Doğu Türkistan STK'lar birliği tarafından Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği konferans salonunda düzenlenen basın toplantısı Mahmut Can tarafından okunan Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başladı.
Toplantıda konuşan Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Cemiyeti Genel Sekreteri Dr. Nureddin İzbasar, Doğu Türkistan'ın işgal altında olduğu 1949 yılından 1997 yılına kadar yapılan en büyük katliamın "Gulca Katliamı" olduğunu söyledi.
"Kadir gecesinde ibadet eden kadınların bulunduğu eve baskın yapıldı çok sayıda kişi şehid edildi"
İzbasar, "Doğu Türkistan şu anda tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Yok, olmakla var olmak arasında mücadele etmektedir. Gün geçmiyor ki kötü bir haber gelmesin. Bundan 24 sene önce 4 Şubat 1997’de Doğu Türkistan’ın en önemli kültür merkezlerinden biri olan Gulca'da Kadir Gecesinde kadınların bir araya gelmelerine tahammül edemeyen Çin yönetimi kadınların bulundukları eve baskın yapıyor. Oradaki kadınları gözaltına alıyor. Gözaltı sırasında ve karakolda aşırı güç kullanımından dolayı birçok bacımız şehid oluyor." dedi.
"Halkın üzerine rastgele açılan ateş nedeniyle 400'den fazla kişi şehid edildi"
Yaşanan olay sonrasında yaklaşık 700-800 civarında gencin sokaklara çıkarak Çin hükümet binasının önüne yürüdüğünü ve olayları protesto ettiğini söyleyen İzbasar, "Taşkınlık yaşanmadan, barışçıl şekilde gerçekleşen yürüyüşe de Çin Komünist Partisi yönetimi tahammül edemiyor ve gençlerin önünü keserek rastgele ateş ediyor. Saldırılar sonucu yüzlerce kişi şehid edilirken çok sayıda kişi de tutuklandı. 5 Şubat gecesi Gulca'da hava sıcaklıkları -20'lerdeyken tutuklanan gençler, caddelere dizilerek üzerlerine sıkılan soğuk suyun etkisiyle donarak şehid oldular. Yaşananlara şahit olanlardan akıllarını kaybedenler oldu. Bu gaddarca saldırı 6 Şubat'ta duyuluyor ve halk sokaklara dökülüyor. Yine halkın üzerine rastgele açılan ateş nedeniyle 400'den fazla kişinin şehid edildiği biliniyor. Gulca Katliamı, 1949 senesindeki Çin işgalinden sonra yapılan en kanlı ve acımasız katliam oldu." diye konuştu.
"Türkiye ve Çin arasında Doğu Türkistanlıların iade edilmesine yönelik yapılması planlanan anlaşma iptal edilmeli"
Çinlilerin dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Doğu Türkistanlıları bir şekilde Çin'e götürüp yok etmek için ülkelerle ikili anlaşmalar yaptığını ve çok sayıda İslam ülkesinden öğrencileri aldırdığını, bu öğrencilerin akıbetlerinden haberlerinin olmadığını hatırlatan İzbasar, son olarak şu ifadeleri kullandı:
Katliamın 24'üncü yıldönümü münasebetiyle bir kez daha söylüyoruz. Türk dünyası Doğu Türkistanlıların namusu kirlenirken, bacılarımızın namusları ayaklar altına alınırken sizin namusunuz ayaklar altına alınmıyor mu? Bizim namusumuz sizin namusunuz değil mi? Ne zamana kadar susabilirsiniz? Doğu Türkistan yok olurken bu vicdansızlıklara nasıl dayanıyorsunuz? Biz hayâ edip ağzımıza alamayacağımız zulümleri size söyleyemezsek kime söyleyeceğiz? Biz böyle bir soykırımla boğuşurken Çinliler dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Doğu Türkistanlıları bir şekilde Çin'e götürüp yok etmek için ülkelerle ikili anlaşmalar yapmıştır. 2017 senesinde Mısır'da bizzat operasyon çekerek oradaki öğrencileri Doğu Türkistan'a götürmüştür. Akıbetlerinin ne olduğunu da bilmiyoruz. Endonezya, Pakistan ve birçok İslam ülkesinde bulunanları alıp götürüyor. Amerika ve Avrupa'dan ses çıkarken Müslümanların yaşadığı ülkelerde ise Doğu Türkistanlılar Çin'e iade edilme girişimleri oluyor. Türkiye'de yaşayan Doğu Türkistanlılar da 2017 yılının Mayıs ayında geri gönderilmeleri için anlaşma imzalandı. Bu tarih de toplama kamplarının başladığı tarihtir. Doğu Türkistan STK'lar birliği adına Türkiye ve Çin arasında imzalanması planlanan anlaşmanın bir daha gündeme gelmemek üzere iptal edilmesini talep ediyorum.
"Çin ekonomik, siyasi ve politik gücünü kullanarak adeta diğer ülkeleri de için içine katarak organize bir suç işlemektedir"
Çin'in dünya üzerinde en fazla mülteci ihracına sebep olan ülkelerden bir olduğunu hatırlatan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD) Yönetim Kurulu Üyesi Av. İbrahim Ergin, "Çin, şu anda mülteci ihracı dışında güvenli ülke bulanlara da yaşam hakkı tanımayan bir ülkedir. Doğu Türkistan dünya üzerinde yok olmaya mahkûm edilen en büyük kitlesel gruptur. Birçok ülkede bu tür kitlesel yok etme çabaları var ama Çin ekonomik, siyasi ve politik gücünü kullanarak adeta diğer ülkeleri de için içine katarak organize bir suç işlemektedir." şeklinde konuştu.
"Burada olmamız bile Doğu Türkistan'da zulüm olduğunun delilidir"
Doğu Türkistan'da kadınların maruz kaldığı sıkıntıları anlatan Doğu Türkistan Nuzugum Aile ve Dayanışma Derneği Başkanı Münevver Özuygur, "Bir anne olarak, bir Müslime olarak başımıza gelen bu zulüm gerçekten haddini aşmıştır. Kaplardan çıkan kardeşlerimizden bazıları yakın zamanda yaşananları bize anlattılar. Orada yaşananlara ait görüntüleri biz bile sonuna kadar izlemeye cesaret edemiyoruz. Bize sürekli olarak 'Doğu Türkistan'da zulüm varmış, bu doğru mu?' diye soruyorlar. Hatta katıldığım konferansta dahi bu soruyu soranlar oldu. Bu tür soruları soranlara 'burada oturup size Doğu Türkistan'ı anlatmam bile bunun delilidir. Hiç kimse memleketini bırakıp başka yerde yaşamak istemez. Ben memleketimi çok seviyorum. Şanlıurfa'dan gelen birisi özlediği kebabı gidip yiyebilir hatta uçakla getirtebilir. Burada olmamız bile Doğu Türkistan'da zulüm olduğunun delilidir. Türkiye'nin 2 buçuk katı büyüklüğünde arazimiz var. Yeraltı yerüstü zenginliklerimiz var." dedi.
"Oradaki kardeşlerimiz örtüsüne sahip çıkamıyorsa burada kılınan namazın, örtünün ne kadar faydası olabilir?"
Özuygur, "Dernek başkanı olarak 2 hafta önce 117 tane dul bayan ile görüştüm. Bu bayanların tamamı orada yaşanan zulümlerin canlı şahitleridir. Çoğu kişi bunun bilmek istemiyor. Çünkü bilirse sorumlu olacak. Bizim başımıza gelenleri duyan ve ses çıkarmayan İslam dünyası bu zulmün kendi başlarına gelmeyeceğinden nasıl emin olabiliyor? Hanımların namusu ayaklar altına alınıyor. Orada kardeşlerimiz şehid oluyor. Peki, biz burada ne yapıyoruz? Camilerde namaz kılma fırsatımız var. Bayanlarımız istediği gibi örtünebiliyor, çocuklarını istediği gibi yetiştirebiliyor, Kur'an-ı Kerim öğretebiliyor. Buradakiler her türlü imkâna sahipken oradaki kardeşlerimiz örtüsüne sahip çıkamıyorsa burada kılınan namazın, örtünün ne kadar faydası olabilir? Eğer onlar için el uzatmazsanız, seslerine ses olamazsanız bu zulmün hesabını nasıl vereceksiniz?" diye konuştu.