Gün birbirimizin uçlarına bakma günü değildir

Dr. Abdulkadir TURAN

Kanada'nın Quebec eyaletindeki bir camiye düzenlenen terör saldırısında altı Müslüman şehid olup en az sekiz kişi de yaralanırken ABD'nin yeni başkanı Trump, Suudi Kralı Selman'la Suriye ve Yemen'de “güvenli bölgeler” oluşturmak için konuşmuş.

Kabul edelim artık: Dünya, yeni bir çağa giriyor. Bu yeni çağda Trump, bir sebep değil, neticedir. Batı'nın İslam karşısındaki kompleksinin, İslam'ı yenememesinin onu sürüklediği psikolojinin bir görüntüsüdür. Bununla birlikte Trump, ABD'nin hiçbir savaşı kazanamamasının yol açtığı kompleks ve psikolojinin getirdiği bir sonuçtur.

Batı, I. Dünya Savaşı ile İslam dünyasına son darbeyi vurduğuna inanmıştı, II. Dünya Savaşı'na girdiği anda İslam dünyasının önemli bir kısmı görüntüde de olsa onun sömürgesi olmaktan çıktı. O dönemde, Batı ile İslam dünyası arasında tek yönlü bir sınır vardı. Batı, bir sömürgeci güç olarak İslam dünyasının içinde, İslam dünyası ise Batı'nın dışındaydı. Batı, kendi coğrafyasında bir tür korunaklı alandaydı. Neredeyse hiç Müslüman Batılı yoktu. Batı'daki Müslüman göçmen sayısı da yok denecek kadar azdı.

MÜSLÜMANLAR BATI'DA

II. Dünya Savaşı'nda Amerika, savaşın en önemli tarafı olmasına rağmen karasal olarak savaş alanının dışında kalarak kendisini korurken Avrupa büyük bir nüfus kaybına uğradı, ekonomisini ayakta tutacak nüfustan yoksun kaldı, dışarıdan bir denge içinde işçi alımına giderken büyük Müslüman kitleler Batı'ya işçi olarak geçti, buna II. Dünya Savaşı'nın ardından gelen diktatörlerin baskısından kaçan Müslümanlar da eklenince Avrupa'da Müslüman nüfusun niteliği değişti.

Batı'daki Müslüman nüfus, onlarca yıl neredeyse hiçbir asayiş problemine yol açmadı; Avrupa ülkelerinde düzeni bozmadan ekonominin çarkını çevirdi. Müslümanların bir bölümü de olsa örnek yaşamları ile Batı insanının takdirini kazandı.

Avrupa bu süreci yaşarken ABD'de daha çok “beyaz yakalı” denen nitelikli personel gereksinimi çerçevesinde İslam dünyasından göçmen kabul etti, şirketler nitelikli personeli önceden tespit edip çalıştırmak için öğrenci bursları ihdas etti. Çok sayıda Müslüman, ABD'ye öğrenci olarak yerleşip ardından oradaki ekonomik sisteme dahil oldu. İyi İngilizce bilen ama İngilizler gibi yaşamayan bu nüfus, başta Siyahîler olmak üzere nice Amerikalıyı etkileyip İslam'la tanıştırdı.

İslam, fetihlerle giremediği Batı'ya 20. yüzyılda işçi, öğrenci ve teknisyenlerin vesilesiyle tebliğle girdi. Aynı anda bu gelişmeden tam da bağımsız olmayarak İslam dünyasında İslamî hareketler güçlendi, iktidar oldu veya iktidara gelebilecek güce ulaştı. Müslüman olan her Batılı, Yusuf İslam misali İslam dünyasındaki uyanışta bir rol oynadı. Batı'ya yerleşen, büyük Müslüman kitleler de özellikle Pakistan gibi coğrafyalarda İslamî hareketlere yeni bir enerji sağladı.

MÜSLÜMANLAR BATININ KADİM RUHUNU ÜRKÜTTÜ

Ezan sesleri Batı'da, tekbir sesleri İslam dünyasında Batı'nın kadim ruhunu ürküttü. Batı'nın kadim ruhu, İslam'ın ayak seslerini “düşmanın ayak sesleri” olarak Batı insanına duyurmak istiyordu. Ancak Batı insanı, yaklaşan ayak seslerinde tehdit değil; “selamet” görüyordu. Batılılar, Müslümanları II. Dünya Savaşı'ndan bu yana içine düştükleri ruhsal bunalımın kurtarıcısı olarak karşılıyor, İslam'a sempati duyuyorlardı. İslam dünyasındaki mabetleri ziyaret edenlerin sayısı her geçen gün artıyordu.

İSLAMIN KARŞISINA “GDO”LU İSLAMCILIK ÇIKARILDI

Batı'nın Hıristiyan Katoliklikten Yahudilikle iç içe geçmiş Protestan Evanjelizme evrilmiş kadim ruhu, içine düştüğü bu çıkmazı, İslam dünyası kökenli uç yapıları besleyecek girişimlerde bulunarak aşma yoluna gitti.  

Bu “GDO”lu yapılardan beklentileri, İslam dünyasında iktidara gelmekte olan İslamî hareketlerin engellenmesi, Batı'da İslam'a karşı oluşan sempatinin kırılmasıydı.  

İslam'a karşı hiçbir savaşı dilediği gibi kazanamayan Batı, bu projesinde de “içini rahatlatacak” bir sonuç alamadı. Afganistan, Irak, Somali, Nijerya, Yemen, Suriye kan gölüne dönüşürken bu kan, İslam dünyasının diğer ülkelerine de yer yer sıçratılırken Batı, net bir kazanca ulaşmadı.

Kendisini hep “kâr etmiş tüccar” olarak tasvir eden, iflas ettiğinde kavgada yenilip harakiri yapan Japon misali intihar etmeyi seçen Batı, Afganistan veya Irak'ta İslam dünyasını tahrip edip kendisine yönelik düşmanlığı katlarken ortada açık bir kâr göremiyor, öfkeye kapılıyor. Bu öfke, İslamofobiye eklenirken dışarıda savaştığı an, içeriyi ihmal eden, dışarıda olduğu gibi içeride de kaybeden, Batı'nın en genç, en diri ama aynı zamanda en tecrübesiz gücü ABD'de Trump gibi birini başkanlığa getirdi.

TRUMP BİR SONUÇTUR

Trump'ın başkanlığı, Batı açısından olduğu gibi İslam dünyası açısından da bir dönüm noktasıdır; yer yer sıcak çatışmalara rağmen aslında I. Dünya Savaşı'ndan bu yana süren Batı ile İslam arasındaki soğuk savaş olarak devam eden mücadelenin vardığı nihayettir.

Trump, Batı'nın kapılarını Müslüman göçmenlere kapatırken İslam dünyasında “güvenli bölge” adı altında gelecekte tüm bölgeyi sömürgeleştirecek “sömürge üsleri” ya da “sömürge kolonileri” oluşturmak istiyor, kendince zamanı geri çevirip sömürge günlerine dönmenin hayallerini koruyor. Zannınca yüzyıl önce olduğu gibi Batı, İslam dünyasının içinde olacak ama Müslümanlar, Batı'nın uzağında kalacaktır.

ABD, İslam'a karşı son çare olarak bunu deneyecek, bunu zorlayacaktır. Yeni çağın habercisi bu deneme ve zorlamanın komutanlığına soyunmuş,  fahiş, zorba, faizci patron Trump'tır.

Trump'ın açıklama ve kararnameleri, kendimize gelmemiz için yeterli olmalıdır. Gün, birbirimizin uçlarına bakma günü değildir. Her bir tarafımızın uçları, birbirinden sivri, birbirinden yaralayıcı, birbirinden kanatıcıdır.

Gün, birbirimizin İslam'la hidayet bulmuş kalbine bakma günüdür. Her birimizin kalbi, birbirinden yumuşak, birbirinden merhametli, birbirinden ıslah edicidir.

Hepimiz, mezhebimiz ve kavmimiz ne olursa olsun Müslüman kalbi taşıyoruz. O kalp ihya olunca hiçbir güç bize galebe çalamaz.

Batı insanının mevcut koşullar altında Trump gibi bir patronun değneğini kabul etmesi çok zor görünüyor.

Müslümanlar, Trump gibilerine duydukları öfkeyi Batı insanına yöneltmez, Trump gibilerini yuhalarken Batı insanının Trump gibilerine karşı verecekleri mücadeleyi desteklerlerse önümüzdeki çağ, hepimiz için çok farklı olabilir.

Batılıların atalarının bizim onların kurtarıcımız olduğumuzu anlamamaları torunlarının anlamayacağı anlamına gelmez.

Hidayet Allah'tandır. Zaferi veren de O'dur. Uçlarımızı törpüleyip merkezde buluşalım. Batı'nın tarihle ilgili hesaplamalarının yanlış olduğunu, dünya önderliğinin bir kez daha bizden yana geldiğini gözlerimizle görmüş olacağız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.