12 Eylül ile özdeşleşmiş iki cezaevi vardır: Diyarbakır ve Mamak Cezaevleri. Darbecilerin pilot cezaevleri olarak belirlediği buralarda binlerce insan çok ağır işkencelerden geçmiş, bazıları bu ağır işkenceler altında can vermiştir. Allah rahmet etsin, BDP’li Altan Tan’ın babası Bedi Tan bunlardan bir tanesidir. Oruçlu olduğu bir Ramazan gününde işkence sonucu can vermiştir.
O dönem Diyarbakır Cezaevi’nde işkence görenlerden bir tanesi de Gülten Kışanak’tır. Cezaevi müdürünün köpeğinin kaldığı hücrede, köpek pislikleri içinde işkence görmüş.
Kürtler’in Türkleştirilmeye çalışıldığı bu cezaevlerinde yapılan işkenceler, geçmişte yaşanmış olsa da insanın yüreğini kanatıyor. Gemişe yüreğimizin kanadığı insanlar bugün hem yüreğimizi hem de bedenimizi kanatıyor.
Dünün mazlumu aynı Gülten Kışanak, bugünün zalimine dönüşmüş hem de yalancı bir zalimine...
Hem de basit dünya çıkarları ve oy hesapları için gözü dönmüş bir psikolojiyle üzeri küllenmiş bir çatışmanın ateşini alevlendirecek şekilde...
Hem de kendisine her türlü zulmü yapan devletle barış masasına otururken, kendisi gibi devlet zulmüne uğramış, üstelik kendi ırkından ve akrabaları olanlara savaş dayatarak...
Gülten Kışanak ve BDP’li milletvekillerinin yazılacak çokça akıl almaz tezatları var. Bunların içinden insanı hayrette bırakan, özellikle kadın milletvekillerinin tehlikeli süreçlerde üstenlendikleri rol. Dikkat ederseniz Kürtler içinde ne zaman bir hadise yaşansa, BDP kadın milletvekilleri ön plana çıkıyor ve bu hadiseyi kışkırtarak tehlikeli bir çatışma sürecine dönüştürüyor. Dicle Üniversitesi olaylarında da Aysel Tuğluk’u hatırlayın.
Aysel Tuğluk, Gülten Kışanak ve diğer BDP’li kadın milletvekilleri, annelik yapısı ve hissiyatının kutsallaştırdığı kadın taifesinden. Annelik hissiyatının çıkacak çatışmada ölecek halkın çocuklarını düşünerek çakılan kıvılcımları söndürmesi gerekirken, BDP’li kadın milletvekilleri kıvılcımı yangına çevirmek için benzin taşıyorlar. Hepsini tanımıyorum ve bu yaştan sonra çocukları olur mu bilmem ama tavsiyem; evlenip çocukları sahipleri olsunlar da taş gibi katı kalplerine annelik şefkati gelsin biraz. Belki bu şekilde halkın çocuklarının acısını yüreklerinde hissederler.
Konu BDP’li milletvekillerinin yürek katılığından açılmışken, Nusaybin belediye başkanı Ayşe Gökhan’a değinmeden geçemeyeceğim. Bu belediye başkanı şu anda güney sınırına örülen duvarı protesto etmek için ölüm orucuna başlamış. Bu yönüyle bakıldığında bu kadın onurlu bir direnişçi görünüyor. Ama aynı kadının bir diğer yüzü var ki, örülen maddi duvardan önce aslında kendisi manevi duvar örmüş sınıra ve taş kalbine. Birkaç ay önce PYD’nin Amude’de Kürtler’e yönelik yaptığı katliamdan yaralı kurtulanları sınırdan geçirip Nusaybin’de tedavi etmek istiyorlar. Sınırdan geçerken PYD tarafından taranıyorlar. Buna rağmen sınırdan geçirilen 17 yaşındaki yaralı Kürt genci Berzani Gerno götürüldüğü hastanede vefat ediyor. Cenazesini taşımak amacıyla ambulans için belediye başkanına başvuruyorlar. Ayşe Gökhan ambulans vermiyor. Şimdi biz hangi Ayşe Gökhan’a inanalım; duvarı protesto eden Ayşe Gökhan’a mı, Kürt gencinin cenazesine ambulans vermeyen Ayşe Gökhan’a mı? Kusura bakmayın ama inandırıcılığınız olmadığı gibi, Kürtler’in mazlumiyetini sadece siyasi ranta dönüştürüyorsunuz.
Bu gencin durumunu twitterden paylaşınca, PKK’liler bu genç için “Nusracı olduğu için” dediler. 1-Herkes biliyor ki Amude’de katledilenler Nusracı değildi. 2- PYD/PKK Nusra dışında da Kürt gruplarla savaş halinde. Ölen gençle aynı ismi taşıyan Barzani de herhalde Nusracı olduğu için değil onunla savaşları. 3-Varsayalım ki ölen genç Nusracı, öldürdükten sonra da mı cenazesine düşmanlık edeceksiniz! Ne farkınız kaldı zalim devletten...
Malesef devlet ile barış masasına oturup Kürtler’e ha bire çatışma, savaş dayatan PKK/BDP/PYD’nin varlığı Kürtler içinde birlik, beraberlik ve barışın en büyük engelidir. Kürdistan’ın işgalden kutulup bağımsızlığını hararetle savunanlar, önce Kürdistan’ın PKK işgalinden kurtarmalıdır. Çünkü Kürdistan PKK işgali altında da.
PKK karekteri ve işgali Kürtleri endişelendiriyor. Bu karekterin yeryüzünde ikinci bir örneği Yahudi siyonizmidir. Kadınıyla, çocuğuyla, erkeğiyle, medyasıyla, yalan, iftira, komplosuyla, saldırganlığıyla PKK/BDP karekteri, tipik bir Yahudi siyonizmi karekteridir. Yahudi siyonizmi ile aralarında bir tek fark var; güçtür. Yahudi siyonizminin israil devlet gücüne dönüşmüş olmasıdır fark.
Batman’da yaşanan son hadise öncesi ve sonrasında da BDP/PKK’liler bunu sergilediler. Şimdi siz karar verin, böyle zihniyetin hakimiyeti altında Kürt halkı bağımsız mı olacak?
İnsan kalmak duası ile...