Günahı kanıksadık, günaha götüren eylemlere tepki vermez olduk. Eskiden bizi rahatsız eden, hoşnutsuzluk içine düşüren, kınama ve tepkiyle karşılanan günahlar rahatça, umursamazca işlenir oldu. Dünyevileşme hastalığımız arttıkça ahiret bilincimiz azaldı ve ahiret bilincimiz azaldıkça da Allah korkusunu, Allah'ı üzecek günahları işleme korkusunu hissetmez, önemsemez olduk.
Aslında güncel bir konuyu, Suriye'yi, Afrin operasyonunu anlatacaktım. Türkiye'nin son zamanlarda tekrar Amerika'ya yakınlaşma sinyallerinden ve bu çerçevede içine düştüğümüz feraset körlüğünden bahsedecektim. Her defasında Amerika yılanı tarafından ısırıldığımız halde ders almadığımız, yılanın deliğine parmağımızı ısrarla sokup sonucunda ısırılmış bir parmakla ve hayal kırıklığıyla yerimize oturduğumuzdan bahsedecektim. Bir türlü Amerika'dan vazgeçmediğimizden, Amerika'nın yalanlarına umutla sarıldığımızdan söz edecektim.
Ama üst üste yaşadığım iki olay beni çok üzdü ve günah konusundaki duyarsızlığımızın geldiği nokta karşısında dehşete düştüm. Okuyucumun affına sığınarak bu hafta başımdan geçen bu olayları anlatmak istedim. Sıradan halkın değil, İslami şuura sahip bizlerin günah karşısındaki hassasiyetimizin ne derce törpülendiğine iyi bir örnek bu anlatacağım şeyler.
Geçen gün alış veriş için bir AVM'ye gitmiştim. AVM'nin sahipleri İslami hassasiyetleriyle bilinen kişilerdi. AVM kalabalıktı ve çok sayıda bayan da alışveriş yapıyordu. AVM'de o kadar iğrenç, müstehcen bir şarkı çalıyordu ki insan çevresine bakmaya utanıyordu. Resmen yatak sahnelerinden bahsediyordu şarkı. Daha fazla dayanamadım, mağazanın danışma bölümüne gittim. Danışmada iki bayan duruyordu. Bu şarkıları kimin çaldığını sordum. Gayet rahat bir şekilde, gülümseyerek kendilerinin çaldırdıklarını söylediler. Bu tür müziklerin günah olduğunu, başka müzikleri çalmalarını istedim. Hiç umursamadılar. Oradaki gençlerden biri, “ Beyefendi, bu tür müzikleri çalmazsak müşteri gelmez, müşteriler için çalıyoruz,” dedi.
Kendimi tutamayıp kızdım, hatta bağırdım, özür dileyip parçayı değiştirdiler ama ben oradan ayrıldıktan sonra yine aynı parçayı çaldırdılar. Mağazanın müdürüne gidip uyarıda bulundum, ilgileneceğini söyledi baştan savma bir tavırla.
Evet, sevgili okuyucularım, bunları yapan dindar kimlikleriyle tanıdığımız insanlar. Ne yazık ki buna benzer örnekler çok. Özellikle zenginlerimiz, para kazanma hırsı içindeki insanlarımız. Ticaret yapıyorum ayaklarına yatarak birçok günah ve haramları görmezden geliyorlar. Para kazanma uğruna yüce yaratıcıyı gazaplandıracak eylemler yapıyorlar. İşyerlerinde haremlik selamlığa dikkat etmiyorlar, kız erkek karışık çalıştırıyorlar. Ahlak dışı birçok şeye gözlerini kapatıyorlar.
Yine dindar kimliğiyle bilinen bir kardeşimizin kitapevine gitmiştim. İslami bir kitapevi olarak biliniyordu çalıştırdığı işyeri. Kitapevinin en gözde yerinde çok satan kitaplar standı vardı. O stantta satışa sunulan kitapların yarısı ahlak dışı kitaplardı. Mesela çok satan solcu, ateist bir yazarın romanları vardı. Romanlarından birinde bir eşcinselin ahlaksızlıklarından bahsediyordu. Diğer bir romanında şeyh babasını takmayıp bir züppeyle aşk hayatı yaşayan bir kızı konu ediniyordu. Tabi romanın kötü karakteri o şeyh, iyi karakteri de o hayâsız bayandı. Kitapçı kardeşimi uyardım. Bu tür kitapları satmaması gerektiğini söyledim. Gülümseyerek ve oyalayıcı birkaç şey söyleyerek beni geçiştirdi.
Ne yazık ki İslami kitapevi diye bildiğimiz hemen hemen bütün kitapevlerinde İslam'a düşman, İslami değerlere düşman, ahlakdışı romanlar, düşünce eserleri satılıyor, hem de en gözde yerlerde. Bahaneyse bunlar çok satan kitaplar, okuyucu istiyor sözleri… Yani ticaretimiz, kazancımız günah ve harama rağmen bizim en önemli önceliğimiz.
Kısacası günahı önemsemeyen bir toplum olduk. Bence bizim için hayati konu bu olmalı. Toplum olarak kendimize gelmedikçe, özümüze dönmedikçe, günah ve harama karşı hassaslaşmadıkça ne yapsak boş…
SADULLAH AYDIN
Görüş ve Önerileriniz için... saydin@dogruhaber.com.tr