İzmir'de, adliyeye yönelik gerçekleştirilen saldırıda saldırganlara karşı ölümüne bir müdahalede bulunan trafik polisinin ismi ön plana çıktı: Fethi Sekin.
Fethi Sekin, bir trafik polisi; ama Özel Harekâtçılara taş çıkartan bir tavır sergiledi, çatışmaya girdi, saldırganları vurdu ve hayatını kaybetti.
Davranışı kahramancaydı. Yani bir köşede gizlenip özel harekâtın gelmesini bekleyebilirdi ve bu pek de yadırganmazdı; ama o saldırganların üzerine gitti ve büyük bir faciayı önledi.
Saldırının PKK tarafından gerçekleştirildiği açıklandı resmi makamlar tarafından.
İyi planlanmış ve sonucunda bir katliamla yüz yüze kalacağımız ihtimal dahilinde olan eylem, bir tek memurun sağlam duruşuyla hedefine ulaşamadı.
Sosyal medyada Fethi Sekin'in fotoğrafı, 15 Temmuz girişiminin akamete uğratılmasında önemli payı bulunan Ömer Halisdemir ile beraber verildi. “Bir Türk ve bir Kürt vatanı savunurken canını verdi” şeklinde paylaşımlar yapıldı.
Bununla da yetinilmedi.
Bazıları da İzmir'in siyasi kimliğini de göz önünde bulundurarak Hasan Tahsin benzetmesi yaptı.
“Biz Mustafa Kemal'in askerleriyiz” diye pankart açanlar beraberinde Fethi Sekin'in fotoğrafını taşıdı.
Böylece bazı şeyler birbirine iyice karıştırıldı.
Bakın birkaç çelişkiden söz edeyim:
Hasan Tahsin bir gazetecidir; ama Fethi Sekin bir polis memuru… Normalde birinin kalemi vardır (günümüzde artık klavyesi var diyebiliriz) diğerinin silahı. Birinde silah işgalciye karşı kullanılmış, diğerinde terör saldırganına…
Yani demek istiyoruz ki…
Hasan Tahsin'in silah kullanması olağan dışıdır; ama Fethi Sekin görevini yapmıştır.
Gelelim meselenin “İlk kurşun” ve “Mustafa Kemal” ile ilgili kısmına…
Tarihçi Mustafa Armağan, Hasan Tahsin'in kurşun sıktığı iddiasının uydurma olduğunu söylemektedir.
Mustafa Armağan şu ilginç bilgiyi paylaştı: “Mustafa Kemal Paşa, Hasan Tahsin'den ve ilk kurşunu sıktığından tek kelimeyle söz etmemiştir.”
Buyurun buradan yakın!
Yarın biri çıkıp “Aslında Hasan Tahsin diye biri hiç olmadı, Yunanlıları da denize dökmedik, çiçek ve hediyelerle uğurladık” dese de şaşırmayacağım.
Bandırma vapuru ile ilgili anlatılanların doğru olmadığını, Mustafa Kemal'in Osmanlı Padişahı Vahdeddin'in görevlendirmesi ile dönemin en sağlam gemisi olan “Bandırma Vapuru” ile yola çıktığını öğrendiğimizde yeterince şaşırmıştık.
Ya da Atatürk'ün ölümüyle ilgili öğrendiklerimiz…
Engin Ardıç'ın 2011 Ağustos ayında yayınlanan yazısından bir bölümü okuduğumuzda şaşkınlığımız azalmıştı. Şunu demişti Ardıç:
“Sayın Öke, (Latife Hanım'ın kız kardeşinin torunu Mehmet Sadık Öke) Atatürk'ün sanıldığı ve hep bilindiği gibi 10 Kasım'da değil, 9 Kasım'da öldüğünü, "son bir hafta boyunca süren pazarlıkların son gün yoğunlaşarak anlaşmaya varılması üzerine 10 Kasım'da vefatın ilan edildiğini" söylüyor.
Cumhuriyetin "taht kavgası" olsa gerek.
Doğru mudur bu? "Tabii bilirsiniz" diye başlamış sözüne, söyleşinin o bölümünde.
Hayır, bilmeyiz.
Biz de bilmedikten sonra, halk ne halt etsin?
Gerçi, "Atatürk'ün açıklandığı ve hep anıldığı şekilde saat 9'u 5 geçe değil, sabah 7 sularında öldüğünü, okulların ve resmi dairelerin mesai saati başlangıcına denk getirilmesi ve böylece törenlere katılımın kolaylaştırılması amacıyla kamuoyuna 9'u 5 geçe olarak bildirildiğini" duymuştuk ama...
Bunu ortaya atan da Çetin Altan olmuştu hatırladığımız kadarıyla, pek üstünde durulmamıştı...”
Nereden nereye geldik…
Neyse, dememiz o ki, günceli tarihle karşılaştırırken resmi tarihin “resmi yalanlarını” da göz önünde bulundursanız iyi olacak.
Ya da tarihte kalın daha iyi!
Özellikle “Mustafa Kermal'in askerlerine”dir bu tavsiyem…
KİRBY'NİN RAHATSIZLIĞI
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Amerikan karşıtı haberlerden rahatsız olmuş.
Amerika, Suriye'de PKK'nin uzantısı olan PYD'ye silah vermiyor, Suriye'de ateşkesi bozmak için çaba harcamıyor, kaos ve kargaşa peşinde koşmuyor ve buna rağmen Amerikan karşıtı haberler yapılıyor, öyle mi?
Kirby, yaptığı açıklamayla bütün Türkiye'yi aptal yerine koymaya devam ediyor:
“Terörizme karşı NATO'daki müttefikimiz Türkiye ile birlikte mücadele ediyoruz. Türk medyasında ABD hakkındaki yangına körükle giden ve temelsiz suçlamalar, rencide edici ve vatandaşlarımızın hayatını tehlikeye atabilir. Bunlar durmalı…”
“Terörizme karşı NATO'daki müttefikimiz Türkiye ile birlikte mücadele ediyoruz.”
Hadi ya!
Amerika PKK'ye destek veriyor.
Türkiye'ye ise ısrarla “DEAŞ'a odaklanılması” gerektiğini söyledi.
Türkiye, DEAŞ'a odaklanınca da Amerika, İstanbul'a, Kayseri'ye ve İzmir'e odaklandı. Siber saldırılarla elektrik üzerinden, ekonomik olarak da dolar üzerinden darbe vurmaya çalıştı.
Üstelik de bunu yapanlar, görev süresi dolmuş, ülkeyi vekaleten idare edenler…
Ama adamlara da hak vermek lazım.
Eskiden önlerinde el pençe divan duranlar, “Amerika ikna olmuşsa biz de ikna olmuşuz” diyenler varken, şimdi bir bakan “Bedel ödeyecekler”inden”, Başbakan “Halt ettiklerinden”, Cumhurbaşkanı “Yiğitçe ortaya çıkamadıklarından” söz edebilmektedir.
Kendileri için PR çalışmaları yapan basın da pek kalmadı.
Kirby'nin rahatsızlığı bundan…