kurallarla da desteklemiş, kendisi için sevdiğini Müslüman kardeşi için de sevmedikçe onu gerçek mümin saymamıştır.
Duyarlı bir Müslüman camia içiresinde yaşıyorsam, böyle bir camia içerisinde faaliyet gösteriyorsam, şuna kesinlikle inanmalıyım ki, ben asla hata yapmam, yapsam bile hatamı sürdüremem, hatalı yolda uzun müddet yürümem, yürüyemem. Neden? Çünkü benim kardeşlerim var, derhal beni uyarırlar, bana müdahale ederler, çünkü ben onlara böyle bir yetki vermişim, ben onlarla bu anlamda bir sözleşme imzalamışım. Duyarlı Müslüman bir camia kendisini oluşturan fertlere asla kötülük yaptırmaz, düştüğü hatalar içerisinde uzun müddet yüzüp gitmesine asla göz yumamaz.
Mümin erkekler ve mümin bayanlar… Onlar birbirlerinin velileridir, valileridir, mütevellileridir, vekilleridir, müvekkilleridir. Ve bütün bunların gereği her neyse onu yerine getirirler.
Diyeceksiniz ki, bu senin söylediğin, emri bilma’ruf ve nehy anilmünkerdir, İslam’ın şiarlarından biridir ve bütün Müslümanlar zaten bununla mükelleftir. Evet, öyledir fakat ciddi anlamda ihmal ettiği, göz ardı ettiği bir şiar, hakkında sayısız ayeti kerime ve hadisi şerifler olduğu halde bugün otuz beş farzın, elli iki farzın bile içine sokamadığımız bir şiar, menfaat ve saltanat taraftarlarının işine gelmeyen, bu yüzden buharlaştırılmış bir şiar.
Bugün bu şiarın idealist ve iddialı camialar tarafından hayata geçirilebilmesi biraz daha imkân dâhilindedir.
Peygamber Sevdalıları camiası İslam’ın bu muhteşem kuralına ve kanununa iyi sarılmalı ve ayrı bir önem vermeli, buna işlerlik kazandırmalıdır. Bu duyarlılık bu camianın en bariz vasfı olmalıdır.
Siyaset meydanına çıktığı şu günlerde kendisini başarıya götürecek yegâne gücün bu olduğuna inanıyorum. Yani kendisini oluşturan bütün bireylerinin duyarlı, müdahaleci, birbirlerine iyiliği emreden, kötülükleri yasaklayıp engelleyen, birbirlerinden sorumlu olan bir yapı.
Eğer bunu yerine getirebilir ve sürdürebilirse, bu ülke insanı için, Müslümanca bir diriliş için bir lokomotif, ana gövde olacaktır. Türkiye’de görülmemişi göstermiş, denenmemiş, şimdiye kadar göz ardı edilen bir güç kaynağını yürürlüğe koymuş olacaktır.