Hülagu Bağdat’ı kılıçtan geçirdiği esnada müslüman alimlerin hünsa-i müşkil meselesini tartışmakta oldukları rivayet edilir. Yani, ana rahmindeki bir çocuğun dişiliği ve erkekliği belli olmayan hünsa olarak dünyaya gelmesi durumunda –ki bu milyonda bir ihtimaldir- böyle bir çocuğun miras durumunun ne olacağının tartışıldığı rivayet edilir. Yine, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği esnada, kiliselerde papazların durmadan meleklerin erkekliğini ve dişiliğini tartıştıkları söylenir. Gündemlerdeki önem sıralamasında bir hata gördüğümüzde bu misalleri veririz çoğu zaman.
Evet, bugün Müslümanların hangi konuda ne düşündüklerinden ziyade, gündem sıralamaları nasıl olmalıdır sorusunun daha önemli olduğu kanaatindeyim.
Daha da açalım: Allah Teala şu anda bizden ne bekliyor?
Tarihin bu diliminde, bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar olarak Rabbimiz şu anda bizlerden ne bekliyor? Biraz iddialı bir soru fakat cevabının o kadar da zor ve imkansız olduğunu düşünmeyelim.
Bu sorunun cevabını vermeden önce yaşadığımız coğrafyayı şöyle bir kuş bakışıyla yukardan seyredelim, her yerini aynı anda iyice gördükten sonra cevap vermeye çalışalım. Epeyce yüksekten bakalım; aynı anda bütün semtleriyle birlikte hem İstanbul’u görelim, hem Marmaris’i, Bodrum’u, Alanya’yı seyredelim, hem Ankara’yı, Konya’yı, Diyarbakır’ı, Karadeniz’in bütün kentlerini, hem Şırnak’ı ve Şemdinli’yi hem Bağdat’ı ve Şam’ı, Mekke, Medine ve Riyad’ı iyice görebilelim. Merceğimizi iyice yaklaştırarak bütün bu coğrafyanın insanının en azından yirmi dört saatini izleyelim.
Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde bütün kıyı şeritlerini görelim.
Yirmi milyona yakın genç ve çocuğun her sabah andımız namıyla başlayan hayatlarından bir kesit seyredelim.
Bağdat’ı yakından görelim, Samarra’yı görelim, Basralıların yirmi dört saatini izleyelim.
Filistinliler yirmi dört saatini nasıl geçiriyor, izleyelim.
Bütün bu coğrafyanın yazılı ve görsel medyasının bir günlük proğramlarını görelim.
Siyasilerinin ve ekonomistlerinin gündemlerini görelim
Ve şimdi bu soruyu bir daha soralım:
Şu anda Allah (cc) bizden ne yapmamızı bekliyor?
Daha da somutlaştıralım; Bütün bu seyrettiklerinizi gözünüzün önüne getirerek söyleyin: Allah Teala’yı en çok gazaba getiren beş şeyi sırasıyla söyleyiniz!
Veya Allah Teala’nın bizden acilen istediği beş şeyi söyleyiniz!
Bu soruların cevabını almadan başka sorular soralım:
Caddede aniden bir gürültü, acı bir fren sesi duydunuz ve o tarafa doğru koştunuz, orada büyük bir kalabalık oluştu. Vardığınızda şöyle bir manzarayla karşılaştığınızı farz edelim: Orta yerde tamponu ezilmiş bir otomobil, beş on metre ötede yere uzanmış, ağzından burnundan kan gelen bir kişi. Olayın bundan sonrasının da şöyle geliştiğini var sayalım: Kalabalıktan bir bayan, çantasından çıkardığı iğne iplikle adamın ceketinin kopmuş düğmesini dikmeye başlasa, bir başkası da cebinden çıkardığı tarakla adamın dağılmış saçlarını taramaya başlasa, bir başka kişi kaza esnasında adamın cebinden düşen cüzdanını yerden alsa, içinden düşen kartlarını itina ile yerine yerleştiriyor olsa, bir başkası da adamın fırlayan ayakkabısını bulup bağlarını çözerek giydirmeye çalışsa….Siz de bu adamlara “ne yapıyorsunuz böyle?” diye çıkıştığınızda, bu insanların size verecekleri cevapta hiç birinin yanlış bir şey yapmadıklarını, bir aksaklığı giderdiklerini, bozulan bir şeyi düzelttiklerini söyleyecekler. Gerçekten de bu insanların yaptıklarının hiçbirisi de yanlış değildir. Fakat hepsi de sıralama hatası yaparak yaralının kan kaybına ve dolayısıyla hayatını kaybetmesine sebep olmaktadırlar. Çünkü ilk önce yapılması gerekeni yapmamaktadırlar.
Biliyorum, sözü çok uzattım, sadede geliyorum.
Dünyanın en azılı firavunlarının her taraftan bu ümmete saldırıya geçtiği bir günde, bu mübarek coğrafyayı kana buladığı, çocuklarının üzerine ölüm yağdırdığı, kendi vatanlarını kendilerine hapishane yaptığı bir günde, Müslümanlar olarak kendilerine gündem olarak şunları seçenlere ne demelidir Allah aşkına?
“Mezar taşlarının boyu en fazla şu kadar olmalıdır, hayır şu kadar olmalıdır”
“Kabir azabı yoktur, hayır vardır”
“Kabirleri ziyaret yoktur, hayır vardır”
“Türbelerden, ölmüşlerden meded beklemek, bir şey istemek şirktir, hayır biz onlardan bir şey istemiyoruz, onların yüzü suyu hürmetine Allah’tan istiyoruz” vs. daha nice meseleler...
Söyleyin Allah aşkına, böyle bir günde Müslümanların gündemleri bunlar mı olmalıdır? Ülkeleri ellerinden gitmekte olduğu bir demde meleklerin erkekliğini dişiliğini tartışanlardan farkımız kalır mı? Moğolların katliamına uğradıkları bir zamanda hünsa-i müşkil konusunu tartışanlardan farkımız kalır mı? Yerde çırpınan bir yaralının saçını taramaktan, ceketinin düğmesini dikmekten daha gülünç değil midir böylesi gündemlerle uğraşmamız?
Kardeşlerim! Allah için bugünkü şartlarda Müslümanların gündemlerini böylesine ölü meselelerle işgal etmeyelim. Dünya müstekbirlerinin kırbaçları üzerimizde şaklayıp dururken, etrafımızı saran dikenli tellerin alüminyum mu, demir mi, bakır mı olduğunu tartışmayalım.
Kısacası dünyayı ve özellikle müstekbirleri kendimize güldürmeyelim. Hepsinden öte, Allah Teala’nın gazabını üzerimize çekmeyelim.
Yıllar önce Allah dostu muhterem bir zatı ziyarete gitmiştik, bizi evinin bahçesinde karşıladı, bu arada şiddetli bir rüzgar esmeye başlamıştı, kümesteki bütün hayvanlar rüzgar karşısında bir tek yumak gibi olmuş, kafalarını birbirlerinin kanatlarının altına sokmuş ve kümesin bir köşesinde toplanmışlardı:
“Şunlara bakın dedi, biraz önce hepsi birbiriyle kavga ediyordu, özellikle horozlar ibik ibik bir birini boğuyordu. Fırtına çıkınca kavgayı bıraktılar, hep bir yere toplandılar, gördüğünüz gibi birbirine sokuldular, kucaklaştılar. Müslümanlar olarak biz de hiç değilse fırtına esnasında şöyle olabilsek...”
İnzar Dergisi